Suriye neden yenildi: Sebepler, sonuçlar
8 Ekim dünya uluslararası siyaset ve terör tarihinde anılacak bir gün olacak. Toplama cihatçılardan oluşan HTŞ adlı İslamcı örgüt, 10 günlük bir “yürüyüş” ile -ve hiçbir direnişle karşılaşmaksızın- Suriye’nin vârisi oldu. Bu, Mao’nun Uzun Yürüyüş’ünden beri görülmemiş bir “kısa” yürüyüştü.
Hiç kimse beklemiyordu, Esad’ın Moskova’ya gittiği açıklandı, kurmaylarına “iktidarın barışçıl devri” için talimat verdiği eklendi. Peki ne, nasıl oldu? İsrail’le 51 yıldır savaşan bir ülke neden teslim oldu?
Suriye ve Baas, 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla başlayan “Sovyetsizleştirme”, sosyalizmi tarihe intikal ettirme ve ABD’ye direnen tüm ülkeleri yıkma siyasetinin son halkasıydı. Suriye’nin dış politikada Rusya’ya bu kadar bağımlı olması “Amerikan zaferi”nde ağır bir rol oynadı.
Öte yandan bu “zafer” -bizzat Netenyahu’nun deyimiyle- “İsrail’in 7 cephede birden yürüttüğü savaş”ın bir ürünüydü. İsrail aynı anda Hizbullah, Husiler, Hamas ve İran’la savaştı. Gazze’de 40 bin, Lübnan’da 4 bin kişiyi öldürdü, milyonları yerinden etti. “Efsane” Nasrallah dahil Hizbullah liderlerini yok etti, binlerce savaşçıyı “teknolojik suikast” ile oyun dışı bıraktı. 50 bin kişilik zayıf cihatçı ordusu 27 Kasım’da Halep’e ilerlediğinde, Suriye onlardan da zayıftı: Irak ve İran “kolları” kesilmiş, Ortadoğu’daki “Direniş Ekseni” dağılmış durumdaydı. Ünlü “milisler”in Suriye’ye yardım için ciddi bir hamlesi dahi olamadı.
KAYBEDENLER
Suriye ordusu –görünüşte- 2020 ateşkesi sonrası İdlip’te her geçen gün büyüyen cihatçı ordusuna yenildi. HTŞ ve diğerlerini küçümseyen Suriye, bu güçlerin bir “dünya gücü” olduğunu aslında en iyi bilen taraftı. Sonunda İdlip öyle bir noktaya geldi ki, Ukrayna askerlerinin dahi “eğitim ve atış alanı” oldu.
On yıllık iç savaşta yorulan ordu ve halk tek kurşun sıkmadan teslim oldu. Kendi halkına günde 2 saat zor elektrik verebilen, ekmek başta olmak üzere gıda bulmakta zorlanan bir yönetimi, kim hangi motivasyonla savunabilir? Saldırının iyi planlanması, Halep’te sivil katliamın olmaması, İran ve Rusya’nın olan biteni sessizce izlemesi de kuşkusuz teslimiyeti erkene aldı.
Astana Süreci’nin sona ermesi, Suriye’nin “bırakılması”, yenilgide önemli diğer etkenlerdi. Bu ülkelerin ABD’nin planladığı cihatçıların yönetiminde bir “geçiş”e izin vermesi, Esad döneminin tarihe karışmasındaki son halkaydı.
Başta Rusya ve İran yenilenlerdir. Putin, muhtemelen Trump ile -Ukrayna karşılığında- anlaşmanın sonucu olarak Esad’ı ve Suriye’yi gözden çıkarmış olabilir. Ancak ABD’nin ve Batı’nın hiçbir sözüne güvenilemeyeceğini “sahada” en iyi bilenlerden olması gereken Ruslar, bir kere daha yaş tahtaya basmış olabilir. Nitekim -9 Aralık’tan başlayarak- Ruslar’ın Tartus ve Hmeymim üslerini boşaltması tartışılmaktadır. İran ise yarım yüzyıl sonra ilk kez Golan’ı fethederek kendisiyle “komşu” olan İsrail’in (ve ABD’nin) yeni hedefidir.
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Bu savaşın galibi sadece İsrail değil, İdlip’i atış alanı ve silah deposuna çeviren ABD, Türkiye ve Ukrayna’dır. Sonuncusu Rusya’yı başka bir cephede yormak için cihatçılara dron saldırıları eğitimi dahil her türlü teknoloji desteğini vererek devreye girmiş ve 8 Aralık’taki finale bir hayli şaşırmış olmalıdır.
Şu an “kurtlar sofrası”nda olan Suriye’nin üçe, dörde bölünmesi tartışılmaktadır. ABD ve İsrail, Suriye’de “etnik bölgeler” kurarak “demokrasi” getirecek. Kâğıt üstünde kuzeyde Türkiye, Doğu ve Kuzeydoğu’da PYD, merkez ve batıda –başında halen 10 milyon dolar ödülle aranan Colani’nin olduğu- HTŞ idaresi planlanıyor. Emperyalizme ait eski “böl-yönet” ile Şii, Sünni, Kürt, Türkmen, Nusayri toplumları idari olarak parçalanacak. Oysa daha şimdiden AKP’nin desteğiyle cihatçılar PYD başta olmak üzere diğer kesimlere ölümcül saldırılara başlamıştır.
31 Mayıs 1974’teki Çekilme (ateşkes) Anlaşması’nı feshettiğini duyurarak Suriye topraklarına giren İsrail, bir yandan da havadan devamlı bombardımanlarıyla Suriye’nin ulaşım, sağlık, eğitim, bilimsel araştırma, teknoloji ve askeri altyapısını yok etmektedir. İsrail, Suriye’den 1973’teki Yom Kippur’un; ABD ise Soğuk Savaş’ta “SSCB destekçisi” ve “Ortadoğu’nun son laik devleti”nden –geç kalmış- tarihsel rövanşını almaktadır.