Takside…
Geç bir akşam vaktiydi. İş yerinden çıktım. İplik iplik yağmur yağıyordu. Bir taksi önümde durdu. Bindim, ters istikametteydim:“Hemen şuradan döner misiniz,...
Geç bir akşam vaktiydi. İş yerinden çıktım. İplik iplik yağmur yağıyordu. Bir taksi önümde durdu. Bindim, ters istikametteydim:
“Hemen şuradan döner misiniz, Ulus’tan Ortaköy’e doğru gideceğim” dedim.
Şoför güzergahı beğenmedi belli.
Yüzünü ekşitti:
“Karşıdan bin beyefendi” dedi.
Yağmur yağınca hep böyle olur. Taksi şoförleri nefret ederler yağmurdan; yağmurda arabalarına binen müşterilerden de tiksinirler.
“Bu yağmurda taksi bulmam zor, seni Allah gönderdi” dedim.
Hiç konuşmadan sürdü arabayı. Ters istikamette yol almaya başladık. Bir iki kilometre kadar gittik.
“Pardon nereye gidiyorsun?” dedim.
“Trafik kurallarının izin verdiği bir yerde dönüş yapacağım” dedi.
Sesimi çıkarmadım, gitti, gitti… İş Kuleleri’nin orada bir kavşak buldu. Kavşaktan dönerek Levent içlerinde ara sokaklara daldı.
Ara sokaklar yağmur nedeniyle tıklım tıklımdı. Bir dar sokakta durduk biz de.
Yanında çok kıymetli bir şey vardı, az ilerde de tabakhane vardı, ben çevirmeseydim o değerli emaneti götürüp oraya teslim edecekti veya az ilerde evrenin sırrı vardı, oraya gidip onu keşfetmek üzereydi ki ben engel oldum edasıyla, burnundan soluyarak dikiz aynasından arada bir beni kesiyor şoför.
Boş bulundum:
“Sahi sen bütün trafik kurallarına riayet ediyor musun? Mesela herhangi bir caddede bir yaya geçidine yaklaştığın zaman, o sırada yaya geçmiyorsa bile yavaşlar mısın mesela?” diye sordum.
Sanırım zor bir soru sormuştum.
Beklemediğim kadar kısa bir cevap verdi bana:
“Benimle polemik yapma!” dedi.
Eyvah sıradan bir şoföre çattık galiba. Yoksa “beyefendi, tam gidip soğuk fizyon üzerine çalışacaktım ki sen engel oldun, bari çeneni kapat” demesini bekliyordum; tam tersine, her gün televizyonlardaki polemik programlarından gıdasını almış çok sıradan bir adam vardı karşımda demek.
En iyisi kaderime razı olmak...
Sustum. Yağmur hızını arttırmıştı, onu öfkesiyle baş başa bırakıp taksiden de inemiyordum, çaresizdim. Trafik durmuştu, birbirinden nefret eden iki adam bir arabanın içinde daracık bir sokakta yolun açılmasını bekliyorduk.
Oysa dönüşe müsait bir yerdi gösterdiğim yer; söylediğimi yapsa, gösterdiğim yerden dönüp gitseydi, şimdiye kadar birkaç kez benim istediğim yere gidip gelmiş; ben muradıma ermiş, o da gideceği yere gitmiş, belki de insanlık mühim bir buluştan mahrum kalmamış olacaktı.
Ama kansere çare bulmak üzereyken yarı yoldan çevirmiştim ya onu, kaderime razı olacaktım; hata bende çünkü.
Aradan ne kadar vakit geçti bilmiyorum, önümüzdeki arabalar aheste aheste gitti, sonra yol açıldı, biz benim gideceğim güzergaha girdik, tam bir buçuk saat sonra, beş dakikalık yolu kat edip eve ulaştım.
Evin kapısına geldiğimizde, her gün gelip gittiğim yol, 6 lira yazıyor taksimetre; tam tamına 18 lira yazmıştı, 20 lirayı uzattım:
“Üstü kalsın” dedim. “Ben işin parasında değilim. Ama sana bir şey söylemek istiyorum. Unutma, her zaman iyi adamlar rastlamaz sana. Bir gün sert birine toslarsın, Allah korusun taksi şoförleri camiası senin gibi değerli bir elemandan mahrum kalabilir…”
Çıktım arabadan, apartmanın kapısında hayatımda duymadığım okkalı bir küfür işittim arkamdan. Geri dönmek için şeytan dürttü beni, ama yukarıda 20 aylık kızım bekliyordu.
“Hemen şuradan döner misiniz, Ulus’tan Ortaköy’e doğru gideceğim” dedim.
Şoför güzergahı beğenmedi belli.
Yüzünü ekşitti:
“Karşıdan bin beyefendi” dedi.
Yağmur yağınca hep böyle olur. Taksi şoförleri nefret ederler yağmurdan; yağmurda arabalarına binen müşterilerden de tiksinirler.
“Bu yağmurda taksi bulmam zor, seni Allah gönderdi” dedim.
Hiç konuşmadan sürdü arabayı. Ters istikamette yol almaya başladık. Bir iki kilometre kadar gittik.
“Pardon nereye gidiyorsun?” dedim.
“Trafik kurallarının izin verdiği bir yerde dönüş yapacağım” dedi.
Sesimi çıkarmadım, gitti, gitti… İş Kuleleri’nin orada bir kavşak buldu. Kavşaktan dönerek Levent içlerinde ara sokaklara daldı.
Ara sokaklar yağmur nedeniyle tıklım tıklımdı. Bir dar sokakta durduk biz de.
Yanında çok kıymetli bir şey vardı, az ilerde de tabakhane vardı, ben çevirmeseydim o değerli emaneti götürüp oraya teslim edecekti veya az ilerde evrenin sırrı vardı, oraya gidip onu keşfetmek üzereydi ki ben engel oldum edasıyla, burnundan soluyarak dikiz aynasından arada bir beni kesiyor şoför.
Boş bulundum:
“Sahi sen bütün trafik kurallarına riayet ediyor musun? Mesela herhangi bir caddede bir yaya geçidine yaklaştığın zaman, o sırada yaya geçmiyorsa bile yavaşlar mısın mesela?” diye sordum.
Sanırım zor bir soru sormuştum.
Beklemediğim kadar kısa bir cevap verdi bana:
“Benimle polemik yapma!” dedi.
Eyvah sıradan bir şoföre çattık galiba. Yoksa “beyefendi, tam gidip soğuk fizyon üzerine çalışacaktım ki sen engel oldun, bari çeneni kapat” demesini bekliyordum; tam tersine, her gün televizyonlardaki polemik programlarından gıdasını almış çok sıradan bir adam vardı karşımda demek.
En iyisi kaderime razı olmak...
Sustum. Yağmur hızını arttırmıştı, onu öfkesiyle baş başa bırakıp taksiden de inemiyordum, çaresizdim. Trafik durmuştu, birbirinden nefret eden iki adam bir arabanın içinde daracık bir sokakta yolun açılmasını bekliyorduk.
Oysa dönüşe müsait bir yerdi gösterdiğim yer; söylediğimi yapsa, gösterdiğim yerden dönüp gitseydi, şimdiye kadar birkaç kez benim istediğim yere gidip gelmiş; ben muradıma ermiş, o da gideceği yere gitmiş, belki de insanlık mühim bir buluştan mahrum kalmamış olacaktı.
Ama kansere çare bulmak üzereyken yarı yoldan çevirmiştim ya onu, kaderime razı olacaktım; hata bende çünkü.
Aradan ne kadar vakit geçti bilmiyorum, önümüzdeki arabalar aheste aheste gitti, sonra yol açıldı, biz benim gideceğim güzergaha girdik, tam bir buçuk saat sonra, beş dakikalık yolu kat edip eve ulaştım.
Evin kapısına geldiğimizde, her gün gelip gittiğim yol, 6 lira yazıyor taksimetre; tam tamına 18 lira yazmıştı, 20 lirayı uzattım:
“Üstü kalsın” dedim. “Ben işin parasında değilim. Ama sana bir şey söylemek istiyorum. Unutma, her zaman iyi adamlar rastlamaz sana. Bir gün sert birine toslarsın, Allah korusun taksi şoförleri camiası senin gibi değerli bir elemandan mahrum kalabilir…”
Çıktım arabadan, apartmanın kapısında hayatımda duymadığım okkalı bir küfür işittim arkamdan. Geri dönmek için şeytan dürttü beni, ama yukarıda 20 aylık kızım bekliyordu.