Suriye’de ne, neden oluyor?
Suriye çok aktörlü, çok boyutlu bir çatışma sahası. ABD, Rusya, İran, Türkiye, İsrail, HTŞ, SMO, Hizbullah, SDG, YPG, Şii milisler, Arap aşiretler gibi onlarca küresel, bölgesel, yerel aktörün boy gösterdiği bu coğrafyada hesaplar, çıkarlar, oyunlar iç içe geçmiş halde.
Cihatçı çetelerin İdlib’den çıkıp Halep’e girmesiyle çatışmaların yeniden alevlenmesi, bir süredir çok parçaya ayrıştırılmış olan ülkede "sönümlenen" ateşi yeniden alevlendirdi. Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'in ve Kürt güçlerinin Fırat'ın batısında kontrol ettiği tek bölge olan Tel Rıfat'ın -Menbiç hariç- cihatçı çetelerin kontrolüne girmesi güç dağılımını ve hesapları alt üst ederken ortaya yeni bir harita çıkardı.
Yaşananlar sürpriz gibi görünse de, değil. Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ-Şam Kurtuluş Heyeti) uzun bir süredir Halep harekatına hazırlanıyordu. İsrail, Gazze ve Lübnan'ın ardından sıranın Suriye'ye geleceğinin mesajlarını veriyordu. Öyle de oldu.
Gazze ve Lübnan’daki yıkım senaryosunun üçüncü aşaması Suriye’de sergileniyor. Peki neden? Sorunun yanıtı Ortadoğu’nun bütününe dair hesaplarda saklı.
Halep’in cihatçı gruplar tarafından ele geçirilmesi, bölge halklarını tehdit eden emperyalist projenin yeni bir halkası. Bu saldırganlık 2010’ların başında devreye sokulan ABD menşeili Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) de bir devamı.
ORTADOĞU'NUN DİZAYNI VE BOP?
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Ortadoğu’nun Amerikan emperyalizmi ve İsrail çıkarları doğrultusunda siyasal İslamcı taşeronlar kullanılarak yeniden dizayn edilme projesiydi. Geçen haftalarda bu sütunlarda değinmiştik, Ortadoğu’ya nizam vermeye yönelik BOP, üç evreye ayrılabilir:
Birinci evre; Arap Baharı
BOP’ta ilk aşama; 2010’ların başında Arap sokaklarındaki öfkenin çalınarak İhvan (Müslüman Kardeşler) üzerinden bölgenin dizayn edilme girişimiydi. Pek çok ülkede liderler devrilse de istenilen elde edilemedi, Libya, Yemen, Suriye iç savaşa sürüklendi.
İkinci evre; Abraham Anlaşmaları
Ortadoğu’yu Arap Baharı üzerinden dönüştürme senaryosu iflas edince ABD, Trump ile birlikte yeni bir aşamaya geçti. Amaç mevcut İslamcı/Arap rejimlerin çeşitli rüşvetler/çıkarlar karşılığında İsrail ile barıştırılmasıydı. Abraham anlaşmaları ile Arap rejimleri birer birer normalleşti. Her şey yolunda gidiyor gözükürken Filistin’in var olma hakkını yok sayan bu anlaşmalar da 7 Ekim 2023 itibarıyla sekteye uğradı.
Üçüncü evre; İsrail eliyle yıkım
İlk iki aşamanın başarısız olması üzerine üçüncü safha bizzat İsrail’in saldırganlığıyla birlikte devreye sokuldu. İsrail üzerinden Ortadoğu’ya nizam verme girişiminde Gazze ve Lübnan çökertildi. Hamas ve Hizbullah’ın direnci kırıldı. İsrail’in “yeni düzen” adını verdiği Lübnan’daki saldırganlık Netanyahu’nun, 27 Eylül’de iki farklı Ortadoğu haritasıyla birlikte çıktığı BM kürsüsünde sarfettiği “Yeni bir Ortadoğu” planının göstergesiydi.
GAZZE, LÜBNAN DERKEN ETAP ETAP ÇÖKERTME
Ortadoğu'nun emperyalist-siyonist planlar dahlinde yeniden şekillendirilmesi çalışmalarının startı 7 Ekim Hamas saldırıları vesile yapılarak verildi. Bir yılı aşkın süredir Hamas bahanesiyle Gazze'de etnik temizliğe girişen siyonist rejim, paralelinde Hizbullah'ı yok etme saikiyle Lübnan'ı yerle bir etti. Güneyden Gazze'den başlayan sonrasında Lübnan'da devreye sokulan plan adım adım kuzeye doğru genişletiliyor.
İsrail'in Lübnan ve Gazze saldırganlığı Suriye'de yeniden nükseden çatışmalar birbirini tamamlayan bir planın parçaları.
Ortadoğu’yu İsrail’in güvenliği/çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etme planlarının yeni bir evresi yaşanıyor. Rusya'nın askeri güçlerinin Ukrayna'ya odaklandığı, İsrail'in de Gazze’de Hamas’ı, Lübnan'da Hizbullah'ı savaşamaz hale getirdiği yeni denklemde Suriye parantezi de kapatılmak isteniyor.
ABD emperyalizmi ve İsrail, İran'ı Ortadoğu'dan ve Suriye'den söküp atmak istiyor. Bunun için yılalrdır İsrail savaş uçakları Suriye'deki İran bağlantılı milisleri, Hizbullah'ın merkezlerini ve Suriye ordusuna ait hedefleri vuruyordu. Bu bir alan temizliğiydi.
Trump’ın, "Yeni bir Ortadoğu ufukta görünüyor" söylemi İran tehdidinden arındırılmış bir Ortadoğu arzusunun dışa vurumu. Binyamin Netanyahu yönetiminin Lübnan operasyonuna verdiği "Yeni düzen" ismi de bu hayalin fiiliyata geçirilmiş hali. HTŞ liderliğindeki cihatçı çetelerin İsrail-Hizbullah anlaşmasının hemen ertesinde Suriye’de harekete geçirilmesi tabloyu tamamlıyor.
TEMEL HEDEF İRAN, KAPIŞMA SAHASI SURİYE
ABD ve İsrail’in temel planı, İran’ın direncinin kırıldığı bir Ortadoğu yaratmak. İsrail’in bölgede yayılmacı emellerini hayata geçirmek ve güvenliğini sağlamak için İran’ın denklemden düşürülmesi gerek. Bir ucu Suriye’den Lübnan ve Filistin’e uzanan, diğer ucu da Yemen’den Kızıldeniz’e ulaşan Şii Hilali’nin kırılarak İran’ın etki alanlarının parçalanması amaçlanıyor. Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasıyla aynı zamanda Ukrayna cephesinde açıkça savaşa tutuşulan Rusya’nın da Ortadoğu’daki etki sahasınının daraltılması hedefleniyor.
ESAD SİYASİ SÜRECE KATILMADI MI?
Washington ve Tel Aviv, Şam’ın İran ile arasına mesafe koyarak etki alanından çıkması için ültimatomlar veriyordu. Öyle ki İsrail Başbakanı Netanyahu, Lübnan aateşkesinin ardından Esad'ı tehdit ederek, "Ateşle oynuyor!'' diyerek tehditler savurdu.
ABD'den Halep saldırısı sonrası gelen ilk resmi açıklamadaki Suriye'deki durum değerlendirmesinde sarfedilen; “Esad siyasi sürece katılmadı, Rusya ve İran'a güvendi” sözleri de meselenin İran boyutuna işaret ediyor.
İngiliz ve Amerikan medyasına da yansıyan yorumlara göre, ABD-İsrail itifakı, Esad yönetimine İran ile arasına mesafe koymasını, Hizbullah ve Tahran bağlantılı grupları ülkede barındırmamasını istedi. Şayet Tahran ile araya mesafe konursa kendisine dokunulmayacağı tehditleri savuruldu.
Ancak Esad ve Şam yönetimi bu dayatmaları kabul etmedi. Şam'ın Tahran ile olan bağlantısı hem bi çırpıda koparılacak türden değildi, hem de Esad kendi ülkesini yıkıma sürükleyen ABD ve İsrail'in oyunlarının farkındaydı.
Şimdi her bir aktör kendi hesapları çerçevesinde Suriye’de alan tutmaya çalışıyor. Çatışmaların yeniden şiddetli bir biçimde alevlendiği Suriye’de bir haftasına girmek üzere olan çatışma dinamiklerinin muhasebesini yapacak olursak, göz çarpan başlıklara dair şunlar söylenebilir.
SURİYE ÇÖKERSE NE OLUR?
Birincisi İsrail’e olası bir yakın tehdit bertaraf edilmiş olur. Suriye Ortadoğu'da İran ile birlikte İsrail ile çatışma halinde olan iki ülkeden birisi. Ve Şii Hilali'nin veya başka bir isimlendirme ile "Şii Direniş hattı"nın en önemli halkası. Suriye 2011'den bu yana içerden çökertilip, direnci kırılsa da hala önmeli bir aktör ve İsrail'in yayılmacı, saldırgan politikalarına karşı bir set oluşturuyor.
İkincisi Suriye hala İsrail'e meydan okuyabilen Hamas, FHKC gibi pek çok Filistinli hareketin ve de Hizbullah'ın barındığı, çeşitli şekillerde faaliyet gösterdiği ülke. Hizbullah’ın İran ile lojistik bağlantısının kesilmesi İsrail'in temel hedeflerinden bir tanesi. Suriye'nin çökertilmesi, kolunun kanadının kırılması bu örgüt ve yapıları da derinden etkileyecektir.
Üçüncüsü İran’ın kolları kesilmiş olur. Suriye, İran'ın Ortadoğu'daki sağ kolu. Tahran, Suriye üzerinden İsrail'e kadar uzanabilmekte, Lübnan Hizbullahı'nı her anlamda besleyebilmekte. Suriye'yi çökerttiğinizde İran ile Lübnan bağlantısını da tam göbeğinden koparmış olacaksınız.
TÜRKİYE’NİN HESAPLARI
Cihatçı çetelerin Halep’e girmesi on yıldır devam eden Türkiye, Rusya ve İran’ın oluşturduğu Astana Süreci’nin de iflası demek. Garantör ülkeler Rusya ve Türkiye derin yara aldı.
Kürtlerin kazanabileceği olası bir kazanımı “kırmızıçizgi” ilan eden Türkiye krizi fırsata çevirmeye çalışıyor. ABD ve İsrail’in Kürtler üzerinden Kuzey Suriye’de fiili bir durum yaratma ihtimalinden endişe eden Ankara, ÖSO-SMO üzerinden alan tutmaya çalışıyor.
Bir yandan SMO üzerinden Kürt güçleri ile çatışılırken diğer taraftan da Şam’a “Bizimle anlaşmaktan başka yol yok” mesajı veriliyor. ABD’nin müttefik olarak desteklediği SDG’nin toprak ve güç kaybetmesi Ankara’nın öncelikleri arasında. Ankara krizi fırsata çevirmenin derdinde. Bir taraftan ÖSO bünyesindeki cihatçılar sahaya sürülürken diğer taraftan da İsrail ve ABD ile iş tutuluyor.
Saray rejiminin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, dün İranlı mevkidaşı ile görüşmesinde Suriye’de yaşananların dış müdahale ile açıklanamayacağını belirterek, meselenin siyonist-emperyalist boyutunu kamufle etmeye çalışıyordu. Yanındaki İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı ise “Suriye’yi istikrarsızlaşma projesi bize göre siyonist proje” derken bir gerçekliğe işaret ediyordu.
İKİNCİ BİR EMEVİ CAMİ HAYALİ TAM BİR YIKIM OLUR
Bölgesel, küresel, yerel güçlerin av sahasına dönüşen Suriye’deki hesaplaşmaların nereye evirileceği meçhul. Pek çok aktörün birbiriyle hesaplaştığı bu kanlı coğrafyada çatışmaların bütün bir bölgeyi ateşe atma ihtimali az değil. ABD’nin başını çektiği emperyalistlerin planları tüm Ortadoğu için büyük bir tehdit.
Bu emperyalist planların yarattığı fırsatlardan yararlanmaya çalışan AKP iktidarı da ülkeyi bir kez daha ateş çemberine atıyor. Yeni Osmanlıcıların Emevi Camii'nde namaz kılma hevesinin ülkeye faturası çok ağır oldu. Aradan geçen zaman diliminde ders alınmış değil, İkinci Emevi Cami seferinin ülkeye faturası tam anlamıyla yıkım olacaktır.