Ta ki günün birinde…
İsteyip de yapamadıklarımız, düşünüp de söyleyemediklerimiz, vaktimiz varken ertelediklerimiz, sorumluluktan kaçıp ihmal ettiklerimiz elbet birikecek ve irili ufaklı darbeler almış olan huzur kabımıza sığmayarak taşacak. Etrafa saçılan duygular genelde öfke ve pişmanlık olacak. Ta ki günün birinde net bir yüzleşme anı yaşayana kadar. Sertliği tartışmasız olan o anın şefkat ve cesaret yüklü olduğu gerçeği bireysel, toplumsal, küresel açmazlarımızı sevginin ve çözümün meydanlarına ulaştıracak.
Bugün paylaşacağım kitaplarda sırasıyla aşk, irade ve haklı mücadelenin izleri yer alıyor. ‘Ta ki o an…’, ‘Ta ki günün birinde…’ olanlar oluyor ve kahramanların tavrı, hikâyelerin seyri hatta toplulukların kaderi değişiyor.
BAY KÖPEK, bir akşamüstü en zarif ve şık kıyafetlerini giyerek elindeki çiçeklerle yola koyulur. Gece yarısı umut sokağında çok önemli bir randevusu vardır. Dikkat çekici ve heyecanlı hali çevresindekilerin gözünden kaçmaz. Dünya dursa umurunda olmayacak bir ruh haliyle şehrin gölgeleri ve ışıkları arasında yol alan köpek birdenbire önünden beliren parçalanmış oyuncağı görür ve durur. Gece yarısındaki buluşma için atan narin kalbi köpeğe önemli bir karar aldırır. Çizerin yarattığı dünya ve kullandığı renklerin okuma zevkini arttırdığı kitapta saatler gece yarısına yaklaşırken Bay Köpek’in kararı riskle dans edecek. Niyetlerin iyiliği ölçüsünde özgün sürprizini hazırlayan yazgı acaba riski neye dönüştürecek?
∗∗∗
FARELER ÜLKESİ’nde yaşam, küçük okurlara bizlerin dünyasındaki benzerliklerin altı çizilerek, yabancılık çekmeyecekleri bir biçimde aktarılmış. Ülkedeki seçimlerde uzun uzun düşünüp her keresinde siyah şişman kedileri iktidara taşıyan fareler -ki burada anlatıcı kedilere karşı olmadığının altını çiziyor- çıkarılan kanunların yalnız kedilerin lehine olduğu gerçeğiyle baş başalar. Yaşam koşulları zorlaştıkça aldıkları ortak karar küçük bir değişim yaratsa da sonuçlar beklenildiği gibi değil. Ta ki farelerden biri yeni bir fikir ortaya koyana kadar! Yoruma açık görsel okuma zevki de sunan kitapta kara sorunlar ak alternatiflerle kol kola dans ederken demir parmaklıklar ardına gönderilemeyen o en değerli şey ne? Fareler Ülkesi’nin yeni kanun yapıcılarını öğrenmek isteyenlere…
∗∗∗
BU KİTABI YASAKLAYIN, dünyanın dört bir yanındaki kütüphanecilere ithaf edilmiş, kitap yasağı, sansür ve bir kitabı kimin okuyup kimin okuyamayacağına ilişkin kimin karar verici olduğuna dair tartışmaları merkeze alan bir kitap. Zihin açan, çelişkileri netliğe kavuşturun, zekice kurgulanmış olan hikâye Amy Ann’in okul kütüphanesinden en sevdiği kitabı almaya gittiği gün başlıyor. Velilerden biri kitabın çocuklar için uygun olmadığını düşünmüş ve okul yönetimi kitabı kütüphaneden kaldırıp yasaklı kitaplar listesine almış. Listede adı geçen kitapların temaları kurgudaki örüntüleri destekliyor ve ince, eleştirel bir mizaha da olanak sağlıyor. Kitabı sevme nedenini gayet iyi bilen ve çok üzülen A.A. başta düşüncelerini açıkça dile getiremese de olayların gidişatında hafiye algısına ve kütüphaneci disiplinine sahip cesur bir aktiviste dönüşüyor. Parlak fikirlerin daha da parlayarak çoğaldığı kurguda internet yorumlarından yola çıkarak keyfi ithamlarla sansürü destekleyenler bir tarafta, yasaklatmak şöyle dursun haksızlığa uğramış iyi kitaplar saklanmamalı ve mümkün olduğunca daha fazla insanca okunmalı diyen çocuklar bir tarafta. Yerel basın, okul idaresi ve ailelerinin önünde cesur bir akıl oyunu sergileyen A.A ve arkadaşlarına, kütüphanenin yasaklı kitaplarından biri olan Kaptan Düşükdon’un yaratıcısı Dav Pilkey “istediğimiz kitabı okumakta özgürüz o kitabın bizim için önemini başkalarına açıklamak zorunda kalmamalıyız” diyerek destek veriyor. İlkeli bir kütüphaneci iyi, kötü, mutlak doğru ve yanlışın yeniden masaya yatırıldığı örnek bir dönüşümün parçası oluyor. Yazar A. Gratz hikâyede adı geçen yasaklı kitapların son otuz yılda ABD’deki kütüphanelerde en az bir defa yasaklatılması istenen ya da yasaklatılan kitaplar olduğunun da altını çiziyor. Her itiraz bir yasak doğurursa ne olur bilmek isteyen büyük küçük tüm okurlara ilham vereceğine inandığım kitabın elden ele dolaşması dileğiyle.
∗∗∗
78.577 km2lik yüz ölçümü üzerinde 85 milyon insan talan ve baskı okyanusunda seyir halindeyiz. Acıyı tasnif edenler, bedeni-yurdu-yüreği yanmışlara ‘bizden değil ya oh olsun’ diyenler, üretim kapasitelerini artırma adı altında daha fazla kar elde etmek için doğup büyüdüğü / büyütüldüğü toprağı gasp edenler, kendi insanını, köylüsünü, çiftçisini ezenler, kadına, çocuğa, gence, yaşlıya yaşamı dar edenler, sokaktaki canların canına kast edenler seyrin birer parçası. Sekstantlar bozuk, hesaplar karışık, pusula şaşmış. Galiba yolculuk çok daha çetin bir hal alacak. Ta ki günün birinde…
Cümleyi gönlünüzce tamamlayabilirsiniz. İyilikle kalın.