Google Play Store
App Store

Öcalan’ın okuduğu  kitaplar üzerinden başladığımız ve Radikal Demokrasiye ve Fark’a değindiğimiz yazılarımızın aslında çekirdek...

Öcalan’ın okuduğu  kitaplar üzerinden başladığımız ve Radikal Demokrasiye ve Fark’a değindiğimiz yazılarımızın aslında çekirdek önermesi şuydu: Öznesizlik, belirsizlik, görelilik, bozum, düzensizlik, eklemlenme, indirgemezlik, anarşi,  kaos, entropi, bütünün totaliterizmi, tikellik  gibi kavramların yoğun kullanımı ve bunların sol-muhalif bir dili de dokumasıydı. Altını çizdiğimiz acı ironi ise, kapitalizmin neo-liberalizm adıyla çok sistemli, belirli, indirgenebilir, göreliliğe izin vermeyen, bütünsel, hesaplanmış, temellendirilebilir ve açıklanabilir düzenlemelere başladığında entelektüel dilin tam bir ters köşeden konuşabilmesiydi. Peki bunun nedenleri neydi?
Öncelikli nedenin aydınların 80 sonrası yoğunlaşan “felsefeye ve üniversiteye” dönmeleriydi. Emek hareketlerinden ve politikadan uzaklaşan bir dilin özellikle liberal Kuzey-Amerikan üniversiteleri üzerinden yaygınlaşmasıydı. Bugün post-modernizm olarak kolayca adlandırabileceğimiz koskoca bir metinler denizi anlayacağınız… Yukarıdaki kavramları yanlış olduğunu elbette söylemiyoruz; kastettiğim bunların ürettiği retoriğin “politik doğruculuğa” kolayca savrulabilecek bir atmosfer üretmesi. Örneğin Laclau ve Mouffe’nin Radikal Demokrasiyi anlatırken kullandıkları “Demokratik Paradoks” önermesi gibi… Bu paradoks hiç bitmeyecek bir gerilimi, çatışkıyı, güçler mücadelesini anlatmakta, bu anlamda bunların bitirilmesi değil, sürdürülmesini önermektedir. Derrida’nın “anlamın sonsuzca ertelenmesi” önermesi gibi anlam sürekli elimizden kayıp gitmektedir adeta. Peki bu sonsuz çatışmanın paradoksundan elimizde ne kalıyor? Tabii ki liberalizmin “bitmeyen” meşruluğu; çünkü çatışma demokrasinin can gıdasıdır. Alın size koca bir meşruiyet mazereti!
IMF’nin planlanmış “modern”özelleştirme sürecinde “anlamın ertelenmesi”ni nasıl okuyacağımızı ise siz düşünün. Bol parçalı ve belirsizlik övgülü bu gevşek söylemin önemli ölçüde fizikten ve bilimden yararlandığı söylenebilir. Görelilik ve atom altı –kuantum kuramından bol miktarda çöplenen bu söylemler bir tarafıyla da bilimin “kötü niyetli” bir sömürüsüne dayanıyor. Baudrillard, Deleuze, Guattari, İrigeray, Latour ve Kristeva gibi 60 sonrası kavramları belirlemiş Fransız düşünürlerinin fazlasıyla ürettiği bu “belirsizlik” kötümserliği, 90’ların sonunda fizikçi Alan Sokal tarafından fazlasıyla ortaya çıkarılmıştı. Kuantum üzerine çalışan bir bilim adamı olan Sokal, Social Text adlı önemli bir dergiye içinde görecelik, belirsizlik, simülasyon gibi bilimsel kavramların kullanıldığı uydurma bir makale göndermiş ve bunu da yayınlamıştı. Erkek egemen ve beyaz Avrupalı bir matematiğin despotluğundan bahseden, siyah ve kadın bir matematiğin özgürleştiriciliğinden de bahseden bu makale, daha sonra Sokal’ın  açıklamasıyla bir skandal olarak bilim tarihimde yer almıştı. Sokal’ı bu söylemlerde rahatsız eden, belirsizlik, görececilik, parçalılık gibi çok özgül koşullarda fiziksel olaylar için kullanılan kavramların, özensizce, bilip bilmeden kullanılmasıydı. Sokal için en önemlisi ise bu belirsizlik edebiyatının solu zayıflatıcı, kötümserlik yayıcı yönüydü. Eğer her şey belirsiz, göreli ve dile bağlıysa, yapacak bir şey de yoktu. Eller yukarı!
Alan Sokal, daha sonra bu makaledeki görüşlerini Jean Bricmont ile birlikte geliştirerek “Son Moda Saçmalar, Postmodern Aydınları Bilimi Kötüye Kullanımları” adıyla kitaplaştırdı. Türkçeye de çevrilen bu kitap, 90’dan itibaren yaygınlaşan ve okuyucular da “acaba ben mi anlamıyorum” güvensizliği doyuran sorunlara karşı “eve zaten anlaşılmazmış” özgüvenini tekrar kazandıracaktır. Sokal ayrıca adı geçen düşünürleri tümüyle yok saymamakta, önemlerini kabul etmekte ama bu yanlış kullanımın siyasi sonuçlarını da dikkat çekmekte; edebiyat eleştirisi, felsefe ve sinema da kullanımının çok ötesinde yerlere uzanmasından endişe duymaktaydı.
?imdi bize kalan bir hafriyat çalışması yaparak bu ters köşeye yatmanın faturasıyla hesaplaşmak; bir daha yatmayalım diye…
PS: Alan Sokal, Jean Bricmont, “Son Moda Saçmalar, Postmodern Aydınları Bilimi Kötüye Kullanımları” Çev. Mehmet Baydur, İletişim yayınları