Erdoğan, seçimden sonra ilk ziyaretini Kıbrıs’ın kuzeyine gerçekleştirdi. Havada karada hayat durdu. Devlet görevlileriyle arada koruma ordusu olmadan sıklıkla karşılaşmaya alışkın KıbrıslıTürkler için resmî bir ziyaretin gündelik hayat akışını bu derece bloke etmesi anlayabilecekleri bir durum değil. Kaldı ki, Erdoğan’ın ‘mevkidaşı’ KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tartışmalı bir isim. KıbrıslıTürkler arasında ezici çoğunluk, Mustafa Akıncı ve Tatar arasında geçen cumhurbaşkanlığı yarışına Türkiye’nin doğrudan müdahalesi olduğu kanaatinde.

Seçilmiş yerine atanmış olarak görülen Tatar’ın arkasında güçlü bir halk desteğinin varlığından söz etmek zor. Kısaca, toplumda iki taraf karşı güvensizlik ve hoşnutsuzluk mevcut. KKTC, Erdoğan’ın 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinde Kılıçdaroğlu karşısında yenildiği bir ülke artık. Üstelik de TC Büyükelçisi Metin Feyzioğlu’nun bizzat köy köy gezerek Erdoğan ve AKP lehine yürüttüğü seçim çalışmalarında gösterdiği üstün hizmetine rağmen… Dolayısıyla, ‘müsamere’ gibi gördükleri bu ziyaretlere karşı KıbrıslıTürkler’in ilgisi de yok, herhangi bir beklenti içinde de değiller. Ancak toplumun sinir uçlarına dokunan bazı davranışlar yüzünden Erdoğan’ın ziyareti adada tartışmalara neden oldu.

***

Erdoğan - Tatar görüşmesinin gerçekleştiği KKTC Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen basın toplantısına katılan gazetecilerden, Yeni Düzen Gazetesi yazarı Serhat İncirli, istendiği gibi önceden basın kartını göndererek akredite olmasına rağmen binadan çıkarıldı. Bir gazetecinin işini yapmasının keyfi olarak engellenmesi bir yanda, kamuya, halka ait bir mekandan gerekçesiz çıkarılması diğer yanda… İncirli, yaşadıklarını köşesinden birkaç yazıyla aktardı. Toplantıya katılmasına engel olan kişinin TC Büyükelçiliği’nin basın müşaviri olduğunu söyledi. Yalanlanmadı. Büyükelçiliğin görev ve sorumluluğunun bulunduğu ülkenin kurum ve kişilerine saygılı, hukuk ve kurallarına uygun davranmak olduğu tartışmasız bir gerçek. Ancak ‘yavru vatan’ hamasetine boğulan, hakkında eşit ve egemen devlet olduğu yalanları sürekli tekrarlanan Kıbrıs’ın kuzeyinde işler olması gerektiği gibi yürümüyor. Oturduğu koltuk başkasının eliyle altına sürülmüş olanlar da bu tür haksızlıklara ne ses çıkarabiliyor, ne engel olabiliyor. 

***

Basın açıklamasında KKTC’nin tanınması şartını yineleyen Erdoğan, Kıbrıs’ın kuzeyinden ‘kardeş’ Azerbaycan’a giderken uçağını Adana’da indirmek zorunda kaldı; çünkü KKTC’nin bağımsız ve egemen bir ülke olduğunu değil dünyaya Azerbaycan’a bile kabul ettiremedi. Çünkü bu AKP öncesi iktidarların da söylediği kocaman, apaçık bir yalan. KKTC ve TC ilişkilerini tanımlamak için kullanılan ‘ana-yavru vatan’ söylemi bile tek başına çok şey anlatıyor. Dönelim adayı son bir haftadır meşgul eden gündeme. Mesleğinin temel sorumluluğu gereği basın toplantısını takip etmek isteyen ama engellenen Serhat İncirli’nin Erdoğan’a yöneltmek istediği sorusunu bir kez de buradan ben tekrarlayayım: “Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti bölünmez bir bütündür; peki Kıbrıs Cumhuriyeti bölünebilir mi?” Ne dersiniz? Suriye iç savaşı çıktığında “Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız inşallah” diyen Erdoğan için, ya da garantör ülke olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve ülke bütünlüğünü tanımayı taahhüt etmiş Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak cevaplaması zor bir soru değil mi?

***

Bir süredir bazı KıbrıslıTürk gazetecilerin Türkiye’ye girişinin engellendiği biliniyor.

Erdoğan’ın adanın kuzeyindeki basına karşı düşmanca tutumunun en tehlikeli sonuçlarından biri 22 Ocak 2018’de yaşanmıştı. Afrika Gazetesi’nin, Türkiye’nin Afrin harekatını eleştiren manşeti sonrasında Erdoğan 21 Ocak’ta Bursa mitinginde “KKTC’de bir pespaye gazete ahlaksızca bir başlık atmış. Ben KKTC’deki kardeşlerimi tavır almaya davet ediyorum. Gereken cevabı onlara vermeleri lazım” dedi. Ertesi gün gazete, başını Türkiyelilerin çektiği bir grup tarafından taşlandı. Kolluk gücü saldırıyı izlemekle yetindi.

Dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın olay yerine giderek güvenlik güçleriyle görüşmesi bile saldırganların gazetenin balkonuna ve hemen karşısındaki meclisin çatısına çıkmasına engel olamadı. Gazetenin genel yayın yönetmeni Şener Levent’e, aldığı ölüm tehditlerine ve uğradığı silahlı saldırıya rağmen koruma tahsis edilmiş değil. Saldırganlara verdiği cezalar uygulanmayan kıdemli yargıç Tacan Reynar da ölüm tehditleri almış ve “mevcut düzende göreve devam etmenin anlamı ve önemi yok” diyerek istifa etmişti.

Mücadelesini siyasette devam ettirmeye karar veren Reynar’ın 25 Haziran ara seçimi için başvurduğu vekil adaylığı da geçtiğimiz günlerde YSK tarafından düşürüldü. Bağımsız, eşit aynı zamanda ‘yavru’ vatan öyle mi? Geçiniz. Türkiye’nin Kıbrıs politikasını sömürge tarihi içinde değerlendirmeden doğru cevaplara ulaşamayız.