Tek başınalık
Pek çok olumsuzlukla çevriliyiz. Meclis'te linç, sokak hayvanlarına ölüm, yanan ormanlar, ne olacağı belirsiz ekonomi... İşin kötü tarafı, bizi bütün bu olumsuzluklardan, zihnin işkencelerine karşı ayakta tutacak toplumsallık da zayıfladı, zayıflatıldı. Şimdi herkes daha çok tek başına hissediyor kendini, yalnız da değil, tek başına...Tek başına olanların bir araya gelip oluşturduğu geçici gruplar var artık. Yalnızlık, yakın olma ihtiyacını, özlemi işaret eder daha çok; tek başınalık ise kendi kendine yetinmeyi, kabullenmeyi... Tek başınalık, yalnızlığa göre kapalı, izole bir durum. Kapitalizm, bir şekilde bireyleri izole etmeyi başarmış gibi görünüyor. Ama başaramadığı şey, sosyallik ortadan kalkınca yas nasıl tutulacak, ölüm korkusunu ölümsüzlük yanılsamalarıyla insan daha ne kadar inkâr ederek baş edebilecek?
ONTOLOJİK GÜVENLİK
İnsanlığın sosyalleşmenin yollarını yeniden arayıp bulması gerekiyor. Önceki çağlarda ölüm korkusu bu denli baskın bir sorun değildi, çünkü gündelik hayatı kuşatan pek çok ritüel vardı, herkes kendisini bir büyük hikâyeyi oluşturan küçük hikâyelerin kahramanları olarak yaşıyordu. Eskiden ölüm, sıradan, beklenebilir ve tanıdık bir şeydi. Ölüler unutulmazdı. İnsanlar bir araya gelip ölen kişinin ardından ağıtlar yakarlardı. Binlerce yıllık bir bilgi birikiminin sonucuydu bu ritüeller, kimse kendisini tek başına hissetmesin diye yaratılmış. Günümüzün en önemli sorununun bugün 'anlam' olması şaşırtıcı değil. Ontolojik bir güvenlik duygusunun yaşama yeniden kazandırılması gerekiyor.
ÖLÜMSÜZLÜK
Teknolojik gelişmelerin pek çok faydası olsa da, insanda ölümsüzlük yanılsamasını yaratması hiç de iyi sonuçlar vermedi. Bir yandan doğanın tahribatı nedeniyle temiz suya ve gıdaya ulaşamama gibi nedenlerle hastalık riski ve çeşitliliği artarken, bir yandan da gelişmiş tıp olanaklarıyla ölümsüzlük beklentisi kışkırtıldı. Silah endüstrisiyle ilaç endüstrisi birbirini besleyerek yükseldi. Bomba attığın yere ilaç sat.. Doğasını yok ettiğin yere organik ürünler pazarı kur. Su kaynaklarını kuruttuğun yere plastik şişelerle su sat. Bir de buna kişisel gelişim endüstrisini de ekleyince, sarmal tamamlandı. Yalnız mı hissediyorsun, hissetmemen için sana reçete gibi bir kitap. Özgüven sorunu mu yaşıyorsun, çok kolay, bilinçdışını filan boşver, şu egzersizleri yap ve kendine sık sık telkinde bulun yeter.
YAŞLANMAK BİR TERCİH
Bir eczanenin camında yaşlanma önleyici kremle ilgili bir reklam ilanına rastlamıştım: "Yaşlanmak bir tercih." Yaşlanmanın bir tercihmiş gibi sunulması, reklam da olsa kapitalizmin insanın bilinçdışına nasıl sızdığını göstermiyor mu? Yaşlanmanın bir hastalık gibi muamele gördüğü bir çağ... Bu yüzden ölümü ve yaşlılığı çağrıştıran her şeyden uzak durulmaya çalışılıyor, bütün o insana yardımcı olan eski ritüeller, felsefeler, gelenekler dolaşımdan çıkarılıyor. Tuhaf tuhaf sözde bilimsel çalışma gibi gösterilen teoriler üretilip gerçekte ölümün olmadığını savunan kitaplar, videolar dolaşıma sokulup tek başınalık güçlendiriliyor.
HAYATTA KALMAK
Julian Barnes'ın 'Zamanın Gürültüsü' adlı romanında vardı, Rusya'da iki bacağını da savaşta kaybetmiş, tahtadan yapılma tekerlekli sandalyeyle tren yolculuğu yapan bir askerle ilgili: "Bir hayatta kalma uzmanı olmuştu." Sanırım bütün tek başına olanlar, birer hayatta kalma uzmanı olmak zorundalar. Hayatta kalmak mı, hayatı yaşamak mı? İkisi için de tek çözüm, sonluluğumuzu, sınırlarımızı ve eksikliğimizi benimseyip kendimizi başkalarıyla birlikte bir büyük hikâyenin içinde görebilmekten geçiyor. Pek çok küçük hikâyeden oluşan yeni bir büyük hikâye...