“Toplumsal cinsiyet” yasaklanabilir mi?

Kayıhan PALA*
2 Mayıs 2025 günü Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, 2025 Aile Yılı kapsamında, “Toplumsal Cinsiyet ve bazı kavramların kullanımı hk.” konusuyla yayınlanan yazı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin toplumsal hayata bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir. Ancak şaşırtıcı değildir.
Bakanlığın yazısında, uluslararası toplantılarda ve dokümanlarda sıklıkla gündeme getirilen “toplumsal cinsiyet/toplumsal cinsiyet kimliği” gibi bazı kavram ve politikaların evlilik ve aile müesseselerini tahrip eden, kadınlara, çocuklara ve toplum yapısına zarar veren nitelikler taşıdığı iddia edilmektedir.
Bakanlık, birimlerine “ulusal ve uluslararası kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlarla yürütülecek çalışmalarda; toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet kimliği, LGBT, SOGIESC (sexual orientations/cinsel yönelim, gender identities, gender expressions and sex characteristics), kapsamlı cinsellik eğitimi gibi kavramlar ve politikalar noktasında ortak tutum takınılması; uluslar arası platformlarda ülkemizin bu kavramlara ilişkin karşı duruşunun belgelere/toplantılara yansıtılması; eğitici eğitimleri ve hizmet içi eğitim dâhil olmak her türlü eğitim programı, kamuoyuna yönelik eğitim ve farkındalık çalışmaları dahil olmak üzere aile kurumuna ve nesillere zarar veren söz konusu kavramlar ve uygulamalardan kaçınılması” gerektiğini bildiriyor…
Toplumsal cinsiyet ve diğer kavramları kullanmaktan kaçının bakalım, hayatın gerçekliklerinden de kaçınabilecek misiniz? Bilimsel olarak ortaya konmuş, bilim insanlarının yıllardır üzerinde çalıştığı ve eşitsizliği azaltılsın diye uğraş verdiği bir kavram, toplumsal cinsiyet, siz kaçındınız diye geçersiz mi olacak? Güldürmeyin kendinize.
∗∗∗
İnsanların doğduklarında sahip oldukları üreme organları bedensel cinsiyetlerini tanımlar. Cinsiyet sadece bedensel olarak tanımlanmaz. Bireyin kendisini cinsiyet ve cinsellik açısından tanımlama biçimi çok çeşitlilik gösterir. Bakanlık son zamanlarda cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsellik ile ilgili artış gösteren bilim dışı açıklamalara bir yenisini ekleyerek, toplumsal cinsiyet kavramının kullanılmasından kaçınılmasını istiyor.
Bakanlığın bu yazısı, aslında, kadını toplumsal hayatta eşit görmeyen erkek egemen yönetim anlayışının bir dışavurumudur. Aile kavramını çocuk sahibi olmaya indirgeyen Sağlık Bakanı’nın sözlerinde olduğu gibi, toplumsal cinsiyet kavramının reddedilmesi, kadına çocuk doğurmak ve evde oturmasını sağlamakla ilgili toplumsal bir rolün uygun görülmesiyle ilgilidir. Türkiye’de kadınlar bunu kabul etmez.
Ya toksik erkeklik? Toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kimliğini kamu politikalarında reddetmenin toksik erkeklik kavramını besleyebileceği hiç aklınıza gelmiyor mu?
Kadına karşı şiddet ile ilgili kadınları koruyacak doğru dürüst bir politika belirleyemeyen ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan Cumhurbaşkanlığı hükümeti, şimdi kadınları toplumsal hayatta en başta eğitim, işgücüne katılım ve istihdam olmak üzere daha da zorlayacak bir tutuma doğru yol alıyor.
Toplumsal cinsiyet, kişinin biyolojik cinsiyetinden, kadın ya da erkek olarak doğmasından bağımsız olarak, toplum tarafından kadına ve erkeğe yüklenen roller, davranış kalıpları, sorumluluklar ve beklentiler bütünü için kullanılan bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet, bireyin kadın ya da erkek olarak nasıl davranması gerektiğine ilişkin toplumsal normları ve kültürel değerleri içerir.
Toplumsal cinsiyet doğuştan gelmez, zamanla öğrenilir ve içinde yaşanılan toplum tarafından inşa edilir. Değişkendir, her toplumun kültürüne göre farklı roller ve beklentiler olabilir. Tarihsel süreçte zamanla toplumsal cinsiyet rolleri dönüşebilir. En önemli özelliği, bireyin, özellikle de kadınların yaşamını etkilemesidir. Eğitim, işgücüne katılım, istihdam, aile içi roller ve siyasal katılım gibi birçok alanda belirleyicidir.
∗∗∗
Toplumsal cinsiyet, erkek egemen toplum yapısını dönüştürmek, özellikle kadınların erkeklerle eşit haklara, fırsatlara ve kaynaklara sahip olmasını sağlamak bakımından, eşitlik ve adalet için önemlidir. AKP’nin bu kavramı reddetmesi, kadını erkekle eşit görmemesi ve son zamanlarda pek çok örnekte karşımıza çıktığı gibi, adaleti yok saymasıdır.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl yayınlanan “Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi”, dört temel boyutta (Ekonomik Katılım ve Fırsat, Eğitim Başarısı, Sağlık ve Hayatta Kalma ve Politik Güçlendirme) cinsiyet eşitliğinin mevcut durumunu ve evrimini yıllık olarak kıyaslamaktadır. Türkiye bu endekste 2024 yılında 146 ülke arasında 127. sıradadır. Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği endeksinde 133, eğitim başarısı endeksinde 90, sağlık ve hayatta kalma endeksinde 98 ve politik güçlendirme endeksinde 114. sıradadır.
Türkiye 40 ülkenin yer aldığı Avrupa bölgesinde ise maalesef son sıradadır.
Türkiye aynı endekste 2006 yılında 105. sıradaydı, 2010 yılında 126.sıraya 2020’de 130.sıraya geriledi. AKP’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında başarısızlığı ortadadır. Cumhurbaşkanlığı hükümeti bu utanç verici sıradan yukarıya çıkmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için uğraşmak yerine, toplumsal cinsiyet kavramını kullanmaktan kaçınarak, ülkemizdeki cinsiyet eşitliği uçurumunu daha da derinleştirerek bir sosyal politika hattı belirliyor. Bu hat kabul edilemez.
Birleşmiş Milletler, günümüzde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın ve kadınları güçlendirmenin “zamanımızın tamamlanmamış işi” ve dünyadaki en büyük insan hakları mücadelesi olduğunu belirtirken; toplumsal cinsiyet eşitliği sıralamasında en gerilerde bulunan Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı hükümeti “toplumsal cinsiyet” kavramının kullanılmasını yasaklamaya kalkıyor!
*Tıp Doktoru, Halk Sağlığı Profesörü, CHP Bursa Milletvekili