Talim Terbiye başkanı Bilal mi?
2003-2009 döneminde eğitim bakanı olan Hüseyin Çelik’in eğitim politikalarına yön verme noktasındaki bürokrasisi büyük oranda liberal akademisyenlerden oluşuyordu
2003-2009 döneminde eğitim bakanı olan Hüseyin Çelik’in eğitim politikalarına yön verme noktasındaki bürokrasisi büyük oranda liberal akademisyenlerden oluşuyordu. Çelik, bu bürokratlardan aldığı bilgilerle çıkardı kamuoyu karşısına. Mesela dönemin Talim ve Terbiye Kurulu başkanı Prof. Dr. Ziya Selçuk’la İlköğretim Genel Müdürü Prof. Dr. Servet Özdemir’in çok hakkı vardır üzerinde. Öğretim programları, ders kitapları, öğretme yöntemleri başta olmak üzere tüm eğitim pratikleri (Batılı yardım(!) kuruluşlarının denetiminde olmakla birlikte) akademisyen bürokratların çizdiği çerçevede değiştirildi. Demek istediğim AKP, birinci döneminde şeklen de olsa “bilgi”den yararlanıyordu.
O dönemde yapılan eğitim reformlarını akademik desteğe sahip olduğu için bilgiden sayıyor, eleştiriyordum. Sadece uygulayıcıları akademisyen olduğu için değil, oldukça sorunlu olmasına rağmen yeni eğitim felsefesi bir kurama dayanıyor, eğitimsel kavramlar kullanılıyordu. Ancak daha sonra Eğitim Bakanlığında kuramsal(!) dönem bitti: AKP’nin mutlak hâkimiyetiyle birlikte liberaller önce Eğitim Bakanlığından temizlendi ve bakanlığın yönetimi partiye, parti kadrolarına devredildi. Bunu, en açık biçimde 4+4+4 kanunu Meclise teklif olarak gelince gördük. Oysa teklifte yer alan maddeler daha önce basına sızdırılınca dönemin eğitim bakanı Ömer Dinçer’e sorulmuş, o da böyle bir çalışmamız yok demişti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in kamuoyuna duyurduğu tape ile öğrendik ki eğitim AKP binasından çıkıp sokağa düşmüş. Yirmi milyon örgün eğitim öğrencisinin kaderi köylü kurnazı üç-beş vakıf yöneticisinin eline teslim edilmiş. 05 Mayıs 2009’da “Başbakan düşük profilli birini Milli Eğitim Bakanlığına atayarak aslında bu bakanlığı kendisine bağlamıştır” diyen biri olarak gelinen bu nokta beni hayrete düşürmüyor. Hüseyin Çelik bakanlıktan alınıp yerine Nimet Çubukçu (Baş) getirildiğinde dile getirdiğim bu öngörünün gerçekleştiğini görünce de 08 Eylül 2009 tarihli yazımda “MEB’de Erdoğan dönemi başlıyor” başlığını kullanmışım.
Erdoğan dönemi, her şeyden önce soran, sorgulayan, neden sonuç ilişkisi kurmada kullanılan işlenebilir aklın devre dışı kalması demek. Ona, Ahmet Hakan’ın dikkat çektiği gibi aynı tümcede bir rakibini üç dil bilip üniversite hocası, diğerini ilkokul mezunu olduğu için aşağılamasındaki çelişkiyi göremeyecek bir cemaat lazım. Cemaat imama inanacak, onu taklit edecek. Erdoğan’a gerekli olan, halkı cemaatleştirecek bir öğretidir ve o da dindir. İşte bundan dolayı eğitim, Eğitim Bakanlığının kıyıda köşede kalmış kurumsal refleksinden partiye kaçırılmıştır.
R.T. Erdoğan’ın oğlu Bilal’in, dinci vakıf yöneticileriyle babasının partisinde yaptığı eğitim konulu toplantı, bana Talim ve Terbiye Kurulu toplantılarını anımsattı. Talim ve Terbiye Kurulu, kurulduğu 1926 yılından beri Eğitim Bakanlığının karar organı olarak görev yapardı. TTKB, geçmişte (bu hükümet dönemi hariç) karar alır eğitim bakanına sunardı. Tartışılır olmakla birlikte MEB’in “bilimsel bir karar organı”ydı”. Mart 2014’te çıkan 6528 sayılı yasa ile TTKB karar organı olmaktan çıkarıldı. Çıkarıldı çünkü TTKB’nin görevi, üyeleri AKP yandaşı dinci vakıflardan seçilen ve belli ki AKP binasında yeri olan bir kurula devredilmiş. Anladığım kadarıyla başkan da Bilal…
Vay halimize… Vay ki vay…