Suriye’de değişen denklem
Yusuf Tuna Koç
Bu haftanın başlarında Heyet Tahrir el-Şam örgütünün Halep, Hama ve Humus’a saldırıları, Suriye savaşında yeni bir sayfa açtı. İlk olarak 2011’de, ABD, Katar ve Türkiye’nin büyük ölçüde cihatçı güçler eliyle Suriye’de mezhepçi temelde bir iç savaş çıkararak ülkeyi ele geçirme stratejisi, ilerleyen yıllarda Rusya’nın Esad yönetimine destek için ülkede doğrudan askeri olarak müdahale etmesiyle tıkanma noktasına gelmişti. 2015 sonrası süreçte Suriye’nin kuzeyinde PYD liderliğinde Rojava’da bir Kürt yönetimi kurulmuş, Ankara ise askeri harekatlarla kuzeyde bir tampon bölge oluşturmuş ve İdlib’de cihatçı güçlerin garantörlüğünü taahhüt etmişti.
Bugün ise İsrail’in Filistin’den Lübnan’a genişleyen askeri varlığını ve Ukrayna’nın Rusya içlerine saldırılarını takip eden dönemde, HTŞ eliyle Suriye içlerine hızlı bir harekat başlatıldı. Gelinen noktada, müttefiksiz görünen Şam yönetimi yeni bir sürece zorlanıyor. İsrail ve ABD’nin desteğini artık gizlemediği cihatçılar eliyle oluşan yeni denklemi gazeteci Hediye Levent ve araştırmacı yazar Hamide Rencüzoğulları ile konuştuk.
***
İRAN’A BÖLGEDEN EL ÇEKTİRİLİYOR
Son bir haftadır HTŞ’nin Halep ve Hama üzerinden operasyonu gündemde. Bu operasyonun zamanlaması da çok tartışılıyor. Neden şimdi başladı, Suriye savaşı neden bugün yeniden alevlendi?
Hediye Levent: Zamanlamayı Gazze ve Lübnan meselesi ile ilişkilendiriyorum. 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısının ardından hem bölge ülkeleri hem de bölgede nüfuzu olan ülkeler açısından yeni şartlar ve “fırsatlar” ortaya çıktı. Örneğin İsrail açısından 7 Ekim iki devletli çözümün tamamen bloke edildiği, Lübnan’a da sarkarak İran’ın uzantılarının yok edildiği bir fırsata dönüşmüş oldu. Burada elbette ABD, Körfez ülkeleri ve Rusya da yeni şartları gördü. Suriye sahasına bu savaşın yansıması da şu şekilde oldu. İran’ın Filistin’den önce Lübnan’a, oradan da Suriye’ye sıkıştırılması gibi bir süreç başladı Hizbullah’a yönelik saldırılarla. Suriye’de yine İran’a yönelik saldırılar bekleniyordu. İran’ın özellikle de İsrail içlerine saldırmasını da bekliyorduk. Ancak bu yeni şartlar ve krizleri yerel aktörler de değerlendirmeye çalıştı, HTŞ’yi de bu şekilde düşünmek gerekiyor.
HTŞ’nin İdlib’den çıkmak için ilk hamlesi bu değildi. Çok küçük bir alana çok fazla cihatçının sıkıştığı bir durum vardı. Dışarıdan parasal destek de kesilmişti, bu anlamda da sürdürülebilir bir durum yoktu. Üçüncüsü de İran’sız bir orta doğu senaryosu açısından da HTŞ’nin harekete geçmesi önemliydi. Hem fiziksel olarak alan genişletme hem de dünyaya biz de buradayız demek, aynı zamanda İran’ın lojistik hatlarına baskı uygulamak da başlıca hedeflerdi. Ortaya çıkan yeni şartlar yeni müzakereler getirecek, HTŞ de burada bir aktör olmak istiyor.
Burada pazarlıktan kastımız resmi olarak yeni bir haritaya geçiş mi olur?
Astana sürecinin artık görevini yerine getiremediğini düşünüyorum. Türkiye de görüşmelerin Katar’a taşınması gerektiğini düşünüyor. Bu da İdlib’i içine alan sürecin Rusya’nın güdümünden çıkarılması demek. Katar ABD demek oluyor, bu da arkasında Körfez ve ABD’nin olduğu yeni bir süreç olur. Ancak burada şunu söylemek lazım, henüz sahadaki durum çok netleşmiş değil. Suriye ordusunun Halep ve Hama’dan tamamen çekildiğini, Rusya’nın sessiz kaldığını, İran’ın ise ne yapacağını bilmediğini görüyoruz. Şu an saha için net olarak bir şeyler söylemek mümkün değil. Yarın Rusya “Böyle olmaz, bunca insan ve para akıttığım Lazkiye’ye tehdit oluştu” diyerek dahil olursa sahadaki durum alt üst olur.
TÜRKİYE BÖLGESEL NÜFUZUNU GENİŞLETEBİLİR
Bu operasyon Ankara’nın garantörlüğünü yaptığı bir bölgede başladı. Bu durum Türkiye ile Rusya arasında yeni bir gerilim yaratır mı?
Ankara’nın göz yummuş olması yüksek olasılık. Ancak doğrudan HTŞ’ye emir verildiğinden, saldırıyı planladığından vs. emin değilim. HTŞ Türkiye tarafından doğrudan desteklenen bir grup değil, bir dönem Türkiye’nin desteklediği örgütlere saldırdı, Afrin’i ele geçirdi. Dolayısıyla HTŞ’nin kendi örgüt içi mekanizmasını ve karar alabilen bir iradesi olduğunu unutmamak gerekiyor. İkincisi, diyelim ki Türkiye’nin haberi vardı göz yumdu, Rusya’nın haberi yok muydu? Suriye ordusunun hazırlıklı bilinçli bir şekilde geri çekildiğini görüyoruz, bu da Suriye’nin de gelişmelerden önceden haberdar olduğu izlenimi yaratıyor.
Ankara açısından bu süreç kriz de yaratıyor fırsat da. Evet, İdlib’deki silahlı gruplara garantörlüğü çerçevesinde Suriye’deki harekatlar gerçekleştirilebilmişti. Ancak Astana süreci Türkiye açısından artık bir anlam ifade etmiyordu, çözüm öne sürülmüyordu, Türkiye ilerlemiyordu, hatta İdlib’deki cihatçılar Türkiye açısından bile bir güvenlik sorunu haline gelmişti. Dolayısıyla Türkiye sadece İdlib’den sorumlu olduğu gidişatı değiştirdi. İkincisi Esad üzerindeki baskıyı artırabilir. Üçüncüsü Ankara’nın Suriye Kürtlerinin çekirdeğini oluşturduğu siyasi ve silahlı yapılara yönelik tehdit algısı vardı, bu tehjdidin ortadan kaldırılması ya da bir anlaşmaya varılması ihtimali görülüyor. Dördüncüsü, Suriye’nin nasıl şekilleneceği konusunda kimsenin fikri yok ama Türkiye’nin hali hazırda beslediği şimdi SMO denilen on binlerce silahlı adam var. Bunları bir şekilde yeni duruma entegre edebilme ihtimali oluştu ki bu da Suriye’de nüfuz alanını genişletme anlamına geliyor. Beşincisi, İran gerçekten Suriye’den çekilirse bu boşluğu doldurma konusunda ABD ya da Rusya ile masaya oturulabilir. Bunlar mevcut duruma dair seçenekler, yarın şartlar değişebilir, Türkiye cihatçılarla karşı karşıya da kalabilir. Ama Türkiye Suriye’den başlayarak birkaç ülkeye sarkacak bir nüfuz da elde edebilir.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN SURİYE AYAĞI
Bu süreç PYD için nasıl seyrediyor?
Kürtler için de birçok avantaj var ama onların durumu biraz daha kritik. Kürtlerin durumu ABD’ye bağlı. Ankara Kürtlere yönelik aklından geçirdiği gibi askeri operasyonla ortadan kaldırma niyetine sahip. Ancak eğer İran Irak’a doğru itilecekse şu an ABD’nin Kürtlere geçmişte olmadığı kadar ihtiyacı var. ABD Suriye’nin Irak sınırını büyük ihtimalle Kürtlere emanet edecektir.
Rusya da hiçbir zaman Kürtler konusunda Ankara ya da Şam’ın pozisyonunda olmadı. Daha çok sorun çözülsün de nasıl çözülürse çözülsün şeklinde bakıyor. Kürtlere özerklik verilmesi seçeneğine de karşı değil. Muhtemelen ABD de Ankara ile Kürtlerin arasını yumuşatmaya çalışacak. Bu nasıl kabullenilir, Erbil’deki KDP’ye benzer bir yumuşama gerçekleşir mi bunu zaman gösterecek. Ancak her halükarda Türkiye’deki açılım sürecinin de ben bununla ilgili olduğunu düşünüyorum. Büyük ihtimalle ABD Türkiye’ye sahadaki müttefikleriyle durumu yatıştıracak adımlar atmalısın demiş olabilir.
***
HTŞ İSRAİL VE ABD’YE YENİ CEPHE AÇTI
Neden şimdi böyle bir operasyona girildi, arkasındaki dış desteğin motivasyonu nedir?
Hamide Rencüzoğulları: HTŞ TSK’nın etrafını çevirdiği, İdlib’de bir emirlikti. Neden şimdi böyle bir saldırı oldu? Rusya Ukrayna cephesine, İran ve Hizbullah ise Filistin ve Lübnan’a çekilmiş durumdaydı. İran ve İsrail’in karşılıklı çatışmaları da oldu. Hizbullah’ın Suriye’den Güney Lübnan’a giden hattını İsrail vurdu. İsrail’in Güney Lübnan’a yönelik işgali ile birlikte çoğunlukla Halep vb. orta bölgedeki illerdeki Hizbullah güçleri Lübnan’a kaydırıldı. Tam da bu boşluk sağlandığı anda, ateşkes ilan edilir edilmez İsrail Suriye’nin sınırlarını vurmaya başladı, HTŞ Halep’in batısına, SMO da Kuzey ve Doğusuna saldırdı. Bu saldırılara İsrail’in roket saldırıları da eşlik etti. Bu planın emareleri bir ay öncesinden görülmeye başlanmıştı. HTŞ gibi İdlib’e sıkışmış bir emirlikte çok fazla hareketlilik vardı, HTŞ’nin bünyesinde IŞİD artıkları da dahil 0 bin savaşçı var. Bunların dışında Ahrar-u Şam gibi SMO’ya katılmayan cihatçı örgütler var. Keza Lazkiye’nin kuzeyinde kendi İslam emirliğini kuran Türkistan İslam Partisi var, bunun içerisinde Türkistanlılar, Uygurlar, Çeçenler, Tacikler var. Onları da eklediğimizde HTŞ’nin harekat ordusuna başka aktörler eklenmiş oldu. Son teknoloji droneler ile teçhizatlandırılarak geniş bir cephe açma imkanı aldı. Bu teçhizatı Britanya’nın sağladığı, eğitiminin Ukraynalı subaylar tarafından verildiği ortaya çıktı. TSK kontrolünde bir emirlikte bunca eğit-donat faaliyetinin fark edilmemesi mümkün değil, keza Türkiye dışından bu ekipman ve kadroların da gelmiş olması mümkün değil.
Bu saldırının zamanlaması kritik, bunun ABD ve İsrail cephesi tarafından planlandığını söylemek gerekir. Hem Türkiye’nin desteklediği SMO’nun hem de HTŞ’nin ABD ve İsrail için bir cephe açtığını söyleyebiliriz.
Peki bu savaşın şimdi açılmasının sebebi ne? Amaç haritayı değiştirmek mi?
Aktörler Arap ülkeleri hariç hep aynı. Hedef Suriye’de rejim değişikliği. Bu 2011 döneminde mümkün olmamıştı. Benim gözlemlerime göre bu saldırıda yeni hedef Şam hükümetini daraltıp, Türkiye ve Irak sınırları arasında tampon bölgeler oluşturarak izole etmek. Bu sayede de İsrail’in güvenliği için kritik ikmal hatlarının kesilmesi. İran’dan Suriye üzerinden direnişe giden desteğin kesilmesi. Bu da Lübnan sınırındaki ikmal hatlarının kesilmesi ile mümkün olabilir. Türkiye’ye de Irak sınırındaki ikmal hattının kesilmesi görevi verilmiş, hedef bu şekilde. Şu anda İsrail’in güvenliğini sağlamak için İran’ın direnişe uzanan ayağını kesmek için bu vekil kuvvetler kullanılıyor. Bunlar içerisinde ılımlı muhalifler denilen örgütlerin yanı sıra bugün Ankara ve Washington tarafından farklı lanse edilse de terör listesinde olan devletler de yer alıyor. IŞİD de Suriye’de katliam yaparken yalnızca isyancılardı, Kobani’ye saldırınca terör örgütü olarak görülmeye başlanmıştı. Şu anda da ABD IŞİD’in yavrusu denilebilecek HTŞ’yi bombalarla destekliyor. Deyre Zor’da HTŞ üyelerini Devrim Muhafızları gruplarına karşı hava saldırısıyla destekliyor.
Sizce HTŞ’nin ilerleyişi artık durma noktasına geldi mi?
Halep’ten çekilme oldu çünkü herhangi bir saldırıya karşı bir savunma konuşlanması yoktu. Yalnızca kentin güvenliğini sağlamaya dönük az sayıda asker bulunuyordu. Bunun sebebi Rusya’nın Türkiye’ye kefil olmasıydı. Rusya Türkiye’nin Halep’i tahliyesine ve cihatçılara garantörlüğüne kefil olmuştu. Astana süreci, Türkiye’nin cihatçıları kontrol etme görevini üstlenmesi ile sonuçlanmıştı. Dolayısıyla Türkiye’nin bu taahhütleri yok sayacağı beklenmiyordu, buradan bakmak gerek.
Bundan sonra ne olacak? Halep bir kent savaşı gerektiriyor ancak buna girişilmedi. Hama’nın doğusundaki stratejik tepelere geri çekildi Suriye ordusu. Cihatçılar Lübnan’a kadar uzanacak hattı açabilmek için ağır bir saldırı gerçekleştirdi. Rusya yeniden destek sözü verdi. Bunun ardından Suriye ele geçirilen köylere dönük yeni bir saldırı başlattı. Halep’in işgalinden iki gün sonra Rusya İdlib’i bombalamaya başladı. Halep’teki işgalcilerin İdlib ile irtibatını kesmek, Hama kırsalını yeniden özgürleştirebilmek ve İdlib’deki merkezlerini felç etmek üzere yoğun bir bombardıman yaşanıyor. Rusya ve Suriye Türkiye’ye ciddi bir ihtar veriyor. Ya Halep’i tahliye edersin ya da İdlib’dekileri Türkiye’ye süreriz diye bir tehditte bulunulduğunu düşünüyorum.
Suriye’nin bu değişen durumda yeni bir anlaşmaya sürükleneceği tartışılıyor. Bunun bir ayağının da Suriye yönetiminin İran ile bağını kopararak Körfez ile yakınlaşmasına dair bir dayatma olduğu söyleniyor. Siz bunu ne kadar gerçekçi görüyorsunuz?
Bu konuda çok fazla duyum aldık, Esad’ın Halep’e kadar kuşatılması ve İsrail ile ABD’nin teklif edeceği müzakereyi kabul etmeye zorlaması. Fakat İran ve Rusya şu an yeniden sahada. Kara cephesinde İranlı milisler, Haşdi Şabi de dahil oldu. Dolayısıyla şu anda çok zayıf, kırılgan bir Şam yok ortada. Bu müzakereye çok ihtimal vermiyorum, İran ile ilişkileri kesip Körfez ülkeleri ile yakınlaşılması teklifi var, çünkü Körfez ile Suriye’nin arası eskisi kadar kötüleşemez. Körfez ülkeleri geçmişte destekledikleri cihatçı potansiyelin kendilerine yönelik bir tehdide ulaşmasından dolayı Esad’ı desteklemek durumunda kaldılar. Dolayısıyla bu denklemden çıkmış durumda.
Şimdi yeniden bir Astana dillendiriliyor, ancak Rusya’nın Türkiye’ye ne kadar güveneceği belli değil. Bu kez Rusya Suriye’nin taleplerini önceleyerek Türkiye ile masaya oturacaktır. Sahadaki denklemin değiştiği noktada pazarlık gücünü kaybeden Türkiye olur.