Tehlikeli bir oyun ihtimali

Suriye’de oluşturulmaya çalışılan yeni siyasi düzende Kürtlerin nasıl bir yere sahip olacağı konusu belirsizliğini koruyor. 2011’de başlayan iç savaş sonrası Esad yönetiminin Rojava bölgesinden çekilmesiyle burada kontrolü ele alan ve yükselen IŞİD tehdidi nedeniyle ABD’nin sahadaki müttefiki haline gelip güç kazanan Kürt hareketinin (PYD-YPG-SDG), cihatçıların 8 Aralık’ta Şam’a girip Esad’ı düşürmesinin ardından şekillenmekte olan yeni denklemin neresinde olacağı merak konusu.
Kimileri Trump’ın ABD’sinin Kürtleri kaderine terk edeceğini dile getirirken kimileri ise Kürtlerin Suriye’nin kuzeydoğusunda Washington ile koordineli çalışmaya devam edeceğini savunuyor. Öte yandan her iki görüşe de mesafeyle yaklaşan, yani ne ortaklığın bir anda sona ermesini ne de ilişkinin bugünkü yoğunlukla sürmesini gerçekçi bulan bir ara perspektif daha var. Hangi ihtimalin gerçeğe dönüşeceğini şimdiden kestirmek zor ve tüm savları sağlam gösterebilecek uygunlukta gelişmeler, açıklamalar söz konusu.
Mesele sadece Kürtlerin Suriye’deki geleceği bakımından önem arz etmiyor; onun önem derecesini artıran bir diğer unsur da yaşanacakların Türkiye’deki siyasi gidişat bakımından hayli kritik bir yerde durması. Bahçeli’nin Öcalan çağrısı ve şu an sadece “süreç” diyebildiğimiz “şey”, halihazırda Kürtlerin kontrolünde bulunan Suriye’nin kuzeydoğusundaki müstakbel durumla yakından ilgili. Bölgede Türkiye ile Kürt güçlerin çatışmasına taraf olmayan ve bunu iç politikada Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlayabilecek politik ittifaka dönüştürmek isteyen bir Bahçeli var. Fakat hükümet buna yeşil ışık yakmış değil.
TRUMP'IN SÖZLERİ
Bahçeli’nin son derece pragmatist nedenlerle ileri sürdüğü “bölgede çatışmasızlık” tezine karşılık Erdoğan maksimalist, fetihçi pozisyonda duruyor. “Türkiye Türkiye’den büyüktür. Millet ufkumuzu 782 bin kilometrekareyle sınırlandıramayız” diyor ve “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” diyenlerin ülkenin gerçek misyonunu idrak edemediğini savunuyor. Erdoğan’a göre Ortadoğu’da Türkiye için bolca fırsat var ve bunları görmezden gelmek, “mukadderattan kaçmak” anlamı taşıyor. Yani Erdoğan demeye getiriyor ki “Bu hedefler benim hedeflerim değil, Türkiye’nin alın yazısı.”
Geçtiğimiz hafta içi ABD başkanlık seçimleri sonrası ilk kez basın toplantısı düzenleyen Donald Trump da Türkiye’nin Suriye’deki rolüne dair dikkat çeken açıklamalar yaptı. Trump, Esad’ın cihatçı güçler tarafından devrilmesinin arkasında Türkiye’nin olduğunu söyleyerek, Erdoğan için “Çok akıllı ve sert bir adam” dedi. “Bence Türkiye kazandı” yorumunu yapan ABD Başkanı, Suriye’den asker çekme yönündeki yaklaşımını da tekrarladı.
Katar merkezli El Cezire televizyonuna Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise Trump’ın sözlerine dair, “Bu ele geçirme olarak tanımlanamaz. Suriye’de yaşanan hadiseyi bu şekilde tanımlamak ciddi bir hata olur” dedi. Fidan bunun yerine yaşananı, “Suriye halkının iradesinin yönetimi ele alması” olarak tanımlamayı tercih etti. Dışişleri Bakanı, “Suriye’yi yönetecek gücün Türkiye ile olduğunu söylemek doğru olmaz mı?” sorusuna da “Biz asla böyle bir şey istemeyiz. Bölgemizde yaşananlardan hepimizin büyük dersler çıkardığına inanıyorum” cevabını verdi. Fidan’a yöneltilen sorulardan biri de Türkiye’nin Suriye’deki Kürt güçlere askeri operasyon yapıp yapmayacağıydı. Suriye’de Esad sonrası başlayan yeni döneme işaret eden Fidan, bu konunun öncelikle yeni yönetimi ilgilendirdiğini ve sorunun çözülmesi halinde Türkiye’nin müdahalesine gerek kalmayacağını söyledi.
KÜRT CEPHESİ ENDİŞELİ
Kürt cephesinde belirsizlikten kaynaklı bir tedirginlik göze çarpıyor. Çünkü kazanımlarını kaybetme riski düne göre biraz daha büyüdü. Riskleri tolere etmek için de belli tavizler vermeye hazır gibiler. Reuters’a konuşan SDG komutanı Mazlum Abdi, Türkiye ile bir ateşkese varılması durumunda Suriyeli olmayan silahlı unsurların ülkeden çekilmesini teklif etti. Abdi “tam bir ateşkes” durumunda Kobani’nin Suriyeli bir güvenlik gücüne teslim edilebileceğini ve ABD askerlerinin de bölgeyi denetleyebileceğini dile getirse de Ankara herhangi bir ateşkesin söz konusu olamayacağını belirtiyor.
Kürtler, geçmişte HTŞ’nin öncülü Nusra cephesiyle çatışmıştı ancak şimdi süreç değişti ve masada farklı dengeler var. Esad’ın devrilmesinden birkaç gün sonra kontrol ettiği bölgelere üç yıldızlı yeni Suriye bayrağını asma kararı alan SDG, ne HTŞ ne de Türkiye ile çatışmalı bir süreç yürütmek istiyor. HTŞ ile bir problemlerinin olmadığını, birlikte çalışabileceklerini vurguluyorlar. PYD’nin önde gelen isimlerinden Salih Müslim, diyaloğa hazır olduklarını belirterek, “HTŞ de Suriye’nin bir parçasıdır. Düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun bir arada yaşamak istiyoruz; Suriye'nin içinde, istikrar içinde. Onlar kendi yerlerinde olsun, biz kendi yerimizde olalım” mesajını veriyor.
Suriye’deki Kürt hareketi esas olarak ABD’nin yeni dönemde nasıl bir Suriye politikası izleyeceğine dikkat kesilmiş halde. 2018 yılının sonunda Türkiye’nin YPG’ye yönelik harekât başlatması öncesinde 1. Trump yönetimi, ABD askerini geri çekmek istemişti ancak bu karar bir süre sonra, “asker sayısının zamanla azaltılması” olarak değiştirilmişti. Takip eden aylarda ABD’nin bölgedeki asker sayısı 5 binden 900’e düştü. Esad yönetiminin 8 Aralık’ta devrilmesinin ardından ise sayı 2 bine çıkarıldı ve bunun “geçici” olduğu ifade edildi.
HTŞ’nin başlattığı operasyonla eşzamanlı olarak Türkiye destekli SMO’nun da Fırat’ın batısında SDG’nin kontrolündeki yerleşimleri ele geçirmesi, 2014’te olduğu gibi gözleri yeniden Kobani’ye çevirdi. Suriyeli Kürtlere göre Türkiye, Kobani’ye operasyon hazırlığı yapıyor. ABD basınında da bu yönde haberler çıkıyor. Rojava’daki idarenin dış ilişkiler sorumlusu İlhami Ahmed, Trump’a bir mektup yazarak Türkiye’yi bundan vazgeçirmesi çağrısında bulundu. Ahmed mektubunda, Türkiye’nin hedefinin, Trump göreve gelmeden önce Suriye topraklarında “de facto bir bölge” yaratmak olduğunu ifade etti.
NELER OLABİLİR?
20 Ocak’ta ikinci kez ve muhtemelen daha güçlü bir şekilde başkanlık koltuğuna oturacak Trump’ın, Suriye’den asker çekme niyetinin hâlâ sıcak olduğu biliniyor. Peki bu niyet, Trump yetkiyi ele alır almaz ABD askerinin Suriye’den çekileceği ve Suriye’nin kuzeyini tamamen Türkiye’nin inisiyatifine bırakacağı bir dönemi başlatacağı anlamına gelir mi? Bu sorunun cevabı oldukça önemli. Hakan Fidan, “Yeni yönetim gereğini yaparsa buna gerek kalmaz” diyor ama Erdoğan, Suriye’de sahanın akışkan niteliğinden faydalanarak ve bunun da halkın geniş kesimleri geçim sıkıntısıyla boğuşurken iç politikada kendine kuvvetli bir rüzgâr sağlayacağını öngörerek tehlikeli bir oyuna kalkışmak isteyebilir. Mısır dönüşü söylediği “Biz Suriye’de mevcut terör örgütlerinin etkisiz hale getirilme zamanının geldiğini de göstereceğiz” sözü bunun bir yansıması olabilir.
Öte yandan Esad’sız denklemde, İran, Rusya ve Lübnan Hizbullahı’nın da etkisizleştiği yeni Suriye realitesinde tek başına “IŞİD ile mücadele” politikası, ABD nezdinde SDG’yi vazgeçilmez bir müttefik olmaktan alıkoyabilir. Buna karşıt olarak ABD ve İsrail, Türkiye’yi daha sınırlı bir yerde tutmak için Kürtlerin varlığını belli ölçütlerde gerekli görmeye devam edebilir.
Bu durumda Bahçeli’nin Öcalan açılımı nereye düşer; “süreç” Suriye’deki yeni hamlelere bir şekilde bağlanır mı? Yarattığı tehdit gücüyle iktidar, Türkiye’de Kürt siyasetiyle sadece Suriye’deki mevcut statükonun biraz daha törpülenmiş halini tanıma karşılığında bile bir mutabakata varabilir mi? Şartlar ve olası gelişmeler bu ihtimali de akla getiriyor.