Google Play Store
App Store

Cumhurbaşkanı adaylığını açıklarken yaptığı konuşmada değişim işareti bulmak için bu adam ne dedi, şurasını nasıl anlamalıyız diye analize tabi tutmanın bizim açımızdan bir anlamı yok. Pazarlamacıları oradan yeni bir Erdoğan çıkarıp satışa sundular bile. “77 milyonun cumhurbaşkanı olacak”mış; hadi sittirin deyip geçelim.

Erdoğan’ın Salı günü yaptığı konuşmanın dikkate alınması gereken tarafı, Türkiye’nin bir çatışma yaşamadan durulmayacağının işaretini veriyor olmasıdır. “Bu bir veda değil, ayrılık buluşması değil, bu bir başlangıçtır. Bu bizim için farklı bir an, işte bu bir hatime (sonuç-son söz) değil. İnanıyorum ki bu bir Fatiha’dır; bir açılıştır.” Açılışı 12 yıl sora yapılan bir yapıdan, onun ustasından söz ediyoruz.  Samsun’dan yola çıkacak olması da inandırıcılığı bulunmayan, yapmacık da olsa kapsama girişimi değil, ip koptuğu yerde düğümlenir demek istiyor. Adam açıkça bu iş (Cumhuriyet) burada başladı, burada bitecek diyor.

Başlattığı savaşta tuttuğu cepheyi savunmada zafiyet göstereceğini düşündüğü mezhebinden grupları bile tasfiye kararlılığında olan bu şahısın izlediği yol, (yanlış bir yorumla) halkın Sünni kesimini konsolide edip onları iktidarının kalıcı seçmeni yapmakla açıklanıyor; o tali bir sonuç. Adam çevresindeki her bir kişiyi cihadının neferi olarak cepheye davet ediyor. Bu kişi herhangi biri değil, geçen hafta belirttiğim gibi hâlâ Kasımpaşa’da yaşıyor olsaydı bugün mutlaka Musul konsolosluğunu basan İŞİD militanlarından biri olurdu. Bilelim ki o, bir “dava” militanı…  

Erdoğan meydan okuyor. Öyleyse onun yönettiği zihniyetle anlayacağı dilde mücadele etmenin yolu yöntemi denenmeli. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olduğu gibi Türkiye’de de ganimet peşinde koşan yüksek orandaki kalabalığın birgün aklını başına devşirip makul ve mantıklı davranacağı sanısıyla onları hoş tutmaya çalışmanın bir anlamı yok. İki gün önce, adaylığını açıkladığı gün Mustafa Karaalioğlu imzası ile çıkan yazıyı da Erdoğan'ın mesajı olarak okumak gerek. O yazıda şöyle deniyordu: “AK Parti gelip (merkeze) bir süre eğleştikten sonra geri dönmeyi amaçlamıyor. Bilakis kalıp, yerleşip bütün iktidar ünitelerindeki paylaşımı yeniden yapılandırmayı amaçlıyor.”

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi, AKP’nin peşine takılan ve ayyuka çıkan hırsızlık belgelerine rağmen ardından çekilmeyen kesimlerin mütedeyyin saf insanlar olduğu tezine dayanıyor. Güya muhafazakâr, mütedeyin, mülayim hem de bunların bilimini yapmış biri, sağduyulu AKP seçmenine alternatif gibi gelecek. Kemal Kılıçdaroğlu veya onu etkileyen her kimse, kendi mağduru yerine elin mağrurunu hoş tutarsan kutuplaşmanın, gerilimin son bulacağını düşünmüş olmalı. Gerilimin nedeni olarak kendini görme hali; baş edilemeyen rakiple uzlaşı noktaları aranıyor. Mağrura mağdur muamelesi yapan bu sahte egemenlik duygusuna gerek yok; daha fazla demokrasi, daha adil bölüşüm, hak, hukukla yağmacıları çekemezsiniz. Aksine hedefi olursunuz.

Ekmeleddin İhsanoğlu, Kemal Kılıçdaaroğlu'nun veya onu bu isme ikna edenlerin  tercihlerini yansıtmadığı gibi Emine Ülker Tarhan da  özünde muhafazakar bir tercih. Tarhan'ı, YARSAV'ın boşalan başkanlığını  doldurduğu günlerde  pürüssüz ses tonu ile seri konuşan biri olarak tanıdık. Sonra da CHP oradan alıp önce milletvekili, ardından parti başkanı adına grubu yönetsin diye grup başkan vekili yaptı. Başka bir özelliğini bilmediğimiz bu kişiyi cumhurbaşkanı adayı olarak öne sürenler, Tayyip Erdoğan'ın değiştirmeye çalıştığı toplumu muhafaza etmek isteyenleri temsil ettiği varsayımından hareket ediyor. Yani her iki aday da topluma yeni bir hayat, bakışaçısı, vizyon, misyon neyse onu sunmuyor. Bir davaları yok; değişip dönüşme talebi olmayan, sırf ibadet biçimi ve yaşam tarzı bakımından ötekinden farklı bir toplum kesiminin tercihine uygun diye öne sürüldüler.

Tayyip Erdoğan'la Selahattin Demirtaş'ı onlardan ayıran bir davalarının olması; toplumu, biri bitmeden, hatta başlamadan öteki bir hedefe yönlendirebiliyorlar. Diğerleri gibi topluma, daha önce sahip olduğun değerleri restore edip kullanımına sunacağım demiyorlar. Bunlara alternatif olacaksanız, sizin de bir davanız olmalı. Hem de acilen, çünkü onlar tıkandı; halk saçmalıkların peşine takılmadan...

Siyasi dava ideolojilerinin besin kaynağı olan milliyetçilik öldü; kullanım tarihi çoktan geçmiş dinle zehirlenen liberalizm can çekişiyor; geriye bir tek Marksizm kaldı. Şimdi kominist olma zamanı...