Google Play Store
App Store
TBMM Başkanı’nın sorumluluğu Anayasa’ya uymaktır

Can ATALAY - Milletvekili

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın 28 Ağustos 2024 akşamı bir televizyon kanalında “Can Atalay Olayı”ıyla ilgili söylediklerini dinledim. Üzülerek belirteyim ki söyledikleri gerçeklerle uyuşmuyor. Üç başlıkta toparlayayım.

1- Anayasa Mahkemesi’nin kararında Anayasa Madde 84/2 ve 85 uyarınca “Ben bu konuda karar veremem” dediğini söylüyor.

Anayasa Mahkemesi tam olarak tersini söylüyor:

“…Somut olayda Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay ilgili TBMM Genel Kurulunda okunması mümkün olan, kesinleşen bir hükmün varlığından söz edilemez…” (Paragraf 10)

“… Anayasa Mahkemesi’nin 25/10/2023 tarihinde verdiği hak ihlâli kararı sonrasında Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay ile ilgili kesinleşen bir hükmün varlığından söz etmek hukuken mümkün değildir … ” (Paragraf 22)

“… Anayasa Mahkemesi’nin anılan bireysel başvuru kararına uyulmasına yer olmadığına ilişkin Türk hukukunda verilmesi mümkün olmayan, Anayasa’nın tamamen dışında kalan ve hukuki dayanağı olmayan bir karardır …ve böylece fiili (de facto) bir durum oluşturmuştur… ” (Paragraf 25)

“TBMM Genel Kurulunda iptal talebine konu edilen Daire yazısının okunması suretiyle oluşturulan bu fiili durumun Anayasa’nın 84. Maddesi’nin İkinci Fıkrasının kapsamına giren bir yasama işlemi olarak değerlendirilmesine imkân bulunmamaktadır…Oluşan fiili durum hakkında Anayasa Mahkemesi’nce karar verilmesi mümkün değildir… ” (Paragraf 26)

Anayasa Mahkemesi işlemin Anayasa Madde 84/2 ve 85 kapsamında değerlendirilebilecek bir “kesin hükmün okunması” olmadığını, tam aksine ortada hukuki bir durum olmadığı için “karar verilmesine yer olmadığı” demektedir. Ve hemen sonrasında Başkan’ın söylediğinin aksine “…Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşmesinin yok hükmünde olduğunun tespitine…” hükmetmiştir.

2- Meclis Başkanımız 16 Ağustos’taki olağanüstü toplantı ile maksadın hasıl olduğunu, yeni bir toplantıya gerek olmadığını ve kendisinin de konu ile ilgili yapacak bir işi/işlemi olmadığını söylüyor.

Bu tutum Anayasa Mahkemesi’nin sözleriyle “hukuksuz fiili durum”u kabul edin, peşini bırakın demektir. Anayasa Mahkemesi’nin tespitiyle milletvekilliği hiç düşmemiş bir yurttaşın vekilliğini engellemektir.

Meclis Başkanı, başkaca herhangi bir işleme gerek kalmaksızın seçilmiş milletvekilini Meclis kütüğüne kaydederek Anayasa’nın gereğini yerine getirmekle yükümlüdür.

Bir milletvekilinin “… hukuki değer atfedilmesi ‘ve’… Türk hukukunda verilmesi mümkün olmayan … ” kararlarla kilit altında tutulması ise bambaşka bir bahistir.

Şu an önceliğimiz TBMM’nin, Anayasa’nın askıya alınması suçuna ortaklık etmemesidir. Memleketin bugünü ve geleceği açısından bu kritik önemdedir.

3- Meclis Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nden “…Bize ulaşan bir karar yok” demektedir. Üstelik “ulaşmayan karar” hakkında dakikalarca konuştuktan sonra…

Resmî Gazete neden çıkar? Neden Anayasa Mahkemesi Kararları Resmî Gazete’de yayımlanır? Resmî Gazete’de yayımlanan bir metin ortaya söylenmiş bir söz müdür? Resmî Gazete’de yayımlanan bir “hüküm” her kuruma, her yurttaşa “açık tebligat”tır da neden TBMM Başkanı için bağlayıcı bir “hüküm” olamaz? Neden ve ne zamandır Resmî Gazete tebliğleri “şahsıma tebliğ edilmediği sürece hükümsüzdür” denilebilmektedir? Başka herhangi bir kurum, yurttaş böyle bir yok sayma saikiyle davranırsa başına neler gelir?

Karar tebliğ edilmedi demek, Resmî Gazete de “yok sayılanlar” arasına girdi demektir.

∗∗∗

Hukuki, ahlaki, politik görev ve sorumluluk TBMM Başkanı’nın üzerindedir. Önceliği Anayasa’ya, yasalara, Meclis İçtüzüğü’ne göre davranmak olmalıdır. İlk ve öncelikli yükümlülüğü Meclis’in onuruna sahip çıkmak ve milletvekillerinin hak ve özgürlüklerini savunmaktır. Hele hele Anayasa Mahkemesi’nin üç kez yinelediği hükme rağmen bir milletvekili fiilen ve yasadışı olarak hapiste tutuluyorsa…