Attila Aşut
yazievi@yahoo.comTrabzon'dan sevgilerle...
“6. Sanat Günleri”nin konuğu olarak bir haftadır Trabzon’dayım. Bu satırları, doğduğum kentten yazıyorum…
“6. Sanat Günleri”nin konuğu olarak bir haftadır Trabzon’dayım. Bu satırları, doğduğum kentten yazıyorum…
Trabzon Sanatevi’nin artık gelenekleşen ve içeriği her yıl biraz daha zenginleşen bu etkinliğine, yöreden yetişmiş çok sayıda yazar ve sanatçı katıldı. Ataol Behramoğlu, Ercan Kesal, Nermin Bezmen, Neslihan Önderoğlu, Tekin Sönmez, Sevinç Çokum, Şeref Bilsel, Hasan Seçkin, Özen Aşut ve Sabahat Akkiraz ise etkinliğin Trabzon dışından gelen konuklarıydı. Kırk yıldır Ankara’da yaşayan bir Trabzonlu olarak ben de bu küme içinde yer almıştım…
13 Ekim’deki açılışta kentin resmi temsilcileri de vardı. Vali Yardımcısı ile anakent ve ilçe belediye başkanları, kürsüden yaptıkları konuşmalarda, Trabzon’un sanat alanındaki tarihsel zenginliğinden söz ederek, bu kente yeni kültür kurumları kazandırmak için çaba göstereceklerini söylediler. Dahası, AKP’li Anakent Belediye Başkanı Dr. Orhan Gümrükçüoğlu, böylesi hizmetleri gerçekleştirmenin “lütuf” değil “görev” olduğunun altını çizdi.
Sanatevi bahçesindeki açılış töreninde birbiri ardına olumlu mesajlar vererek herkesi umutlandıran bürokratların, törenin ardından bir tek etkinliği bile izlemeden oradan ayrılmaları tam bir çelişkiydi. Söylem ile eylem arasındaki bu uyumsuzluk, verilen sözlerin içtenliği konusunda kuşku uyandırdı. Yine de resmi ağızların kamuoyu önündeki vaatlerinin yakın takipçisi olmak gerekiyor. Bu görev ise en başta Trabzon basınına ve kentteki demokratik kitle örgütlerine düşüyor…
• • •
Sonbahar, Trabzon’un en güzel mevsimidir denir. Daha önceleri haziran ayında yapılan “Sanat Günleri” etkinlikleri, bu yıl ekim ayına alındı. Ancak pek de günlük güneşlik geçmedi havalar. Güneş kimi zaman yüzünü gösterse de, çoğunlukla yağmurlu bir havada yapıldı etkinlikler…
Değişik yaratı alanlarından gelen yetkin sanat insanlarının renkli bir buluşmasıydı “Trabzon Sanat Günleri”. Hepimizi zenginleştiren, çoğaltan, içimizdeki yaşama ve üretme coşkusu artıran, umudumuzu kanatlandıran bir şenlik…
Trabzon’da bir “kadın meddah”la karşılaşmak gerçekten şaşırttı beni. Emine Altuntaş’ın “Gonişuk Ustası Kebire Teyze” tiplemesiyle sergilediği meddah gösterisi, bu etkinliğin en özgün izlencelerinden biriydi. Eşitsiz kadın-erkek ilişkilerinin Karadeniz coğrafyasındaki yansımalarının yerel bir sanatçının ağzından abartısız bir doğallık ve gerçeklikle hicvedilmesi etkileyici idi.
Ercan Kesal’dan; Avanoslu bir çiftçinin oğlu iken, bir gün-bir saat bile oyunculuk eğitimi almadan “yıldız oyuncu” oluşunun ilginç öyküsünü dinledik. Hekimlik yaşantısından ve zengin okumalarından biriktirdiklerini harmanlayıp yaşamın içinden senaryolar yazdığını; oyunculuktaki başarısını ise Tarkovski’nin “senaryoda yazılmayanı oynamak” yaklaşımına borçlu olduğunu öğrendik. O bize “artistlik yapmadan nasıl artist olunacağını”nın sırlarını anlattı ve gerçek oyunculuğun doğallıktan geçtiğini bir kez daha anımsattı. Başrolünde oynadığı “Yozgat Blues” filmini Trabzon’da izlemek ise ayrı bir keyifti…
“Baldırıçıplakların çizeri” Hasan Seçkin’i imza olarak bilirdim ama kendisini bu etkinlikte yakından tanıdım. Aynı otelde kaldığımız için sıkı sohbetlerimiz oldu. Her konuda anlaşamasak da içtenliği, açıksözlülüğü, alçakgönüllülüğü ve özverili tavrıyla kendime çok yakın buldum onu. İki değerli albümünü imzaladı benim için. Trabzon’da açtığı “Çizginin Diliyle 35. Yıl” sergisi ise, onun karikatür sanatına verdiği emeğin toplu bir gösterisi gibiydi.
Öykü ve senaryo yazarı Neslihan Önderoğlu, “Yeni Kuşak Öyküsü” konulu sunumunda, kendi yazarlık ve yayıncılık deneyimlerini paylaştı genç yazar adaylarıyla.
Etkinliğin sonraki günlerinde, “Kurt Seyit ve Şura” dizisinin yazarı Nermin Bezmen’i dinledik. Dizi sektöründen ve popüler kültür ortamından geldiği için başlangıçta biraz önyargılıydım kendisine karşı. Ancak “Bir Hüzündür Göç” başlıklı konuşmasını dinlerken, insanların topraklarından zorla koparılıp yabancı coğrafyalara sürgün edilmesinin ne büyük bir travma olduğunu bir kez daha derinden duyumsadım. Nermin Bezmen’in dedelerinin bir ayağı Trabzon’a uzanan hüzünlü öyküsünü duygulanarak dinlesem de; tarihsel gerçekliği tek yanlı aktarmasını; Sovyet Devrimi’ne ve Bolşeviklere olumsuz bakışını, dahası Stalin’i “şeytanlaştırma” yaklaşımını eleştirdim. Nermin Bezmen’le daha sonra yaptığımız özel sohbette, sözlerimden alınmadığını, eleştiriye açık bir insan olduğunu gördüm.
Benim Ataol Behramoğlu ile yarım yüzyılı aşın bir dostluk ve kardeşlik ilişkim var. 1960’larda ikimiz de Türkiye İşçi Partisi üyesiydik. Erkek kardeşleri Nihat ve Namık Kemal Behramoğlu ile de arkadaştık.
Ataol Behramoğlu ile Hasan Cemal, benim TİP Trabzon İl Başkanı olduğum dönemde yedek subay olarak Trabzon’a gelmişlerdi. Zülfü Livaneli ve Ali Faik Cihan’ın da katılmasıyla, daha sonra siyasal tarihimize mizahi bir adlandırmayla “Titrek Hamsi Hücresi” diye geçen ve 12 Mart yargılamalarına konu olan Karadeniz’deki örgütsel yapılanmanın “beyin takımı” tamamlanmış oluyordu!
İşte “6. Sanat Günleri”nde, Ataol Behramoğlu ile birlikte o günlerin anılarını paylaştık. “1960’larda Trabzon Günlerimiz” üzerine konuşurken kâh hüzünlendik, kâh çok güldük. O günlerde kavgamıza güç katan, ancak artık aramızda olmayan Ümran Baran, Özgün Baran, Fikret Ersezer gibi yiğit yoldaşlarımızı özlemle andık…
Şeref Bilsel, komşu ilimiz Rize’den yola çıkmış bir ozan… Aynı coğrafyanın çocuğu olduğu için, Karadeniz’den ortak izler ve duyarlıklar taşıyor şiiri de. “Şair ve Yalnızlık”tı söyleşisinin konusu. O konuşurken dışarıda yağmur yağıyordu. O yüzden “yağmur” metaforuyla başladı söze. Yağmur ve yalnızlık duygusu üzerine ozanca betimlemeler yaptı. Sonra asıl konuya geçerek, “Yalnız olmayan insan özgür olamaz” dedi. Yalnızlığın büyük bir enerji olduğunu söyledi. Aydınların, düşünürlerin, sanatçıların, devrimcilerin nasıl bir yalnızlık çektiklerini anlattı… Ardından, Yitik Ülke Yayınları arasında yeni çıkan toplu şiirler kitabı “Sürgündeki Rüzgâr”dan şiirler okudu. Dışarıdaki yağmura eşlik eden aydınlık şiirleriyle yıkadı içimizi…
Ve Trabzon Sanat Günleri’ne son noktayı türküler koydu! Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun “Ne zaman bir halk türküsü duysam şairliğimden utanırım” dediği o cânım Anadolu türküleri… 19 Ekim akşamı Karadeniz Teknik Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde, iki farklı kültürün usta yorumcuları Sabahat Akkiraz ve Mahmut Uzun’un dinletisiyle sildik kulaklarımızın pasını. Alevi deyişleri ile Karadeniz ezgileri aynı sahnede kardeşçe kucaklaşırken, halklar ve coğrafyalar arasında duygu köprüleri kurduk…
Bu satırları yazarken hâlâ yağmur yağıyor.
Ve dışarıda kıyıyı döven deli dalgalar…