Google Play Store
App Store

Sabah haberleri açınca ya da sosyal medyada gezinirken insanın içine bir ürperti düşüyor. Tanıdık yüzler bir bir kayboluyor; yorumcular, yazarlar, muhalifler... Bu ürperti, Freud’un ‘tekinsizlik’ dediği duyguya benziyor. Tekinsizliği mafya, doğa üstü meselelerle uğraşanlar, korku ve komplo teorileri üzerinden siyaset yapanlar sever genellikle. Çünkü akılcı nedensellik işlevsizleşir. Freud, tekinsizliği alışılmadık, rahatsız edici, ürkütücü, şaşırtıcı, hatta dehşet verici bir duygu olarak tanımlamıştı. Hayal ile gerçek arasındaki sınırların ortadan kalktığı bu tekinsizlik durumu, gerçekliğin sorgulandığı post-truth çağının en belirgin özelliği. Franco 'Bifo' Berardi, 'The Third Unconscious' adlı kitabında pandemiyle birlikte bu tekinsizlik halinin, psikolojik ve bilişsel bir mutasyona yol açtığını yazmıştı.

DÜŞÜNMEME TEHLİKESİ

Arendt, Amerikan siyasi yaşamındaki en ciddi tehlikenin bir tür düşüncesizlik veya düşünmeme olduğunu söylemişti. Arendt neredeyse bir kâhin gibi olacakları öngörmüş. Şimdi anlaşılıyor ki, tüm dünya düşünmeme tehlikesiyle karşı karşıya. İster buna dijitalleşmenin dayattığı yüzeyselleşme ya da zihin dağınıklığı deyin, ister başka bir şey. Düşünen insanlar ödüllendirilmek yerine cezayla karşı karşıya, çünkü çoğunluk ruhsal bir mutasyon geçiriyor. Bu düşünmeme hali yalnızca gündelik yüzeysellikte kalmıyor, felaketlere bakışımızı da belirliyor. Gazze'de 147'si çocuk 435 kişinin açlıktan öldüğü bildirilirken, duvarın hemen öte tarafında bir grup aşırı sağcı İsraillinin mangal partisi yapması ve bütün bu olup bitene dünyanın seyirci kalması, bu mutasyonun sonuçları arasında gösterilebilir. Gazetelerde ve sosyal medyada sürekli şaşırtıcı ve ürkütücü haberlerin yer alması, psikotik bir bilinçdışı akış patlamasıyla karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor. Freud'un zamanında bilinçdışı geçmişe dayalı bir şeydi, ona ulaşmak için serbest çağrışıma ve rüyalara ihtiyaç vardı. Bugünse çoğu zaman gözler önünde, parçalanmış benliklerden dışarı sızıyor.

SÜREKLİ BAĞLANTI

Darian Leader'ın Türkçe yayımlanan 'Kesinlikle Bipolar' adlı kitabında yazdığı gibi bipolarite bu çağın psikopatolojisi oldu. Bipolar rahatsızlığın manik evresinde olduğu gibi, aşırı bir ifadecilik, sürekli bir konuşma ama anlaşılamama hali ya da ağır bir depresyon ve anlamsızlık hali arasında gidip geliyor çoğu kişi. Sürekli konuşma çabası, sürekli bağlantıda kalma arzusunu gösteriyor. Kullanıcılar, yemek yaparken ya da bir kafede otururken bile Tiktok ya da başka bir platformda canlı yayın açıp bekliyor. Herkes konuşuyor ama kimse birbirini anlamıyor. Herkes canlı yayında ama kimse gerçek bağ kuramıyor. Darian Leader, kitabının önsözünde şöyle yazmış: "Eğer savaş sonrası dönem 'kaygı çağı' ve 80'ler ve 90'lar da 'antidepresan çağı' olarak görülmekteyse, şu anda da bipolar çağını yaşamaktayız. Bu, bir zamanlar toplumun yüzde birinden daha azına konan bir tanı iken, artık Amerikalıların neredeyse yüzde yirmi beşinin bir tip bipolar durumdan mustarip olduğu tahmin edilmektedir." Hatta öyle bir duruma gelindi ki, Leader'ın da yazdığı gibi, iş dünyasına dair kitaplar, piyasalarda varlık gösterebilmek için belli bir derecede maninin geliştirilmesi gerektiğini savunuyor. Kişisel gelişim kitapları kişinin sürekli bir mani hali içinde yaşaması için reçeteler sunuyor. Sınırsızlık, sürekli bağlantı, her şeyi yapabileceğine dair boş inanç, evrenle, evrenin enerjisiyle sürekli bağlantı kurma çabası... Ve sonra çöküş...

TEMEL GÜVEN

Bütün bu olup bitenler, tekinsizlik ve güvensizlik hisleriyle bağlantılı. Güvensizlik toplumu, güçsüz vatandaşlardan oluşan bir toplumdur. Ne kadar güçsüzleşirsek o kadar güvensiz oluruz. Tek bir lider ya da parti ne kadar güçlenirse, geri kalanlar o kadar güçsüzleşir, güçsüzleştikçe güven duygumuzu kaybederiz. Toplumun ilerlemesini sağlayan şey temel güvendir. Gerçek anlamıyla demokrasi olmadan kendimizi hiçbir zaman güvende hissedemeyiz. Ama bugün, tam tersi, sanki demokrasi güvenilmezmiş, güvenlik için daha çok baskı ve kontrol gerekiyormuş gibi bir propaganda içindeyiz. Tekinsizlikten çıkışın yolu, birlikte yeniden güven inşa edebilme yeteneğimizde gizli. Asıl bağ, düşündükçe filizlenen ve bizi yeniden birbirine bağlayan güven duygusudur.