Tarihçi Marx, gazeteci Marx’tan doğmuştur!
Marx basın özgürlüğünü her zaman hayati bir ihtiyaç olarak gördü. Düşünür, sadece özgür bir basının, halk tininin sahici bir ifadesi olabileceğini söyledi.
Kurtul GÜLENÇ
James Ledbetter’ın Marx’ın gazetecilik serüveniyle ilgili edisyon kitabında geçiyor başlıktaki ifade. Saptamaya şunu da eklemekte fayda var; Marx halihazırda tarihsel bilince sahip olmasaydı büyük bir siyasi gazeteci de olamazdı. Zaten buna sahip olmayan gazete yazarları, gerçekten önemli bir olay ile geçici bir haber arasındaki farkı ayırt etmekten yoksun kişilerdir, değil mi?
Marx doktora çalışmasını tamamladıktan sonra 1840’ların başında Rheinische Zeitung’da sosyal, siyasi ve felsefi meselelerle ilgili yazılar yazmaya başlamış ve birkaç ay sonra da gazetenin editörü olmuştur. Marx’ın tüm büyük gazeteciler için gerekli olan niteliklere sahip olduğu ilk yazılarından hemen anlaşılmaktadır: ne olursa olsun doğruyu iktidara söyleme kararlılığı ve desteklerine ihtiyaç duyulabilecek kişiler hakkında yazarken bile mutlak bir korkusuzluk. Kanıt için, Rheinische Zeitung’da Ren Eyalet Meclisi’nin basın özgürlüğü tartışmalarını konu alan ilk yazısına bakılabilir. Haklı olarak düşünür, Prusya iktidarının ve onun yalakalarının baskıcı hoşgörüsüzlüğünü sıkça eleştiriyordu: bu şaşırtıcı olmasa da dönemin şartlarına göre oldukça cesurcaydı.
Marx’ın bu erken deneyimi dışında pek çok gazetecilik deneyimi mevcut. 1842’den itibaren Alman gazetelerinde yazan Marx 1848’de radikal Köln gazetesi Neue Rheinische Zeitung’u kurdu. Farklı dönemlerde İngiliz Çartist organı The People’s Paper, Die Presse ve Neue Oder Zeitung da dahil olmak üzere hem Almanca hem de İngilizce çeşitli gazetelere makaleler yazdı. Ancak Amerika’daki New York Tribune, Marx’ın (ve Engels’in) çalışmalarının tartışmasız açık ara en büyük yayıncısıydı: Yaklaşık 10 yıl süren bu süreçte gazete toplamda 487 makale yayınladı; bunların 350’sini Marx, 125’ini Engels ve 12’sini de birlikte yazdılar. İkilinin yazıları daha çok ekonomik durum, ülkelerin iç ve dış siyasetleri, işçi sınıfı hareketleri ve demokratik hareketin gelişmesi ve askeri olaylarla ilgiliydi. Özellikle Avrupa’daki ve Asya’daki siyasi olayları çözümledikleri yazıları dikkat çekicidir. Türkçeye “Türkiye Üzerine” başlığıyla çevrilen eser aslında Marx’ın bu gazeteye “Şark Meselesi” hakkında yazdığı makaleleri kapsamaktadır. Uluslararası siyasete odaklanan diğer yazıları ise özellikle Rusya ve Çin etrafında odaklanan gelişmeleri değerlendirdiği yazılardır. Şüphe yok ki Marx’ın uluslararası siyaset yazıları kapsamında İngiltere’nin İrlanda ve Hindistan’daki sömürgeci siyasetine odaklanan yazılarını da burada anmak gerekir.
Marx’ın bir gazeteci olarak yaptığı bu çalışmalar özellikle düşünürün politik-ekonomi alanındaki araştırmalarıyla da yakından bağlantılıydı. Gazete yazılarında, ortaya koyduğu olguların ve vardığı nesnel yargıların bir bölümünü diğer eserlerinde kullanmaya çalışmıştır. Örneğin Marx’ın 1853 tarihli “Sutherland Düşesi ve Kölelik” başlıklı gazete yazısı, Amerika’daki köleliğe karşı ikiyüzlü tutumları nedeniyle İngiliz aristokrasisinin unsurlarına saldıran bir polemiktir.
Marx’ın Kapital’in “İlkel Birikim” bölümünde heyecanla atıfta bulunduğu bir yazıdır bu. Kimi durumlarda, gazetecilik yazıları daha gelişmiş eserleri için bir tür ilk taslak işlevi görmüştür. İngiliz fabrikalarındaki kötü çalışma koşullarıyla ilgili Tribune yazıları ile daha sonra Kapital’in “İş Günü”yle ilgili kısımlarda yayımlanan benzer saptamaları arasındaki tek gerçek fark, her ikisinin de dayandığı resmi raporların yılıdır.
Marx basın özgürlüğünü her zaman hayati bir ihtiyaç olarak gördü. Filozof kararlılığıyla yazan düşünür zincire vurulmuş basın için “esaretin karaktersiz canavarıdır, o uygar bir canavar, süslenmiş bir kürtaj”dır derken, sadece özgür bir basının, halk tininin sahici bir ifadesi olabileceğini söyledi.
Bu ise Marx açısından akıl kadar kalbin de rol oynadığı bir özgürlük meselesidir. Bir ressamın ancak gerçek bir insanda sevdiği bir güzellik türünü resmetmeyi başarabileceğini söyleyen Goethe’den esinle Marx, basın özgürlüğünün de bir güzelliği olduğunu ve bunu savunmak için ona gönül vermek gerektiğini öne sürdü. Sözde liberallerin basın özgürlüğü yalanı bu yüzden fazla uzun sürmemişti çünkü onların hiçbir zaman sahici anlamda bir özgürlük derdi olmamıştı.
Yazının uzun hali için bkz. Kurtul Gülenç, “Başlangıçta Tüm Dünya Amerika’ydı: Basın Özgürlüğü ve Sansür Üzerine Notlar”, Felsefi Düşün Dergisi, sayı: 23, Ekim 2024.