“Toplumun ihtiyacı olan sosyalizmdir”

İlkay ÖZ

Seçim giderek yaklaşırken seçime katılacak partiler, adaylarını ve listelerini açıkladı. Uzun zamandır konuşulan ittifaklar dışında solun özgücüyle oluşturduğu Sosyalist Güç Birliği (SGB) de bu seçimlere 3 partiyle katılacak.

Biz de seçimi ve SGB’yi Cumhuriyet gazetesi yazarı ve SGB imzacısı Zülâl Kalkandelen ile konuştuk.

Seçim sürecini ve gidişatı nasıl değerlendirirsiniz?
Bugün Türkiye’de Cumhuriyetin 100. yılında hayati bir seçim öncesindeki duruma baktığımızda, siyasette konuşulmayan konu sınıf kavramıdır. Düzenle uyumlu muhalefet, sürekli olarak “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmaktan” söz ediyor ama demokrasinin olmazsa olmaz koşulu laiklik adeta yasaklı sözcük haline geldi. Bugün asıl hedef, AKP’nin kurduğu “Şahsım Devleti” ile ülkenin her alanında, özellikle hukuk devleti anlayışında yarattığı yıkımla, siyasal İslamcı rejimin toplumda neden olduğu gericilik ve piyasacılıkla mücadeledir. Bunların adını açık olarak söylemek gerekir. 

Diğer yandan görüyoruz ki, ağızlarına antiemperyalizm, kamuculuk, laiklik ve sınıf kavramlarını almayanlar, sol adına etnik ve mezhepsel temelde siyaset yapıyor. Bununla da mücadele etmek gerekir.

Seçmenin işlevi, sadece oy vermekle sınırlandırılmış halde; seçimden seçime sandığa gidip oy kullananların siyasette belirleyici bir rol üstlenmesi engelleniyor. Çünkü üretim, mülkiyet, bölüşüm ilişkilerinden kaynaklanan sömürü görünmez kılınmak isteniyor. 

Oysa 21 yıllık AKP iktidarının topluma ödettiği bedeli en ağır şekilde çekenler emekçiler, işçiler, açlık sınırında yaşam savaşı veren yoksullar. Demokrasiyi sınıf ilişkilerinden soyutlayarak anlatanlar, bu adaletsizliğin de üzerini örtüyor. 

Siyasal İslamın yarattığı gericilik en çok kadınlar ve LGBTİ+ bireyler üzerinde baskı oluştururken, sağ siyasetin alternatifi yine sağ olarak sunuluyor, kadın ve laiklik konusu ittifaklarda pazarlık konusu haline getiriliyor. 

Toplumun öncelikli ihtiyaçları nelerdir?
NATO’ya, TÜSİAD’a bağlılık sunanlarla sistemin değiştirilmeyeceği, varolan ilişkilerin piyasacı yaklaşımlarla yeniden düzenlenerek korunmaya çalışıldığı, özelleştirmelerin sürdürülmek istendiği açıktır. Ancak gerçek şu ki emek, özgürlük, eşitlik ve bağımsızlık için toplumun ihtiyacı olan sol politikalardır, sosyalizmdir. Bugün sosyalist seçeneğin güçlenmesi için gereken toplumsal koşullar Türkiye’de fazlasıyla mevcuttur. 

Ama bir durumu da tespit etmek gerekir: 14 Mayıs’taki seçim, siyasi partiler arasında bir seçim olmaktan çıktı; bir tür referanduma dönüştü. Çoğunluk, oyunu aslında gönlünde yatan için değil, sadece iktidarı göndermek için kullanmayı planlıyor. Bu seçmenin tercihlerinde çok belirleyici bir etken oldu. Dolayısıyla bu seçim, seçmenin parti eğilimlerini net olarak ortaya koymayacak.

Hepimiz biliyoruz ki sosyalistler toplumsal mücadeleyi seçime endekslemez. Bunun ötesine geçip halkın her katmanına dokunarak siyasetin toplumsallaştırılması gerekir. Aksi halde siyasetin işleyiş sistemini değiştirmek olanaklı değildir. Belli odaklar, kapalı kapıların ardında seçilmek üzere aday atarken yurttaşların siyasete katılımı seçimden seçime sandığa gitmekle sınırlı kaldığında, sistemin sorgulanması mümkün olmayacaktır. 

Bunu önlemek için tek yol sendikalarda, demokratik toplum örgütlerinde, üniversitelerde örgütlenmektir. Depremden sonra yaşanan günlerde bu örgütlülüğün sonucu olarak dayanışmanın çok etkili bir hale geldiğine tanık olduk. Orada herkes sosyalistlerin bunu nasıl başardığını gördü. Dayanışmanın toplumun her hücresine nüfuz etmesini sağlamak, sol siyasetin, sosyalistlerin görevidir. Demokrasiyi geliştirecek olan da bu dayanışma kültürüdür. 

Aynısı seçim için de yapılmalı, sosyalistlerin örgütlü gücünün sesi daha gür çıkmalı. Bu nedenle imzacılarından biri olduğum Sosyalist Güç Birliği’ni (SGB) başından beri çok önemsiyorum. Bu oluşum, Türkiye’nin ihtiyacı olan asıl ekonomik ve toplumsal politikaları üretme kapasitesine sahiptir. Kamuculuğu, aydınlanmayı, laikliği, tam bağımsızlığı, antiemperyalizmi, devletçi-planlı ekonomiyi, emeğin hakkını savunan ilerici düşünce, SGB çatısı altındaki partilerin politikalarında ifadesini buluyor. 

Buradan hareketle, bazı konularda farklı yaklaşımlar nedeniyle, beklentileri tam olarak karşılayamamış olsa da, SGB’nin seçim sürecinde daha büyük bir siyasal enerji yaratılması için ortak mitingler düzenlemesi ve seçim sonrasında da birlikteliği güçlendirerek sosyalist seçeneği yükseltmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Çünkü Türkiye’de bir düzen değişikliği gerekiyor ve 15 Mayıs’tan sonra bunun sağlanması için sosyalistlerin daha fazla inisiyatif alması şart. TBMM’ye girmek için birilerine sırtını dayayarak ilkesiz ittifaklar yapma yoluna başvurmayan SGB, sokakta ve toplumsal mücadelenin her safhasında sermaye çetelerine, tarikatlara, emperyalizme karşı direncin simgesi olacaktır. Bu açıdan SGB, toplumda gelecek için umudu yeşerten bir siyasi birliğin adıdır.