Google Play Store
App Store

Tekinsizliğin birbiriyle etkileşen iki boyutu var. Biri kendisi dışındaki çevre, dünyaya dairdir. O güne kadar bildiği dünyanın aslında bildiği gibi olmayabileceğini, değiştiğini, yabancı, tuhaf, bilinemez bir hale dönüştüğünü hissetme hali. İkincisi ise kendisine dairdir. Kendisinde kendisine de yabancı, tuhaf gelen duygu ve düşüncelerin ortaya çıktığını hissetme hali. Bu değişimler birey tarafından yabancı, tuhaf, korkutucu bir belirsizlik olarak deneyimlendiğinde tekinsizlik hissi ortaya çıkabiliyor.

Örneğin, iki aşıktan biri diğerini yabancı, tuhaf ve değişmiş gibi hissettiğinde kapılır tekinsizliğe. Beni artık sevmiyor mu kuşkusu değildir tekinsizlik, aşık olduğum kişi bildiğimi sandığım kişi değil mi belirsizliğidir. Bir diğer örnek politik alandan verilebilir. Yıllardır RTE’nin kendi haklarını savunduğuna, kendisinin hayat koşullarını iyileştireceğine, Türkiye’nin dünya devi olacağına inanan bir kişi, olup bitenler hayat koşullarını her geçen gün kötüleştirdikçe ve RTE’nin yapıp ettiklerine baktıkça tekinsizlik hissi yaşamaya başlayabilir. Beni kandırdı kuşkusu değil, bildiğimi sandığımı bilmiyor olabilir miyim belirsizliği. Truman Show filminde, Truman Burbank’in (Jim Carrey) yaşadığı his tekinsizliktir. 7 Ekim Katliamı sonrası İsrail-Hamas çatışması ile başlayan katliamlar, Lübnan’a yayılıyor ve bir yıl dolarken 50 bini aşkın ölüm, yüzbinlerce yaralı, engelli ve milyona yakın yerinden edilmelerle derinleşiyor. Son olarak Lübnan Hizbullahı’nın lideri Nasrallah ile birlikte örgütün yönetim kadrolarının neredeyse tümü öldürüldü. Türkiye’deki siyasi parti, örgüt ve hareketlerin Nasrallah’ın öldürülmesine tepkileri, tekinsiz bir dünya algısının nasıl da yerleşmiş olduğunu gösteriyor gibi. Sol Parti sadece İsrail’in saldırgan, katliamcı politikasını eleştirdi. Diğer “sosyalist” parti ve yapılar ise Nasrallah’ı bir “devrimci şehit” olarak “göklere çıkardılar”. Lübnan siyasi tarihinden sosyalistlerin silinmesinin belki de en önemli aktörünü ağıtlarla uğurladılar. Bu hali basit bir “teorik yanılgı”, “yanlış politik analiz” olarak görmek çok doğru olmayabilir. Benzer bir durum Özgür Özel CHP’sinin RTE iktidarıyla ilişkisinde de var. New York Belediye Başkanı’na rüşvet verilmesi iddiasıyla ilgili Özel’in açıklaması ile Kılıçdaroğlu’nun “şafağın söktüğü güneşin battığı yerde” yaptığı açıklaması da tekinsizlik hissine örnek. Daha bir yıl öncesine kadar yıllarca omuz omuza mücadele veren iki “liderin” açıklamaları arasındaki fark yalnızca siyasi analiz ya da strateji farkıyla anlaşılabilir gibi değil. Eski genel başkanın siyasi hırsı da açıklayıcı değil. Çünkü o da “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyerek desteklemişti RTE’nin planını! Hangi siyasi analiz anti-emperyalist, hangisi antisemit; hangi hareket antisiyonist, hangisi sosyalist; Özgür Özel mi, Ekrem İmamoğlu mu, Mansur Yavaş mı RTE’ye karşı kazanır, yoksa “İsrail, Kürtleri de yanına yedekleyerek Türkiye’ye de saldıracağı için” en doğrusu RTE’nin ardında hizalanmak mı!!? Eğer öyleyse, RTE neden Nasrallah’ın ismini anmadı? Hiçbir siyasi hareket toplumsal desteği olmadan ayakta kalamaz ve büyüyüp iktidara gelemez. Desteği verecek toplumun bireylerinin her birinin dünyayı ve olup bitenleri nesnel ve doğru bir siyasi analizle değerlendirebilmeleri de beklenemez. Bir siyasi hareketin başarısının olmazsa olmazı ise seslendiği insanlara dünyanın bilinebilir olduğunu gösterebilmesidir. Sıradan insan için, en yalın haliyle, bu bundan oluyor, şu da bu yüzden böyle, sen de busun ve aslında şu olabilirsin diyerek, hem dünyayı hem de kendisini bilinir kılarak tekinsizliği gideren hareket başarılı olabilir.  Tekinsizlik hissini bastırmanın bir yolu da olup bitenlerin ardında kimsenin gücünün yetmeyeceği bir “şey” olduğu yanılsamasıdır. Komplo teorilerinin tekinsizliğin derinleştiği dönemlerde yaygınlaşması da bu yüzdendir. Tekinsiz bir dünyada korku içinde yaşamaktansa, ister yararına ister zararına olsun, olup bitenleri kontrol edebilen bir güç olduğunu bilmek rahatlatır insanı. Öyle bir güç ki, aslında bir planı var ve belirsizlik gibi görünen durum aslında en azından biri/leri tarafından biliniyor ve kontrol altında. Eh biraz dine yatkınsanız “kader” dersiniz, olmadı dünyayı yöneten beş aile, daha olmadı her şeyini ardında ABD var diye uzar gider bu liste.

Özcesi, tekinsizliğin derinleştiği dönemlerde komplo ya da kaderci yaklaşımların çok önemli bir etkisi vardır. Her şeyi bilen ve bize dünyanın ne olduğunu bildiren, ne yaparsak belirsizlikten ve tehlikeden korunabileceğimizi gösteren bir “şey” beklentisini artırır. Bu “şey” bir lider olduğunda ne olabildiğinin en iyi örneği Hitler’dir. Büyük insanlığın ortak yararına olabilecek bir “şey” ise bir lider değil, bir siyasi harekettir. Netanyahu hükümetinin katliamı, siyasal islamcı Nasrallah’ı devrimci kılmaz; devrimcilik öncelikle büyük insanlığın ortak yararını düşünebilmektir ya da AKP oylarını çekebilmenin RTE’yi demokrat bir lider olarak görmeden de mümkün olduğu siyaseti sürdürebilmektir