Tarihin güçlü kadınlarını yazmak
Romanlarında dönemlerinde simge olmuş kadınları kaleme alarak yeniden yaşatan Oya Akçizmeci “Bu değerli kadınlarımızın hepimize örnek olması amaçlı yazdım. Ben onlardan çok dersler aldım” diyor.

FUNDA TABA
Oya Akçizmeci romanlarında Türkiye tarihinin çeşitli dönemlerinde yaşamış ve yaşamlarıyla kendisini etkilemiş kadınlara hayat veriyor.
Ümit Penceresi, Henüz Vakit Varken, Saçlarımdaki Rüzgâr, Fısıltılar, Aynı Yıldızın Altında adlı romanlara imza atan Oya Akçizmeci ile konuştuk.
Roman türünde yazmaya nasıl karar verdiğinizi, diğer deyişle, edebiyat serüveninizi merak ediyoruz.
Roman yazmamı okuma tutkum tetikledi. Yirmi iki sene severek yaptığım öğretmenlikten sonra artık yazmaya karar verdim. Bunun için dersler aldım. İlk romanım olan ve Arapçaya çevrilen Ümit Penceresi yıllar önce çocukluğumda duyduğum, içimde kalan gerçek bir yaşam hikâyesidir. Bu romanı yazmakla o romanda geçen kişileri hayata katmış gibi olmak beni çok mutlu etti. Bir kitap yazmanın büyüsünü tatmıştım, devam etmeye karar verdim. Elbette kolay değildi, günde beş saat sessiz bir ortamda çalışmalarıma devam ettim. Bugün beşinci romanımı yazdım. Devam etmeye, aklım, sağlığım izin verdiği oranda yazmaya devam edeceğim. Değerli okurlarımın ilgisi, bu kararı almamda büyük bir etkendir. Bu anlamda herkese sonsuz teşekkürler.
Romanınızda Osmanlı döneminde geçen kadın karakterlerin güçlerine odaklanmışsınız. Bu karakterlerin güçlerini ve o zamanlardaki toplumsal dinamiklerle ilişkisini nasıl ele aldınız?
Bu dönem kadınlarını ilk kez Ümit Penceresi romanımda bana bir masal gibi anlatılan, çocukluğumdan beri aklımda kalan kadın profilinden tanımaya başladım. Onlara hayran oldum. Düşünsenize, o dönemde kalem-kâğıt bulmak bile bir mucize. Kadınlar üniversiteye alınmıyor. Doktor olmak için Almanya’ya giden Safiye Ali çöpten topladıkları ile karnını doyurup eğitimini tamamlıyor. Büyük bir hayranlıkla, saygıyla Henüz Vakit Varken novellamda yazdım onu. Saçlarımdaki Rüzgâr’da, İnas Sanayii Nefise yani bugünkü güzel sanatlar akademisine alınan ilk kadınları yazdım. O kadınlar, büyük savaşlar vererek hepimize ışık tutmuş müthiş kadınlar. Aynı hayranlık ve saygıyla yazdım yine. Aslında bu kadınların çoğu okumuş, bürokrat ailelerin kızları ama bunlar çalışmayı, öğrenmeyi, mücadele etmeyi seçen kadınlar. Onlar da her türlü saygıyı hak eden kadınlardı. O zaman toplum tarafından itilen, hakir görülen kadınlardı, aldırmadılar. Fısıltılar romanımda, Abdülmecid’in Fransa’da bir parkta dilenerek öldüğünü yazdım. O da bir padişah kızıydı ancak kuvvetli, mantıklı, durumunu mantıkla kabul edip çizgisi ile yaşamını bitiren saygıdeğer bir kadındı. Son romanımda ele aldığım Fatma Aliye Hanım, kitap okuduğu için kocasından dayak yiyen ama yılmayıp ilk kadın yazarımız olma başarısı elde eden, yine önünde saygıyla eğildiğim bir kadındı. Özetle bu değerli kadınlarımızın hepimize örnek olması amaçlı yazdım. Ben onlardan çok dersler aldım.
Romanınızda kadın karakterlerinizi nasıl şekillendirdiniz? Güçlü yanlarını vurgularken aynı zamanda zayıflıklarını da dengeli bir şekilde ele aldınız mı?
Kadın karakterlerimi, yaşamlarını inceleyerek şekillendirdim. İnsani zayıflıkları, tutkuları, yanlışları elbette vardı. Başarıları o kadar büyüktü ki zayıflıkları gözümde küçük kaldı açıkçası. Bu kadınlar aynı zamanda zekiler ve zayıflıklarından bile kolayca çıkar yol bulmuşlar. Ancak onların zayıflıklarını da, hatalarını da yazdım. Çıkar yolunu nasıl buldukları da hepimize örnek.
Kitaplarınızda dönemin başarılı kadınlarını ele alırken hangi yöntemleri kullanıyorsunuz ve bu karakterlerin yaşadığı dönemin toplumsal ve kültürel dinamikleriyle nasıl etkileşimde bulunuyorsunuz?
İnsanları değerlendirirken empati yapıp yaşadıkları dönemi de dikkate almamız gerekir diye düşünürüm hep. Bu yüzden bir kadın kahramanın önce yaşadığı mahalleden başlayarak toplumun siyasi, kültürel, ekonomik, tarihi yapısını da inceleyip ona göre yazarım. Bu son derece önemli. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki aile yapısından, dönemin mimarisinden, mutfak alışkanlıklarına kadar her detayı incelerim. Kahramanlarımı bu kriterlere göre şekillendiririm. Elbette bunun için büyük araştırmalar gerekiyor.
Yazarların aynı zamanda “geleceğe mektuplar yazan” kişiler olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan baktığımızda, geleceğin düşünce dünyasına sizin kitaplarınızın nasıl bir katkısı olacağını düşünüyorsunuz ve bu bilinçle mi yazmaya çalışırsınız?
Sanırım kitaplarım çok hızla gelişen, özellikle teknik açıdan her gün bir yenilik yaşadığımız dünyada “geleceğe mektup” değerlendirmesi tam yerine oturmuş. Kitaplarım gelecek nesiller için atalarının yaşantısını tanıma amaçlı rehber olacaktır. Onlara farklı ufuklar açacak. Tarihimizi, kültürümüzü, neslimizi tanımak bence çok keyifli. Bu keyfi onlara da yaşatma amacındayım. Umarım amacım yerini bulur…
Düşüncelerinizi, hislerinizi ya da hayalinizde kurguladığınız şeyleri bir başkasının okuması size nasıl hissettiriyor?
Kitaplarımı okuyan kişi ile aslında o anda baş başayız. O benim düşüncelerimi okuyor, o anda benimle aynı frekansa geçiyor. Bu çok değerli ve son derece özel. Benim için son derece keyifli. Bazen telefon ediyorlar. Bana, “Bu kahraman neden böyle davrandı, çok üzüldük veya keşke böyle yapmasaydı” demeleri çok güzel. Onlarla kitaplarım, sosyal medya veya bizzat telefonla, söyleşilerde iletişim kurmak ciddi anlamda harika. Bu anlamda herkese sonsuz teşekkürler… İyi ki varlar...