Google Play Store
App Store

Kırılganlığımızın nedeni tamamen formel; bir forma sahibiz. Hayatın kendisini değil ama formlarını pekâlâ kırabiliriz. “Kendisi formsuz olan hayat, ancak ona form verilmesi halinde kendini bir fenomen olarak gösterebilir” (Simmel, Modern Kültürde Çatışma, İletişim). Kırılmışsak şayet, mümkünse formumuzu güncelleyip kaldığımız yerden hayata devam edebiliriz. Fakat biliriz ki kırılıp dağılsak da, bir form olarak artık var olmasak da hayat yeni formlar üretip yoluna devam edecek. “Hayatın yaratıcı hareketinin, hayata ifade ve gerçekleşme formları sunan yapıtları ürettiği her yerde buna kültür deriz: Medeni kanunlar ve anayasalar, sanat eserleri, din, bilim, teknoloji vb. Bunlar, hayatın kesintisiz akışını içlerine alıp ona form ve içerik, ufuk ve düzen kazandırır.” Bizler de hayatın form kazandırdığı kültürün ürünleriyiz. Formumuz, zamansal ve mekânsal koşullar tarafından üretilmiştir. Simmel’in dediği gibi formlar, “ilk oluşma anlarında hayatla uyumlu olabilirler; ama hayat kendi evrimini sürdürdükçe bu formlar katılaşıp sabitleşmeye başlar, hayata yabancı, hatta düşman hale gelebilirler”. Çocuklar da hayatla uyumludur, her form gibi onlar da zamanla katılaşıp sabitleşmeye, yerleşik hale gelmeye başladıklarında sonunda hayata düşman kesilebilirler. Nâzım ne demiş? “Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,/akar suyun/ meyve çağındaki ağacın,/serpilip gelişen hayatın düşmanı.”

Hayat ile formları arasında daha en başında bir gerilim mevcuttur ve bu yüzden formlar değişmemekte ısrar edip de kalıcılıklarını ilan ettiklerinde toplumsal bir patlamaya yol açabilirler. İlk oluşma anlarında hayatın akışıyla uyumlu olan formlar hayata düşman kesildiklerinde zalim formlara dönüşürler. İşte o zaman toplumsal bedenler, hayatın hiçbir forma sığmayan kudretini zalim, despotik formlara karşı bir isyan olarak deneyimleyeceklerdir. Ve bu isyan sadece zalim formlara değil, bir form olarak kendini dayatan, değişmemekte ısrar eden her türlü tekil bedene de yöneliktir. İsyan günlerinde tekil bedenler de formlarına yeniden şekil vermek, yeni öznellik biçimleri icat etmek zorunda kalacaklardır. Hayat formsuzdur, fakat ancak formlar aracılığıyla algılanabilir. Hayatın akışı ancak formlardaki değişim olarak duyumsanabilir. Toplumsal isyan, uzun zamandan beri hayatın akışını kesintiye uğratanlara, hayatı sabit formların içine hapsetmeye kalkışanlara karşı, ete kemiğe bürünmüş hayatın isyanıdır. Zalim formlar, hayatın bu yaratıcı kudretiyle ancak ona bir form atayarak, onu başı ve ayakları olan bir örgüt olarak tanımlayarak baş edebilirler. Oysa isyan edenler, bir form olarak bedenler değil, hayatın hiçbir forma sığmayan kudretidir.

Mutlaka serçeleri beslemişsinizdir. Serçelerin tedirgin neşesi enformeldir. Onlar hep tetiktedir. En küçük bir tehlike işareti, bir ses hep birlikte havalanmaları için yeterli. Tehlikenin geçtiğinden emin olduklarında kondukları dallardan hep birlikte havalanıp kırıntılara geri döner ve kaldıkları yerden beslenmelerine devam edebilirler. Ve bu halleri, kentlerdeki enformel sektörün aktörleri seyyar satıcıların zabıtalarla yaşadıkları ilişkiyi hatırlatır. Bir serçeyi tuzağa düşürüp yakalayabilirsiniz. Zabıtaların ele geçirdikleri formlardır, hayat asla ele geçmez. Hayat enformeldir, forma büründüğü yerde bile durmadan form değiştirerek sizi şaşırtacaktır. Serçe sürülerinin bir şekli olmaması gibi, canlı ile cansız arasındaki sınırı muğlaklaştıran virüslerle pandemide yaşadıklarımız, hayatın hiçbir formla tanımlanamayacağının göstergesidir. O yüzden kendini bir form olarak dayatan her kim varsa bilin ki o, zalimlik yolunda ilerliyordur.

“Bugün, bu kadim mücadelenin yeni bir evresini yaşıyoruz; bu artık, hayatla dolu yeni bir formun, eski ve cansız forma değil, bizatihi forma, form ilkesine karşı kavgasıdır” (Simmel). Formlardan ağzı yananlar şimdi hayatı üfleyerek tüketiyor. Ne yoğurdun ne de hayatın belli bir formu vardır, her ikisi de kondukları kabın şeklini alır. Eğer yerleştirildiğiniz kap size dar geliyorsa, için için kendinizi tüketiyorsunuz demektir, sonunda biteceksiniz. Tehlikedesiniz. Oysa hayat tükenmez, kabuk değiştirir ya da kabuğunu kırar ve durmadan yeni formlar üretir. Kabuklar, tehlike anında kırılmak içindir.