Polisin, adliyenin ve/veya iktidarın bilgi belge sızdırmasının/servisinin sona ermesiyle Taksim saldırısının medyanın gündemini eskisi kadar meşgul etmediğini görüyoruz. Bu arada firari şüphelilerden Bilal Hassan’ın kardeşi yakalandı. İfadeleri öncekiler gibi sızdırılmadı nedense. Geçen süre ise soru işaretlerini azaltmadığı gibi, geniş kitleleri özellikle seçim sürecinde etkileyecek siyasi sonuçları tıkır tıkır işliyor.

İbrahim Kalın Suriye’ye yönelik bir kara harekâtının işaretini verdi: "Yarın, haftaya veya her an olabilir. Farklı şekilde operasyonlar yapılabilir. Bu operasyonlar her an yapılabilir. Bugüne kadar nasıl yapıldıysa bundan sonra da yapılmaya devam edecek". Kalın her ne kadar “rutin” müdahaleleri işaret ediyor olsa da Erdoğan, “Hatay’dan Hakkâri’ye kadar güney sınırlarımızın tamamını ülkemiz topraklarını saldırı imkânı bırakmayacak şekilde bir güvenlik şeridiyle kapatma kararlılığımız her zamankinden bugün daha güçlüdür. Kalanlarını da Tel Rıfat, Münbiç, Aynularab gibi çıbanbaşı yerlerden başlayarak adım adım halledeceğiz” diyerek daha kapsamlı bir kara harekatının sinyalini verdi. Kuşkusuz bu çapta bir kara harekâtı sadece iktidarın kararıyla değil Suriye’deki diğer aktörlerinde konumlarıyla ilgili. En azından hava harekâtına gösterdikleri “müsamahayı” göstermeleri gerekiyor. Nitekim ABD’nin olası bir kara müdahalesine “güçlü bir şekilde karşı çıktığı” haberi medyaya yansıdı.

***

Bu arada Reuters “Üç batı Avrupa ülkesine ait büyükelçilik ve bir büyük uluslararası kuruluş, Türk yetkililer tarafından potansiyel tehditler konusunda uyarıldıklarını Reuters’a aktardı. Bu kişi konunun hassas olması sebebiyle ismini paylaşmadı” haberini geçti. Gene Sırbistan Dışişleri Bakanlığı “Güvenlik teşkilatlarından alınan bilgilere göre önümüzdeki birkaç hafta içerisinde özellikle Ankara’da terör saldırılarının olabileceğine dair Sırbistan vatandaşlarını uyarmak istiyorum” diyerek vatandaşlarını “Türkiye’ye ve özellikle Ankara’ya gitmeyin” uyarısında bulundu. Rusya, Türkiye’nin 2019 yılından beri devam eden ortak devriyelerden çekildiğini açıkladı.

Çok değişkeninin olduğu, adeta “cangıla” dönmüş bölgede olan bitenleri yakından takip eden yazarlardan okuyarak anlamak bile büyük çaba gerektiriyor. Ama net olan şeyler şunlar: iktidar Taksim saldırısından ve arkasından sınır yerleşimlerimize atılan roketlerden PYD/YPG yi sorumlu tutuyor ve “cezalandırma/intikam” amaçlı olarak bir kara harekâtı yapmak istiyor.

Burada “cezalandırma/intikam” amacı da önemli bence. Mevcut koşullarda yapılacak müdahalenin koşulları ve kapsamı ne olursa olsun “sorunu çözmeyeceği” açık. Asıl amacın ne olduğunu bizatihi Erdoğan’ın şu açıklamasının satır aralarından okuyoruz: “En ufak bir açıklamalarını duydunuz mu? Konuştular mı? Ne ana muhalefet ne yavrusu konuştu mu? Konuşmadı. Konuşacak sözleri yoktu, onun için. İşte bu bakımdan ben ‘Orada şehit edilen o 3 yaşında, 4 yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım’ derken aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım." Tüm siyasi partiler en üst düzeyde saldırıyı kınadığı halde “konuşmadılar” diyerek seçmenden sandıkta da “intikam” istiyor. Zannedersiniz saldırı kararı Altılı Masa’da alınmış!

Kuşkusuz egemen devletler sınırlarına ve vatandaşlarına dönük saldırılara uluslararası hukukun izin verdiği ölçüde karşılık verebilir, saldırganlarla mücadele edebilir. Ama bunun için öncelikle saldırının kimden kaynaklandığının açıkça belirlenmesi gerekir. Taksim saldırısını kimin yaptığına dair bu kadar soru varken, kamuoyu ikna edilmemişken, yapılan çelişkili açıklamalar ortada iken seçmeni etkileyecek bir fırsata çevrilmek istenmesi soruşturmayı da olumsuz etkileyecektir. Bu durumda siyaseten “sömürüldükten” sonra aynen Ceylanpınar saldırısında olduğu gibi belirsizliğe terkedilecek.

***

Soruşturma demişken; Bombayı koyan Ahlam El Beşir’in ifadesine bazı gazeteciler ulaştı. Ancak hem aktarılan ifadelerinde hem de yapılan açıklamalarda -bence- devasa bir belirsizlik var: Bomba nasıl patlatıldı? El Beşir’in ifadesinden patlayıcının zaman ayarlı olmadığı anlaşılıyor. Bekleme süresindeki belirsizlik bunu gösteriyor. O zaman akla uzaktan kumandalı bir mekanizma ve zorunlu olarak harekete geçirecek birisi geliyor. Bu konu soruldu mu? Açığa çıkarıldı mı?

Anlaşılıyor ki iktidar, -muhtemelen- kucağında bulduğu saldırıyı kimin yaptığından bağımsız olarak seçim sürecinde seçmeni yönlendirmek için kullanacak. Olası kara harekatının da asıl hedefi bu olacak. Buna rağmen muhalefetin, iktidarın en fazla eleştiriye ve sorgulamaya açık “güvenlik, terörle mücadele, sınır ötesi” politikalarında millîlik adına sık sık iktidarın arkasına sıralanması ise gerçekten anlaşılmaz.