Google Play Store
App Store

Geçtiğimiz günlerde, İzmir’de Sunel Tütün ve Oryantal Tütün’ün ardından T.T.L. Tütün’de çalışan işçiler de greve çıktı. Toplamda 3 fabrikada bin 700 işçi, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin tıkanmasının ardından taleplerini kabul ettirene kadar grevi sürdüreceklerini açıkladı.

Tütün işçileri, enflasyonun üstüne sadece yüzde 2-4 refah payı eklenmesi önerisini reddederek daha yaşanabilir bir ücret talep ediyor. Öte yandan grev sadece bir ücret talebi değil aynı zamanda işçi dayanışmasının güçlenmesi mücadelesi olarak ifade buluyor. Türk-İş 3. Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak şöyle diyor: “Öyle görünüyor ki bu sektörde işletme sahipleri bir araya gelmiş. Eğer onlar buluştuysa, biz daha büyük meydanlarda, daha büyük kitlelerle buluşuruz”

Bu grev, tütünün bölgedeki binlerce ailenin geçimini doğrudan etkileyen bir hayatta kalma mücadelesi haline gelmiş olduğunu hatırlatma fırsatı sunuyor. Tütünde, işçiler gibi, tütünü üretenler, çiftçiler de üretimin devamlılığı için vazgeçilmez ancak karar alma mekanizmalarının bütünüyle dışında bırakılmış durumdalar.

Zira tütün üretimi, çiftçilerin giderek şirketlerin belirlediği koşullara mahkum olduğu bir sisteme dönüştü. TEKEL’in özelleştirilmesiyle başlayan süreç, üreticileri sözleşmeli üretim dışında bir seçeneğin kalmadığı, firmaların ise her yıl daha fazla söz hakkı kazandığı bir yapıya itti.

∗∗∗

Avans ödemelerinin geciktirilmesi ya da tamamen kesilmesi tehdidinin dillendirildiği bugünlerde şirketler adeta üreticileri kendilerine “yük” olarak görmeye başladı. Üreticilerin üretim sürecinden nasıl dışlandığını ve şirketlerin pazardaki mutlak hakimiyetini nasıl pekiştirdiğini gösteren bu tehdide karşı görüştüğüm Avgan’lı bir üretici ‘sezon sonunda kıyım bekliyor’ derken, bir diğeri ‘63 yaşındayım, her türlü kötülüğü gördük’ diyerek tütün üretiminin yıllardır nasıl bir mücadele alanı haline geldiğini özetliyor.

Rakamlara bakıldığında da üreticilerin nasıl bir tasfiye sürecine itildiği net bir şekilde görünüyor. 2023 Tütün ve Tütün Mamulleri Sektörü Raporu’na göre, 2002 yılında 400 bin olan tütün üreticisi sayısı, yirmi yıl içinde 40 bine (!) düştü.  Dolayısıyla tütünde yaşanan bireysel bir çöküş hikayesi değil, tarımsal üretimdeki sermayeleşmenin bir sonucu.

Bu yıkıcı dönüşümün en büyük sahnesi ise Ege Bölgesi. Türkiye’nin toplam tütün üretiminin yüzde 57’sini karşılayan Ege, aslında sadece bir tarımsal üretim merkezi değil, aynı zamanda tütün üretiminin ayakta kalması için kritik bir bölge. Ege’nin tütün üretimindeki ağırlığına rağmen, üreticilerin ekonomik olarak güçsüzleşmesi ve karar alma süreçlerinden dışlanması bu bölgenin üretim yapısının sermaye tarafından dönüşümünün yansımaları.

Velhasıl işçiler ve üreticiler farklı alanlarda çalışıyor gibi görünse de, temelde aynı yapısal krizin farklı biçimleriyle karşı karşıyalar: Ücretlerin ve fiyatların tek taraflı belirlenmesi, sözleşme süreçlerinde taraf olmamaları, örgütsüzlüğün doğurduğu belirsizlik. Üreticilerin kantara giderken, işçilerin de toplu sözleşme masasına giderken yaşadığı şey aynı: Bir şirketler koalisyonunun karşısında zayıf kalmak.

∗∗∗

Sermaye yalnızca güçlenmiyor aynı zamanda politika belirleyici aktör haline de geliyor. Bugün tütün üreticilerinin sözleşmelerde hiçbir belirleyiciliği yoksa, bu yalnızca şirketlerin kendi aralarındaki birliğiyle değil, aynı zamanda tarım politikalarının şirketlerin talepleri doğrultusunda şekillenmesiyle de ilgili.

Sonuçta üreticilerin de tıpkı işçiler gibi bir örgütlenmeye, firmalarla yapılan sözleşmelerde taraf olmaya ihtiyacı var. Bu doğrultuda belki bugün solun yapılabileceği en anlamlı şeylerden biri de işçilerin ve üreticilerin birlikte talepler oluşturabileceği ve şirketlere karşı ortak mücadele edebileceği zeminlerin inşasıdır… Belki sendikalar ve üretici kooperatifleri gibi yapılar, yalnızca kendi alanlarında değil, farklı düzeylerde birlikte hareket etmelidir.