Google Play Store
App Store

Boşluklara nesneleri yerleştirip mekânlar haline getiriyoruz. Nesneleri siz yerleştirmiş olabilirsiniz, fakat boşluğa ilk yerleşenler nesnelerdir. Ardından siz de aralarına yerleşirsiniz. Nesnelerin düzeninde yaşıyoruz. Nesneler asla edilgen değildir; mekân içinde nasıl hareket edeceğinizi onlar size dikte ediyor. “Eşyalar, davranışların düzenli bir şekilde ve sırasıyla yinelenmesini sağlayacak şekilde belirli bir eksen etrafında yerleştirilmiş olup, ailenin ev içindeki simgesel varlığını anlatmaya çalışır gibidirler.” Nesnelerin simgesel düzeni, ailenin yaşam biçimini ele verir. Boşluğa yerleştirilmiş nesneler sadece öznenin davranışlarını belirlemez; özne kendini ancak nesnelerle inşa edebilir ve sahnede nesnelerin ona biçtiği rolleri oynayabilir. Oysa bize ne öğretilmişti? Özne, etkin bir varoluşun; nesne ise özneye boyun eğen edilgen bir varlığın göstergesidir. Tersi geçerlidir: nesnelere boyun eğen öznelerdir. Mekân sözcüğünün "bir şeyin varlık hâline geldiği yer" anlamına gelmesi, özne ile mekân arasındaki varoluşsal ilişkiyi ima etmektedir. Öznenin mekânını, dolayısıyla kendini yarattığı pek söylenemez; mekân ona hazır olarak verilmiştir, duvarlarla çevrili, tanımlı bir boşluk olarak. Konut denilen boşluklar satın alınabilir ya da kiralanabilir ve özne kendi kozmosunu ancak dört duvar arasında kurabilir.

Oysa yeryüzünde her varlık kendi mekânını kudreti elverdiğince yaratır. Sınırlar mutlak değildir; mekânlar birbirine karışabilir. Dalgaların şiddetine bağlı olarak kıyı çizgisinin sürekli yer değiştirmesi gibi, mekânların sınırları da sürekli dalgalanır. Fakat öznenin mekânı duvarlarla sınırlandırılmıştır; kudreti de öyle. Özne haddini bilmeli, nesnelerin düzenine boyun eğmelidir. Öznenin özel mekânını kamusal mekândan ayıran çizgi kapının eşiğidir. Kamusal mekândaki hareketlerini düzenleyen yine nesnelerdir. Özne, kudretli nesneler düzenine ayak uydurabildiği ölçüde hayata tutunabilir. Özne, mekân içindeki nesnelerin arasına yerleştirilmiş bir yerleştirme nesnesidir. İktidar, her felaket sonrası mekânsız kalanlar için inşa ettiği konutlara yerleşecek olanlardan adeta yerleştirme nesneleri olarak söz etmektedir; aileler konutlara yerleştirilmiştir. Biyoiktidar çağında insanlar sürekli yerlerinden edilir ve yeniden yerleştirilir; tıpkı eşyalar gibi. Bir zamanlar nesneleri bedenlerine monte ettikçe kudretlenen özneler artık nesnelere monte edilmekte ve öznelerin yerine nesneler kudretlenmektedir. Özneler, nesnelerin organlarına dönüşmüştür ya da Hal Foster’in deyişiyle “nesnelere küçük özneler muamelesi yapıldığı topyekûn bir tasarım çağında” yaşıyoruz.

Oysa nesnelerle başka türden bir ilişki kurabilir, yeryüzünde birlikte yolculuklara çıkabilirdik. Aksine nesneleri boşluklara yerleştirdik ve nesnelerle birlikte biz de yerleştik. Amelie’nin babası, bahçesine yerleştirdiği bahçe cücesinin bir sabah yerinde olmadığını fark eder. Bahçe cücesi, dünya turuna çıkmıştır ve farklı şehirlerden kartpostallar göndermektedir. Sonunda baba dayanamaz; o da yerleşik hayatı terk edip yolculuğa çıkar. Hayat tarzlarımızı belirleyen nesnelerdir. Yerleşik nesnelerin insanları yerleşik olur, göçebe nesnelerin insanları ise göçebe. 1920’lerde Konstrüktivistler, hareket halindeki bireye gündelik yolculuğunda eşlik eden ve bireyle birlikte sürekli biçim değiştiren nesneler tasarlamış ve onlara ‘yoldaş nesne’ adını vermişlerdir. Hubertus Gassner’in dediği gibi, “Konstrüktivist evrende nesneler sadece insan faaliyetlerinin organları olarak vardırlar… Ütopyacı potansiyelleri buradan gelir.” Konstrüktivistler, yerleşik nesnelere savaş açtılar; Tatlin, şifonyer ve büfeye saldırıyı başlattı. Ardından Mayakovski “kahrolsun ev ıvır zıvırları” diyerek bu kampanyaya katıldı. Yerleşik nesneler insanı yere çivilediği için içlerinde hiçbir ütopya barındırmaz. Ütopya, mevcut olanın terk edilmesi ve öznenin yoldaş nesnelerle birlikte yolculuğa çıkmasıyla ilişkilidir.

Fakat yine de siz her bahçe cücesine güvenmeyin; trol olabilir ve yolculuğunuz dört duvar arasında sonlanabilir. Öznenin iradesi dışında hareket eden nesneler tekinsizdir. Korku filmleri tekinsiz nesnelerle doludur. Yeryüzü de tekinsizdir; sizi yerinizden edebilir. Yeryüzüne güvenin; sizi yolculuğa çıkmaya davet ediyor.