Tek bir kurtuluşum: Yazmak
Berfin BAHÇEKAPILI
Velibor Çoliç’in Hıdırellez adlı romanı ile yayın hayatına başlayan Livera Yayınevi, yazarın külliyatını okurlarla buluşturmaya, otobiyografik nitelikler taşıyan Sürgün Rehberi romanı ile devam ediyor. Velibor Çoliç’in her iki kitabı da Suat Başar Çağlan’ın Fransızca asıllarından yaptığı yetkin çevirisi aracılığıyla Türkçede hayat buldu. Çoliç’in Livera Yayınları etiketiyle yayımlanan ilk kitabı Hıdırellez’de Roman müzisyen Aslan Çavoro Bayramoviç’in üç ömürlük hikâyesi trajikomik bir üslupla anlatılırken, Yugoslavya’ya özgü gelenekler, özdeyişlerle savaşın bireyler üzerindeki etkileri de aktarılıyor. Benzer şekilde Sürgün Rehberi, Balkan savaşlarından kaçan Velibor Çoliç’in anlatıcı olarak karşımıza çıktığı otobiyografik izler taşıyan bir roman.
Velibor Çoliç, anlatıcısı olarak öne çıktığı Sürgün Rehberi’nde okurlara hayatta kalmak için 35 ders şeklinde bir rehber sunuyor. Fakat metin, bir rehber olmanın ötesine geçerek hem bir anı derlemesi, hem bir deneme, hem de bir göçmen şairin şiiri niteliği taşıyor. Çoliç; asker kaçağı, şair, âşık, okur ve göçmen olarak çeşitli kimliklere bürünen bir anlatıcı ve karakter. Çeşitli kimliklere bürünürken “hayatının külleriyle yeniden buluştuğu” bir yolculuğa okurları da dâhil ediyor.
Çoliç, savaştan kaçışını ve yaşadığı trajik olayları aktarırken, kendini hep yersiz-yurtsuz olarak tanımlıyor. “Evraksız insanın yüzü de yoktur. Vatansız insan hiçtir; gövdesiz ağaçtan, kanatsız kuştan farksızdır. Her yerli olmak hiçbir yerli olmamak anlamına da gelebilir.” Bir yerli olmanın kendi için bir tanımının olmayışını ifade ederken, bürokratik nedenlerle bireyin kimliksizleştirilme ve dilsizleştirilme sürecini etkileyici bir üslupla gözler önüne seriyor. Sürgün Rehberi’nin okurları, yazarın Fransa’da yaşadığı dönemde Fransızca öğrenirken, “Şartlar gereği vatansever olamadığı için çok dilli olduğuna” tanıklık ediyor. Fransızcayı bir an önce öğrenmek derdinde olan anlatıcı, “bütün acılarının sonsuza dek anadilinde kalması” amacıyla dile ve edebiyata sarılıyor.
Anlatıcının edebiyat ile kurduğu bağ, sürgün yaşamı ile mücadelesinde önemli bir yere sahip. “Tek bir kurtuluşum, tek bir bilişsel davranışçı terapim olduğunu biliyorum: Yazmak.” Bu kurtuluş için yazdığı ve okuduğu metinlerden güç alan anlatıcı, edebiyata dair yaptığı tanımlamayı da vatansız ve sürgün olması üzerinden kurarak, “...edebiyatın bu dünyada cesur bir nöbetçi, acılık ve delilik oranını ölçmek için bir nevi turnusol kağıdı olduğunu fark ettiğini” belirtiyor. Edebiyatın sağaltma gücüyle dünyanın sıkıntılarından uzaklaşmayı sağlamasının altını çizen Çoliç, yazma ediminin hayatındaki olumlu etkilerini şöyle tanımlıyor: “Eserimi doğuracak muhteşem ritimli vuruşlar arasındaki küçük anlarda zihnimin berraklaştığını, hüznümün azaldığını duyabiliyorum.”