Google Play Store
App Store

Seçim sonuçları Almanya'daki mevcut siyasi güç dengelerini de etkileyecek. AfD'nin Thüringen'deki başarısının arkasında, parti lideri Björn Höcke'nin aşırı ırkçı ve faşizan söylemleri büyük bir rol oynadı.

Thüringen ve Sachsen seçimleri: Ne kadar endişelenmeliyiz?
Fotoğraf: AA

Prof. Dr. Kemal BOZAY
Siyaset Bilimci - IU Internationale Hochschule Köln

Federal Almanya'da Thüringen ve Sachsen eyaletlerinde gerçekleşen eyalet seçimleri, Almanya'nın siyasi manzarasında önemli bir değişime işaret etti. Aşırı sağın ve sağ popülizmin temsilcisi olan Almanya için Alternatif (AfD) partisinin bu seçimlerde kazandığı başarı, demokrasi güçleri açısından ciddi bir endişe kaynağı haline geldi. Seçim sonuçları, özellikle doğu eyaletlerinde yeni bir sağa kayışın ve muhafazakâr eğilimlerin yükselişini ortaya koyuyor. AfD'nin Thüringen'de birinci parti olarak çıkması ve Sachsen'de muhafazakâr Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi ile aynı oy oranını elde etmesi, bu durumu açıkça gözler önüne seriyor.

AfD'nin doğu eyaletlerinde gerçekleşen seçimlerde güç kazanmasının arkasında bir dizi sosyo-ekonomik ve tarihi faktör yatmaktadır. Doğu Almanya ile Batı Almanya arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıklar, iki Almanya'nın birleşmesinden bu yana geçen otuz yılı aşkın süreye rağmen hâlâ belirgin bir şekilde hissedilmektedir. Doğu Almanya'da işsizlik oranları Batı'ya göre daha yüksektir ve yoksulluk daha yaygın bir sorundur. Özellikle sanayi ve tarımın dönüşümü sürecinde birçok Doğu Alman şehri ve kasabası ekonomik gerileme yaşamış ve bu durum, bölgede yaşayan birçok insanın ekonomik olarak daha güvencesiz bir yaşam sürmesine yol açmıştır. Bu şartlar altında, birçok kişi mevcut sistemin kendilerine yeterli ekonomik fırsat sunmadığını düşünmekte ve bu memnuniyetsizlik duygusu AfD gibi sağ popülist partilerine olan desteği artırmaktadır.

GENÇLERİN AŞIRI SAĞA YÖNELİMİ

Genç kuşaklar arasında işsizlik ve geleceğe yönelik belirsizlikler, radikal ve popülist partilere olan ilgiyi daha da pekiştirmektedir. Doğu Almanya'daki gençlerin büyük bir kısmı, mevcut düzen partilerine olan güvenini kaybetmiş görünüyor. Bu güvensizliğin sebeplerinden biri, gençlerin kendilerini siyasi karar alma süreçlerinde temsil edilmediğini ve ekonomik kalkınmadan yeterince fayda sağlamadıklarını hissetmeleridir. Bunun yanı sıra, eğitim ve iş olanaklarının sınırlı olması, gençlerin büyük şehirlerden ayrılmasına ve yerel topluluklarda boşluklar oluşmasına neden olmuştur.
AfD'nin bu bağlamda sunduğu mesajlar, mevcut ekonomik sıkıntılarla başa çıkmada daha radikal çözümler öneriyor gibi görünmekte ve bu da partiyi değişim arayışında olanlar için cazip kılmaktadır. Özetle, AfD'nin doğu eyaletlerinde elde ettiği başarı, yalnızca basit bir popülist protesto hareketi değil, aynı zamanda Almanya'daki bölgesel eşitsizliklerin ve sosyo-ekonomik sorunların bir yansıması olarak sağ popülist bir dengenin oluşması olarak da değerlendirilebilir. Bu durum, Almanya'nın gelecekteki politik dinamiklerini ve toplumsal uyumunu da önemli ölçüde şekillendirecek.

HÖCKE’NİN FAŞİZAN SÖYLEMLERİ

AfD'nin özellikle Thüringen'deki başarısının arkasında, parti lideri Björn Höcke'nin aşırı ırkçı ve faşizan söylemleri büyük bir rol oynamaktadır. Höcke'nin söylemleri, yalnızca Almanya içinde değil, aynı zamanda uluslararası platformda da tepki çekmiş ve eleştirilmiştir. Thüringen'de ve Sachsen'de hükümet kurma perspektiflerini zor bir sürece girdiği bir gerçek. Hristiyan birlik partisi CDU secim öncesinde Sol Parti (Die Linke) ve Sarah Wagenknecht İttifakı (BSW) ile hiç bir koşul altında hükümet kurmayacaklarını belirtmişlerdi. Dolayısıyla Hükümet kurma sürecinin nasıl ilerleyeceği ve olası koalisyonların nasıl şekilleneceği önümüzdeki haftalarda netleşecektir.

SEÇİMLERİN ARDINDAKİ DİNAMİKLER VE SOL PARTİNİN BÖLÜNMESİ

Bu seçimlerin sonuçları, Almanya'daki mevcut siyasi güç dengelerini de etkilemiştir. Sol Parti'nin (Die Linke) seçimler öncesinde yaşadığı iç bölünme, parti içinde farklı ideolojik grupların varlığını ve bu gruplar arasındaki çatışmayı ortaya koydu. Sarah Wagenknecht'in liderliğinde kurulan yeni seçim ittifakı BSW, bu bağlamda dikkat çekici bir şekilde oy alarak Sol Parti'nin geleneksel tabanında bir değişime işaret etti. Wagenknecht'in liderliğindeki ittifakın kazandığı bu oy oranı, Sol Parti'nin solun birleşik bir sesi olmaktan çıkıp daha bölünmüş ve parçalı bir yapıya evrildiğini göstermektedir. Bu durum, sol siyasetin Almanya'da nasıl bir yol izleyeceği konusunda önemli soru işaretleri doğurmuştur. Sol Parti açıklamalarında BSW’yi sağ kanat olarak değerlendirmekte.

GÖÇMEN KARŞITLIĞI VE ETKİSİ

Eyalet seçimlerinin bir diğer önemli boyutu ise, Almanya'da artan göçmen ve mülteci karşıtlığıdır. Son dönemde, göçmenlere ve mültecilere yönelik düşmanlık, Almanya'da toplumsal ve siyasi bir gerilim kaynağı haline gelmiştir. Geçtiğimiz hafta Solingen kentinde bir Suriyeli İslamcının, belediye tarafından düzenlenen 'Dayanışma Festivali'ne düzenlediği bıçaklı saldırıda üç kişinin hayatını kaybetmesi ve sekiz kişinin ağır yaralanması, bu gerilimi daha da tırmandırmıştır. Bu tür olaylar, aşırı sağ ve sağ popülist hareketlerin güçlenmesine ivme kazandırmış ve AfD gibi partilerin seçimlerdeki başarısını pekiştirmiştir.

Bu bağlamda, Thüringen ve Sachsen eyalet seçimlerinin sonuçları, yalnızca yerel düzeyde değil, aynı zamanda gelecek yıl gerçekleşecek federal seçimler üzerinde de önemli bir etkiye sahip olacaktır. Seçimlerin göçmen karşıtı ve ırkçı politikaların gölgesinde gerçekleşmesi, bu konuların Almanya'nın siyasi gündeminde ne kadar önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Diğer taraftan Sosyal Demokrat, Yeşiller Partisi ve Liberal Demokrat Partinin oluşturduğu hükümet hızlı biçimde mültecilere dönük politikasında sert önlemler almaya ve bazı mülteci gruplarını sınır dışı etmeye başladı.

DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN BEKLENTİLERİ

Eyalet seçimlerinin sonuçları, Almanya'da demokrasinin geleceği konusunda da önemli soru işaretleri doğurmuştur. AfD'nin elde ettiği başarı, demokratik değerler ve insan hakları konusunda Almanya'nın karşı karşıya olduğu tehditleri yeniden gündeme getirmektedir. Bu durum, yalnızca Almanya'da değil, aynı zamanda Avrupa genelinde aşırı sağın ve sağ popülizmin yükselişine karşı demokrasi güçlerinin ortak mücadelesinin önemine dikkat çekmekte.

Sonuç olarak, Thüringen ve Sachsen eyalet seçimleri, Almanya'da siyasi güç dengelerinin değiştiği, sağ popülizmin ve aşırı sağın yükselişte olduğu bir dönemi işaret ediyor. Keza antifaşist oluşumlar, sendikalar ve demokrasi güçleri açısından yenir bir döneme işaret etmektedir.