Google Play Store
App Store

Genelkurmay Başkam'nın gerilimli Cumhurbaşkanı seçim sürecinin başlamasından önce yaptığı basın toplantısındaki konuşmasını, yüksek tepelerde şu veya bu şekilde bir uzlaşmanın sağlanmış olduğu şeklinde okumuştum. R.T. Erdoğan'ın sonraki konuşma ve tavırları da bu izlenimleri teyid eder nitelikteydi.

Gerçekten öyleydi de, anlatıldığı gibi, son gece Meclis Başkam'nın "radikal İslami" bir müdahalesiyle mi gelişmeler yön değiştirdi, yoksa biz de birileriyle birlikte yanılmış ya da yanıltılmış mıydık bilemiyorum; Meclis'te Cumhurbaşkanlığı seçim turlarının başladığı gün benim bu satırları yazmaya çalıştığım gece yarısı Genelkurmay sitesinde yayınlanan bildiriyle birlikte sonunun nereye varacağı kestirilmesi zor bir sürecin içine girildi.

Bu arada yeri gelmişken bir konuda daha yanıldığımı itiraf etmeliyim. Baştan bu yana Cumhurbaşkanlığı seçiminin AKP açısından sanıldığından daha kolay geçilebileceğini düşünüyordum. Akıl için yol birdir derler. Bugün mevcut kitle ve oy desteğinin üzerinde bir hakim pozisyon elde etmişken koşulları daha fazla zorlamadan işlerine bakacak bir yol bulmak hiç de zor değildi. Ama o noktada işe aklın değil (muhtemelen ABD, Avrupa ve "demokrasi cephesi" arkamızda diyerek tarihi fırsatı kaçırmak istemeyen Meclis Başkanı B. Arınç'ın temsil ettiği bir fırsatçılığın baskın çıktığı anlaşılıyor.

Kuşkusuz bu hesabın tutup tutmadığını zaman gösterecek ama, bu şekilde filler tepişirken her zaman olduğu gibi kaybedenin emekçiler olacağından kimsenin kuşkusu olmayacak.

Umarım, "Darbe de yok, şeriat da" şeklindeki hâlâ korumakta direndiğim saptamam da aynı akibete uğramaz.

•••

"Kırk katır mı kırk satır mı" sözünün nereden geldiğini bilemiyorum ama, sanki bu gibi durumlar için söylenmiş.

Hatta şimdi biz buna "kırk katır yükü satır" desek belki daha uygun düşecektir.

Laiklik ekseninde gelişen bu darbe/şeriat çatışmasında iki kutuptan birine yaslanmadan siyaset yapmak sanırım önümüzdeki süreçte çok daha zor ve dikkat isteyen bir iş haline gelecek.

Askerler tarafından ortaya konulan tavrı Meclis (veya halk) iradesine karşı, demokrasiye karşı bir müdahale olarak değerlendiren bir tavır formel anlamda bir doğruyu ifade etmekle birlikte, tek yanlı bir tavır olarak kaldığı sürece, AKP yanlısı bir tutuma denk gelecektir. Zaten sol cenahta bu çatışmayı "Müslümanların inançlarına karşı bir müdahale" olarak görerek AKP'ye karşı yalnızca ekonomik politikalarla sınırlı bir ılımlı yaklaşımı seçenler de hiç az değildir. Oysa 12 Eylül faşist cuntası tarafından yaratılmış bir hukuki garabet sonucu halkın dörtte birinin desteğiyle tek başına iktidar olma imkanı kazanan AKP bugün gücünü büyük ölçüde küresel sermaye ve ABD/AB güçlerinin desteğinden almaktadır. Askeri müdahale olasılığı veya olgusu kaşısında AKP'yi "ehveni şer" bulan bir yaklaşım sonuçta onun eliyle dayatılan politikalara da dolaylı destek vermek anlamına gelmektedir. Bu yüzden ne yönde algılanırsa algılansın, bir ehveni şer mantığıyla birinden ya da diğerinden yana iktidar planındaki pozisyonlara dayanan bir politikanın bugün emekçiler açısından fazla anlamının olmadığı ortadadır. Bu çözümü oldukça zor paradoksu aşmanın tek yolu, bir tarafa yaslanmanın sakıncasından kaçınma adına sessizlik politikasına da düşmeden, halkı EŞİT ÖZGÜR VE DEMOKRATİK TÜRKİYE mücadelesinin saflarına kazanmayı esas alan bir aktif mücadele çizgisinde bulunabilecektir.