Yerli ve milli arabamız sonunda fabrikadan çıktı. İlk teslimat yapıldı. Erdoğan, “Bizden torpil filan isteyenler var. Dedik; ‘Biz torpil işine pek bakmayız’” açıklamasıyla ülkemizde her konuda liyakatin olduğunu, özellikle de kamuda personel alımında torpilin olmadığını bir kez daha muhalefetin suratına oklavayla vurdu. Gerçekten de bizde hiçbir iş torpille olmuyor. Hatta dünyadaki en torpilsiz ülkelerden biriyiz. Bu arada bu gidişle dünyadaki en vitaminsiz ülkelerden biri olma yolunda da kararlı adımlarla ilerliyoruz. Bir kap yoğurt 29 lira, asfalta eksen yetişecek soğanın kilosu 30 liraya dayandı. Son 20 yıldaki muhteşem politikalar sayesinde gıda fiyatları %1700 küsür artmış memlekette. Bir kilo kıyma 300 liraya dayanmış, pastırmayı gördüğünüz an cebinizden para gidiyor. Geçen gün apartmanın girişinde 100 lira buldum, evime girene kadar yok olmuştu.

***

Hayat o kadar pahalı hale geldi ki artık markette, yaş, yönelim ve siyasi görüş farklılıklarına rağmen herkes aynı şeyi konuşuyor. Her şey çok pahalı. Bu arada halk için TOGG da üretildi. Emeği geçenlerin ellerine sağlık da, aylık 40 bin lira maaş bile alsanız, bu paraya hiç dokunmadan 20 ay yaşasanız, yine alamadığınız bir araç olmuş. Temmuz’a da Tesla giriyor Türkiye’ye, bakalım neler olacak?

***

Yerli arabamız başka bir araca kayıtlı EE plakasıyla asfaltta yağ gibi akarken, ülkenin tepesinde tok açın halinden anlamamaya devam ediyor. Tok zaten çok üzün süredir tok. Ülkemizin zenginleri de Allah razı olsun gerçekten anormal zenginler. Ülkedeki belli bir çevreye yakın olan “torpilsiz” zenginlerimizin kazandığı paraların haddi hesabı yok. Enerji alanında, inşaat alanında ülkemiz çok değerli zenginler yetiştirdi son yıllarda çok şükür. Ayrıca ülkemizde istifa kavramı da artık yok. İstifa kavramının yerini bir ara “görevden affını dilenmek” almıştı. Dilenci gibi “affedin beniğğ” diye ortalıkta dolaşan insanlar görüyorduk. Neyse ki o da artık yok. Utanma kavramıyla beraber ülkemizde bir kavram daha yok oldu.

Bütün bu kalitesizlikler yetmezmiş gibi ülkede 1999 depreminden sonra, imar konusunda yönetmelikler ve denetimler sıkılaşacağına, birbiri üzerine çıkan imar afları sayesinde, her deprem feci can kayıplarıyla cehaletimizi ve bilimsizliğimizi yüzümüze vurur oldu. Üzerinde iki ay geçmesine rağmen hâlâ yıkıntılar altından çıkan cesetler, sayısını bilemediğimiz can kaybımız var. Hâlâ açta açıkta kalmakta olan insanlar, aileler var. Bu da hepimizin ayıbı olsun. Çünkü bu işlerden sorumlu kurumların başlarındakiler, pişkince hiçbir yanlışlarını kabul etmeyip, zevzek zevzek ona buna laf yetiştirme derdinde. Kalite tesadüf değildir. Kızılay’ın başındaki şahsın da CV’si bunu göstermekte. Biz torpil işine pek bakmayız…

***

Ülkede kötülük artık bir yaşam biçimi haline gelmiş. Kötüler hayatlarını en güzel şekilde, her dertten azade yaşarken, kötülük yapmadan duramıyorlar. Son 20 yılda ailesinin evine çöküp satılacak her şeyi ona buna satan, odaları kim olduğu belirsiz insanlara kiralayan bir mirasyedi gibi takılan bir iktidar var karşımızda. Bileziklerimiz, arazilerimiz, topraklarımız satıldı gitti. Bir de akşamları eve gelip “Para ver bana” diye İBAN bırakıyor, ailesini dövüyor, hakaret ediyor, küfrediyor…

Elde avuçta ailemize ait ne varsa satıp çarçur eden, bu paralarla başka başka işlere giren, ne idüğü belirsiz arkadaşlarıyla tuhaf şekiller peşinden koşan bu mirasyedilerden kurtulmak istiyor muyuz? Yoksa hayatımızın kalan günlerini millet elektrikli arabalarında yağ gibi kayarken taneyle meyve sebze alarak mı geçirmek istiyoruz?