Tarih dokunursa
Milyon ton “hurma” barınağı, Ak-Saray’a döşenen Guatemala Indien Green marka mermerleri, 1178’de Müslüman kaşiflerin Bahama adalarından sonra Guetamala’ya doğru yelken şişirdiğine mi yormalıydık?
Yoksa Galileo’nun vatanından gelen tanesi 25 bin avro İtalyan koltuklar, dünyanın yuvarlak olduğunu hesaplayan Müslüman alimlere “dizayn” bir selam mıydı?
Ya da 3 bin ağacın kesildiği Ak-Saray’ın bahçe peyzajı için Almanya, Hollanda ve İtalya’dan ithal edilen 280 TIR dolusu ıhlamur, çınar ağacı...
“Batı karşısında her daim hakkı yenmiş, irfanı küçümsenmiş ezeli mazlum, güncel kapitalist Müslüman’ın azametli sarayına” pahalı yeşillik mi yapılacaktı?
151. milli yayın yasağı “kamusal akıl-fikir sağlığını koruma” gerekçesiyle saray haberlerine mi konacaktı.
Görecektik...
Bu arada yolsuzluk iddialarını savuşturmak için hukuk devleti vasfı “istisnai hal kanunlarıyla” bitirilmiş, parlamenter fonksiyonu yitmiş, dört bir yanı nifak odaklarıyla sarılı ana-kara Türkiyemizin Cumhurbaşkanı da yeni-nesil “Sünni-Tarih tezinin” yaman baş anlatıcısı olmuştu...
Ve “saf köklerimiz” Ak-Saray’ın ithal ağaçları misali bu defa resmi tarih’in “Türki bozkır” Orta Asyası’ndan “Sünni” Ortadoğu’ya doğru kaydırılıyor, muktedir’in “güncel” ideolojik ihtiyacı üzerine “Sünni millet” anlatısı “çöldeserap” coşkusuyla dayatılıyordu.
Ortaçağ Avrupası zifir karanlığına şarki nispet dönemin ışıl ışıl yanan Müslüman ilim ve irfan soy kütüğüne, 21. yüzyıl Türkiyesi’nin ortaokul terk, dört işlem yapamayan, küresel piyasalara “en ucuz emek gücü” diye pazarladığı kalabalık nüfuslar trak diye eklemleniyordu.
Şaşırmıyorduk! Emeğin hadsizce sömürüldüğü, hayatın meta-molozlaştığı, sermaye birikim kepçelerinde işçi ölüsü taşıyan zaman ve mekânda, tarih ve hakikat yağması yani “sahte tarih” dolayısıyla “sahte hakikat” üretimi de muktedir fıtrat gereğiydi.
Ama “Hakikat” anlatıcısı önce tarihin akışını durdurur, sonra yüzyıllık eşiği geçtiğimizi canlı yayın-şovla ilan edemezdi. “101 milli eser toplu açılış töreni” kıvamında fantezi “Sünni tarih tezi” yaratımı ya da “eşdeğer hanım kardeşle tahkim edilmiş dindar millet” projesi sizin yolunuzu “Yeni Türkiye’ye’” çıkaramazdı.
1,5 milyon küçük işletme sahibi esnafı iflas ettiren “özel güvenlikli AVM model iktidarınızı” sokaktan “eyy Alperenler” çağrısıyla devşireceğiniz “sivil-muhbir-militer” çetelerle de taçlandıramazdınız.
Köprülü kavşaklı duble yolunuz çıksa çıksa totaliter devlet abidesi Ak-Saray’a çıkardı ve siz de eski dikta Türkiyesi’nin yeni “dindar-faşizan-sivil” yadigarı olmanın ötesine geçemezdiniz.
Tarih disiplini öyle varak süslü sayfalarına ailece yerleşeceğiniz, hafıza ve zihin boşluklarında uçuş yapılacak saray basım güncel popülist bir metin hiç değildi...
Zorba rejimlerin acıklı final “sürekliliği” üzerinden zamanı kurardı.