Google Play Store
App Store

19 Mart 2025 günü, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin polis barikatını aşarak ana kapıya, Beyazıt Meydanı’na ilerleyişleri değişimin önemli “an”larından biriydi.

Polis barikatının aşılma anından önceki dakikalarda gençler, polis ve seyircilerin/tanıkların halleri, duruşları, hareketleri dikkatlice incelendiğinde, Türkiye’nin üzerini kaplayan çaresizlik hissinin izlerini görmek mümkün.

E. İmamoğlu’nun, kendilerinin de halen öğrencisi oldukları üniversiteden aldığı diplomasının 35 yıl sonra iptal edilmesini ve bir gün sonra da gözaltına alınmasını protesto etmek için toplanmışlardı. Diplomayı Üniversite Yönetim Kurulu, Fakülte Yönetim Kurulu’nun kararını beklemeden apar topar iptal etmişti. Öğrenciler, “koca koca profesörlerin” kendilerine verecek ne bir bilgi, ne de ahlakları olmadığını görmüşlerdi belki. Belki de, bu haysiyetsizliğe isyan bile değil, sitem etmek istiyorlardı sadece. Yemekhaneden üniversite girişine, bir kilometre kadar yolu yürüyecek, açıklama yapıp dağılacaklardı…

Polis barikatı önlerini kesince, duruyorlar dakikalarca. O durma anlarında, polislerin lakaytlıkları çok ilginç. Gençleri ciddiye aldıklarını gösteren en küçük bir izlenim edinilmiyor. Kendi aralarında sohbet ediyorlar, gülüşüyorlar. Barikatı ters yönde geçmek isteyen bir genci “şuradan geçip katılabilirsin” dercesine yönlendiriyorlar. Gaz fişekli üç polis, gençlere sırtlarını dönmüş, kendi aralarında konuşuyorlar. Rütbeli olduğu anlaşılan bir amir de polis kordonunun ardında geziniyor.

∗∗∗

Bu görüntü “gençlerin” ciddiye alınmadığını düşündürüyor. Görüntülerden niyet okumak, fal bakmak gibi bir risk içerse de, durum böyle gibi. Gençler dakikalarca slogan atıyorlar, tek tek sesler duyuluyor, demek ki örgütlü ve hazır bir kitle oluşmamış orada. Pankartlardan da çok farklı grupların ve bireysel katılımların olduğu anlaşılabiliyor. Orada, kendilerini ciddiye almadığı her hallerinden belli olan polis barikatının ardında, tekil çaresizliklerin biriktiği bir kitle oluşuyor.

Akarsuda sürüklenen dal parçaları vardır. Bir şekilde akıntıya kapılmışlardır, tek yapabildikleri su üzerinde kalabilmektir. Su nereye akarsa sürüklenir, giderler. Sonra, o dallar birbirlerine dolanmaya başlarlar, dal öbeği büyüdükçe artık kendisi de suya/akıntıya bir kuvvet uygulamaya başlar. Etrafında küçük anaforlar oluşur ve akıntı içinde yeni akıntı parçacıkları başka sürüklenenleri kendisine çekmeye başlar. Bir başına sürüklenen dallar, artık birbirlerini sürüklemeye başlarlar. Akıp giden suyun üzerinde bir sal oluşur. İşte bir kez sürüklenen tekil dallar ortaklaşmacı bir sal olduklarında, önlerine çıkacak engellere karşı güçleri de artar. Sal bir engelle karşılaşırsa, sürüklenerek gelen yeni dallar salın daha da büyümesini, güçlenmesini sağlar. Engel, birbirine karşıt gibi görünen su ve salın bütünleşmesinin önünü açar. Su birikir, sal büyür; sal büyüdükçe onu sürükleyen su, onu iten bir desteğe dönüşür.

∗∗∗

Barikat aşıldığı anda polislerin şaşkınlıkları çok belirgin. Üniformalıların ardında duran birkaç sivil öndeki polislere destek olmaya çalışıyorlar önce, ama olmuyor. Öğrenciler, arada yere düşen arkadaşlarını da kaldırarak, kimsenin ezilmesine izin vermeden, aşıp geçiyorlar barikatı. Birkaç yüz metre ileride güvenlik güçleri toparlanarak ikinci bir barikat kuruyor. Haberlerden öğrendiğimize göre gaz sıkmaya da orada başlıyorlar. Ama ne çare!

Öğrencilerin tekrar toplandıkları ikinci bölgede kameraya yansıyan gençlerin yüzlerindeki şaşkın cesaret çok belirgin. Yapabildiklerini “hissetmenin” gönenciyle dolular. Olabiliyormuş.

İnsan, hayatın kendisini sürüklediği ve yapabileceği bir şey olmadığı hissini yalnızken çok daha keskin yaşar. Olup bitenler karşısında tekil birey güçsüz, kimsesiz ve eylemsizdir. Hayat onu sürüklerken tutunacak bir kıyı aramaktan, uzanıp sarılacağı bir dalın önüne çıkmasını beklemekten başka bir şey yapamayacağını, tek yapması gerekenin suyun üstünde kalmak, boğulmamak olduğunu sanır. Öyledir de gerçekten, eğer birbaşınaysa insan. Oysa akıp giden hayat ırmağının üzerinde birleşerek, inşa edilen bir sal olmak da mümkün. O zaman ırmağın gücü sala geçer, sal ırmakla bütünleşir. Hayat bizi sürüklemekten çıkar, biz hayatı sürüklemeye başlayabiliriz.

Gençler inşa ettikleri salla sürüklenmekten kurtulup, hatta biraz iteklediler bile hayatı. Bilen bilir, devrim zamanlarında “devrimi de biraz itmek” gerekebilir.