Sulukule yoksullarının sürülmesini bir başlangıç olarak alırsak şimdi sıranın şerit üzerindeki bostancılara geldiği anlaşılıyor. İstanbul kara surlarının güncel restorasyonunu da bu süreçte bir araç olarak düşünmek gerek.

Toprak arşivdir surlar bostanlarıyla yaşasın
İstanbul'un tarihi bostanlarına rant için kepçeyle müdahale ediliyor. (Fotoğraf: BirGün)

İLKAY ÖZ

Nüfusu 15 milyonu aşmış devasa bir metropolde, rant için dönüşüme uğratılıp 10 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında bile tanınamaz hale getirilmiş bir kentte, 1500 yıldır varlığını sürdüren bir düzen var. Kent bostanları… Bu bostanlar toplumsal, kentsel ve ekolojik hafızada yerini koruyor ve hâlâ bu kenti beslemeye devam ediyor. Ancak bostanlar kenti mutenalaştırma ve yeni rant alanı yaratma çabalarıyla birlikte yok olma riskiyle karşı karşıya. Yedikule Bostanları Girişimi, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’nın kara surlarının korunması ve güçlendirilmesi için başlattığı restorasyonun kentin hafızasının önemli bir parçası olan bu bostanları tahrip etmesine karşı bir kez daha harekete geçti. Geçen hafta da tarihçi Cemal Kafadar’la moloza gömülmüş İsmail Paşa Bostanı’nda bir açık ders düzenlendi. Yedikule Bostanları’nın kent, ekoloji ve toplum için taşıdığı önem bir kez daha vurgulandı. Biz de bu bostanların korunması için çaba gösteren iki araştırmacı Aleksandar Shopov ve Ayhan Han’la söyleşi gerçekleştirdik.

Kent bostanlarının İstanbul tarihindeki yeri nedir?

Aleksandar Shopov: Eskiden İstanbul’un pek çok yeri bostan alanıydı ve sultanlara ait vakıflarla statülerini korumuşlardı. Kentin sebze ihtiyacını karşılamalarının yanı sıra, bostanların yangın esnasında bir kaçış noktası olma özelliği vardı. Sel baskınlarına karşı önlemler, yangın ve gıda güvenliği gibi konuları içermesinden dolayı Osmanlılar döneminde bostan alanları, İstanbul’a özgü kentsel planlamanın bir ifadesi olarak karşımıza çıkar. Zaman içerisinde kentsel kimliğin bir parçası, bir simgesi haline gelmiştir. Bazı bostanlar insanların sosyalleştiği, bir araya geldiği ve sohbet ettiği kamusal mekânlar haline dönüşmüştür ve bu özeliğini hâlâ korumaktadır. 1950’lerde Langa ve Bayrampaşa Deresi hattındaki Yenibahçe Bostanları’nı kaybettik. İstanbul kent bostanlarından geriye sadece Piyalepaşa Bostanı ile kara surları bandında olanlar kaldı.

İstanbul devasa bir metropol. Kentteki tarım arazileri ve özellikle kent bostanları bu kenti doyurmada ne kadar yeterli olabilir?

A. S: Bostanlar, Osmanlı döneminden kuyu ve sarnıç gibi yapıları ve sebze yetiştirme kültürünün hâlâ bulunabildiği, oldukça verimli tarım alanlarıdır. Bir bostan yüzlerce kişiye sebze tedarik edebiliyor. 2013 senesinde Yedikule’de molozla kapatılan bostanlar, Yedikule etrafındaki mahallelerin ısırgan otu marul gibi sebze ve dut ile incir gibi meyve ihtiyacını karşılayabiliyordu. Kartal, Çekmeceler ve Boğaziçi boyunca hâlâ var olan bostanlar, tüketim alanlarına yakınlığı nedeniyle ulaşım maliyetini düşürmesiyle bulundukları bölgelere ucuz gıda temin edilebiliyor.

Kentlerin mutenalaştırılmasıyla ve yeni rant alanı yaratma çabalarıyla birlikte kentin makbul görülmeyenlerinin çeperlere sürüldüğünü görüyoruz. Sulukule’den sürülen kent yoksullarıyla kent dışına çıkarılmak istenen bostanlar arasında bir bağ kurabilir miyiz?

Ayhan Han: Böyle bir bağ var çünkü Edirnekapı ile Yedikule arası sur dibi şeridinin tepe bölgesinde Sulukule bulunuyor. Sulukule yoksullarının sürülmesini bir başlangıç olarak alırsak şimdi sıranın şerit üzerindeki bostancılara geldiği anlaşılıyor. İstanbul kara surlarının güncel restorasyonunu da bu süreçte bir araç olarak düşünmek gerek. Restorasyon projesi zaten ilk aşamada bölgeyi turizmin bir parçası haline getirmek üzere tasarlandı. Projenin başlangıcında Ekrem İmamoğlu “İstanbulluların gezebileceği şekilde restore ediyoruz” demişti. Mahir Polat ise bir turistin İstanbul’u iki buçuk günde tükettiğini; Sur çevresinin kültürel etkinliklere konu olması durumda, turistin bir gün fazla konaklayabileceğini iddia etmişti. İnsanların gezebileceği bir rotada bostanlara ve bostancılara yer yok. Hazırlanan görsellerde de hendekler içinde bostanlar yok. Proje alanındaki belediye yetkilileri bostanlardan “bu sıkıntı” ve “temizlenip gidecekler” diye bahsediyorlar. Sosyal medya platformlarında ise bölgeyi çöplük; torbacı ve hapçı mekânı; suçla ve tehlike ile anılan mezbele mekânı olarak tanımlıyorlar. Ancak bölgeyi bilen herkes surların en iyi korunan yerlerinin bostancıların bulunduğu bölgeler olduğunu; moloz alanlarının ise bizzat belediye eliyle yapılan planlı eskitme neticesinde ortaya çıktığını bilir. Aksini düşünen, akşam vakti bostancıların olmadığı sur dibindeki temizlenmiş bir alanda gezintiye çıkarak kendisini sınayabilir!

Ayhan HanAyhan HanAleksandar ShopovAleksandar Shopov

Kent bostanlarını savunanların mücadelesine bir çevre mücadelesi kadar aynı zamanda bir tarih, emek ve hafıza mücadelesi de diyebilir miyiz?

A. H.: Diyebiliriz çünkü belediye tarafı bölgeyi turistik bir değer olarak görüyor ancak bostanların temsili kamusallık kazanmadığı propagandasını hileye başvurarak yapıyor. Hendeğin bostan olmayan kesitlerinden “çok güzel” tarihi fotoğraflar kullanarak kara surlarında bostan olmadığını iddia ediyorlar. Temsili kamusallık kazanmayan bostanların yok edilmesinde de sakınca görmüyorlar. Ancak yok ettikleri bu alandaki Osmanlı katmanı veya mirasıdır; yüzyıllardır devamlılık arz eden bostancılık kültürünün yok edilmesidir. Diğer bir taraftan doğrudan belediyenin de içinde bulunduğu çeşitli kurumların kendi hafızasını silmesidir. Şimdiki süreç 1860’larda Galata Surları’nın yıkılması dönemine çok benziyor. O dönemde yine Galata Surları çöplük alanı olarak tarif edilip suçla ilişkilendirildiğinde İstanbul surlarını korumak için bir karar alınıyor. Karar kısaca müdahale edilmemesi durumunda sur dibinin imara açılacağı; sur taşlarının konutlarda kullanılarak kara surlarının parça parça yok edileceğini öngörür ve surları korumanın bostancıları korumakla mümkün olacağını belirtir.

Haklı çıktılar. Viyana’da Paris’te artık benzeri olmayan bu yapı bostancılar sayesinde günümüze geldi. 1860 Galata Surları deneyimi, surları belediyeden korumamız gerektiğini öğretiyor.

Galata Sur yıkımının en önemli eşiği hendeği yok etmekle aşıldı. Şimdi yine aynı süreci yaşadığımızı düşünüyorum. Restore edilen sur kesitinin karşısında tam hizasında dev bir AVM işlevi görecek olan Abdi İpekçi Spor Kompleksi; Mevlanakapı tarafında ise şimdiden surla bütünleşmiş kafeleri ile Millet Bahçesi projesi var. Bu üç projenin birbirini tamamladığını düşünüyorum. Belediye tarafının belirttiği şekliyle bölge, turizmin bir parçası haline getirilecek. Bu hal sura dayanmış kafe ve restoranları gerektiriyor. İstanbul’a gelen turistlerin artı bir gün konaklamasını sağlama amacı, günlük binlerce turistin bölgeye akınını; zaman içerisinde ise geleneksel mahalle kültürünü yok etme potansiyeli taşıyor.

Son olarak Yedikule Bostanları’nın şu anda durumu nedir? Nasıl bir mücadele yürütüyorsunuz?

A. H.: Kadir Topbaş zamanında molozla örtülen İsmailpaşa Bostanı, Ekrem İmamoğlu döneminde ihya edilmedi. Bölge belediye eliyle planlı eskitiliyor. Hendekteki bostanların yok edilmesini müteakip Millet Bahçesi projesi İsmailpaşa Bostanı’na uzanacak. Disneyland türü bir ucubeye dönüştürülmüş kara surları ve Marmara Denizi manzaralı yeni konaklarla da kentsel dönüşüm tamamlanacak. Sürecin önündeki en büyük direnç ise bizzat bostancıların kendisinden ve ikinci olarak da çeşitli mesleklerden bu şehri seven bir avuç insandan geliyor.