Behice Boran’ın kurucuları arasında yer aldığı Barışseverler Cemiyeti 25 Temmuz 1950’de Menderes’in Kore’ye asker gönderme kararına karşı çıkan bir bildiri yayımlamıştı. Birkaç gün sonra dernek kurucuları bu nedenle tutuklandılar ve derneğin faaliyetlerine son verildi. Şubat 1966’da Behice Boran bu sefer TİP milletvekili olarak TBMM kürsüsünde NATO’dan ayrılmak gerektiğini savunuyordu. Altmışlarda daha fazla işitilmeye başlayan bu seda büyük bir kamuoyu tarafından karşılık bulmaya başladı, sosyalistlerin öncülüğüyle pek çok kampanya örgütlendi, 6. Filo’nun denize dökülmesiyle daha da yükselen dalga 1971’e gelindiğinde sıkıyönetimle engellenmeye çalışıyordu. O sıralar idam edilmek istenen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i kurtarmak için Ünye’deki NATO üssüne baskın veren Mahir Çayan ve arkadaşları ise üç İngiliz askerini rehin almış, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de çarpışarak can vermişlerdi. Fakat anti-emperyalist mücadele dinmedi.

Sosyalistler, üzerlerindeki tüm baskılara karşın ilk günden bu yana Türkiye’nin NATO üyeliğine karşı çıkmaya ve anti-emperyalizm davasını gütmeye devam ettiler. Hatta bu ilkesel tutumdan ödün vermemenin uzun bir müddet sosyalist sol içinde tartışmasız bir ortak kesen olduğunu söylemek mümkündür. (Anti-emperyalizm her ne kadar bir dönemin fazla revaç bulan boyalı "yeni sol"unda “arkaik” olarak nitelenmişse de böyledir bu.) Altmışlardaki çizgiyi anımsatan bir adı alarak anti-emperyalist bir geleneği miras edinen bugünkü TİP de bu ilkesel tutumu benimser. Hatta geçtiğimiz yıl bir konuşmasında Erkan Baş’ın -sosyalist bir vekil olarak- dile getirdiği üzere onlar için de “NATO bir terör örgütüdür. NATO’nun varlığı dünya barışına, dünya halklarına dönük bir tehlikedir ve bugün bu kendisini çok daha açık biçimde göstermektedir.”

***

Son yıllarda bu anti-emperyalist tavrı TBMM bünyesinde açıkça gösterebilen tek parti olmasıyla TİP, sosyalistler ile burjuva siyasi partiler arasındaki önemli farkları gösteren bir işlevi de üslenmişti. Zira burjuva hizipler, iktidarıyla-muhalefetiyle daima Batılı emperyalist bloka rüştünü ispatlamak için birbiriyle yarıştığından, dönemsel olarak ihtiyaç duydukları sahte çemkirmeleri haricinde Batılı emperyalizm aleyhinde hakiki bir politika üretmiyordu. Bu yüzden onların kof vatanseverlikleri, civanmert nidalarının beyhudeliği en çok NATO ile AB gibi mihenk taşlarının ortaya konduğu anlarda boşa çıkarken, sosyalistlerin meclisteki varlığı da en çok böyle zamanlarda dikkat çekici, toplumsal algı üzerinde de tesirli hale geliyordu. Belki bundandır, geçtiğimiz hafta TBMM’de Finlandiya’nın NATO’ya katılım protokolü oylanacağı vakit TİP milletvekillerinin gidip “hayır” oyu vereceklerinden kuşku dahi duymamıştık. Hatta bu konuda yapacakları konuşmaları dahi heyecanla bekliyorduk. Zira gidip aleyhte oy kullanarak -kararı etkileyecek niceliksel bir etki yaratamayacak olsalar da- konuyla ilgili bir kamuoyu oluşturabileceklerini, en azından yurtdışına gönderilen “oybirliğiyle kabul edildi” gibi mesajları bozguna uğratabileceklerini ve emperyalistlere bu halkın -Barış Atay’ın ifadesiyle- “NATO’nun şamar oğlanı” olmadığını göstermeye çalışacaklarını düşünüyorduk. Ama böyle olmadı!

Tek bir “ret” dahi çıkmayan oylama yapılırken “sosyalist” olduğu iddiasında olan hiçbir vekil gidip de NATO aleyhinde el kaldırmadı! HDP sözcüsü “Finlandiya’nın haklı güvenlik endişeleri” nedeniyle oylamaya katılmamalarının “dolaylı evet” anlamına geldiğini açıkça itiraf ederken, aynı ittifakta bulunan TİP adına hiçbir açıklama yapılmadı. Şaşkınlıkla merak etmeye başladık: Acaba yoğun seçim çalışmaları ile depremin yaralarını sarma çabalarını aynı anda sürdüren partinin vekilleri buna vakit mi bulamadı? Daha kötüsü unuttular mı? Daha da kötüsü ittifak oldukları HDP ile ortak bir tavır mı sergilediler? Her ihtimal fecaat, öküzün altında bir buzağı varsa da öyle, yoksa da…

***

İlginçtir ki söz konusu oylama 30 Mart’ta yapıldı. Yani Kızıldere’nin yıldönümünde. Üstelik aynı hafta içinde, farklı sosyalist partilerde üye ve yönetici olan pek çok kişiye geçtiğimiz yıl Karşıyaka mezarlığında yapılan 30 Mart anmasına katıldıkları için “terör propagandası” davası açıldığını yeni öğrenmiştik. Aralarında TİP üyeleri de vardı. “KAHROLSUN AMERİKAN EMPERYALİZMİ” diye bağırmak savcılık tarafından “terör eylemi” sayıldı. Üzerinde “TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE” yazan pankart taşımak da öyle. Bunları neden savunduğumuz konusunda dilimizde biten tüy nedeniyle HDP ile ortaklaşmak zorunda hissetmiyoruz, lakin oylamaya katılmayan TİP’li vekillerin son zamanlardaki hali pür melalinin pek iç açıcı olmadığını “acı” da olsa söylemek zorundayız. Ünlü isimlere yönelirken artık kendi tabanından dahi, kendi öz gücünü hafife alan, kendilerinin de ürünü oldukları gelenekleri unutan bir uzaklaşan temayül göstermek, parlamenter siyasetin delişmenliğine kapılıp da bu denli burjuvalaşmak onlara yakışmıyor. “Halka sosyalizmi ilk defa anlatan sosyalistler biziz” diyerekten yaşanan ego zehirlenmelerini ya da atılan nutuklarda kırılan potları kenara bırakalım, bunlar önemli değil, ancak tarihsel vazifeni yerine getirmemek, NATO’ya karşı oy kullanmayı gündemine dahi almamak fevkalade önemli. Kendi üyelerin anti-emperyalist eylemlere katıldığı için yargılanırken hem de…