Tribünler halkındır
Toplumsal meselelere tribünden ses çıkarmalarıyla, Che’li atkılarıyla, Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde tribünde açtıkları Agos ve BirGün’lerle gündeme gelen Kırmızı Hat, tribünlerin halka ait olduğunu, hiçbir politik tahakküme tabi olamayacağını söylüyor.

Hazırlayan: Etki Can Bolatcan
Toplumsal muhalefet içinde önemli bir mevzi olarak öne çıkan tribünler, AKP dönemindeki çoğu şey gibi bireyciliğe, apolitikliğe ve ranta itildi. Özellikle Gezi Direnişi’ndeki duruşlarıyla halkın farklı alanlardan direnebileceğini gösteren tribünler, AKP’nin başlattığı politikalarla baş edemedi. Tribünlerde fişlemenin ve rantın önünü açan Passolig uygulamasıyla başlayan tribünleri apolitikleştirme süreci şehirlerin dışına inşa edilen stadyumlarla, “1453 Kartalları” gibi türlü ayak oyunlarıyla devam etti.
Zamanla toplumsal muhalefeti sporda temsil eden tribünler, yeni nesil ırkçı ve cinsiyetçi söylemlerin üretildiği yerler haline geldi. AKP iktidarının tribünleri teslim alma çabaları Gezi’den beri sürse de tribünlerde ırkçılığa, cinsiyetçiliğe ve endüstriyelleşmeye karşı direnenler hâlâ var.
Ankara’daki genç Gençlerbirliği taraftarlarının başlattığı Kırmızı Hat oluşumu da bu direnişin en güncel örneği. Toplumsal meselelere tribünden ses çıkarmalarıyla, Che’li atkılarıyla, Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde tribünde açtıkları Agos ve BirGün’lerle gündeme gelen Kırmızı Hat, tribünlerin halka ait olduğunu, hiçbir politik tahakküme tabi olamayacağını söylüyor. Bu taraftar topluluğunun bir üyesi olan Emine Nur Ünsal, Nazlıcan Gökoğlu ve Mesut Kaan deneyimlerini bizimle paylaştı.
PASSOLİG RUHU YOK ETTİ
Emine Nur Ünsal: Gençlerbirliği tribünü coşkunun, heyecanın, öfkenin küfretmeden de ifade edilebileceğinin bir kanıtı. Bu asi duruş beraberinde yaratıcılığı da getiriyor. Tribünde oturan seyircilere küfretmek yerine “Lütfen ayağa kalkar mısınız?” diye tezahürat yapmak, atılan golden sonra “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” diye bağırmak bu yaratıcılığın örnekleri.
Gençlerbirliği’nin bir kadın futbol takımı da var. Kadınların futbolla ilişkisi tarihte eskiye dayansa da çeşitli yasaklar ve toplumsal normlar kadın futbolunun önünü kesiyor. Ancak artık kadınların bu konudaki tabuları tek tek yıkmasıyla sahada da tribünde de daha görünür bir haldeyiz.
Passolig ile tribünlerin ruhu yok oldu, halkın meşru protesto alanlarından biri daha kısıtlandı. Biz bu kısıtlamaları aşıp savunduğumuz tüm değerleri tribünde var etmek istedik. Kırmızı Hat böyle ortaya çıktı. Sonrasında insanlar tarafından da sevildi. İnsanlara Gençlerbirliği kulübünün kültüründen bahsediyoruz, bizim insanca bir yaşam için kritik olduğuna inandığımız şeyler iç içe aslında bu kültürle. Sırtını sermayeye dayamadan oynayabilmek; cinsiyetçiliği, ırkçılığa karşı durmak, genç olmak, dayanışmak ve Gençlerbirliği. Bizi biz yapan şeyler bunlar.
İKİ SEVDAMIZ: MEMLEKET VE GENÇLERBİRLİĞİ
Mesut Kaan: Bizler futbolu sadece bir oyun olarak değil, aynı zamanda bir dayanışma alanı olarak görüyoruz. Futbolda sadece sahada değil, tribünlerde de mücadele verilir. Tribünde yan yana durduğun insanlarla aynı duyguları paylaşmak, aynı umudu büyütmek ve aynı değerleri savunmak bizim için çok önemliydi. Ama tribünlerde sol bir duruşun eksikliğini hissettik. Bu eksikliği doldurmak isterken de ortaya Kırmızı Hat çıktı.
Tribünler sahada dönen paraların, locadaki kravatlıların aksine futbolun gerçek ruhunun hâlâ taşıyıcısı. Gençlerbirliği tribünü de yıllardır bu kültürün bir parçası.
Örneğin KaraKızıl, Gençlerbirliği tribünlerinde sol bir duruşun mümkün olduğunu gösteren önemli bir oluşum. Tribünlerde sadece takım desteklenmediğinin aynı zamanda bir kimlik, bir duruş, bir mücadele de ortaya konulduğunun bir örneği.
Gezi Direnişi’nde, Türkiye’nin dört bir yanında insanlar sokaklara çıkarken tribünler de bu hareketliliğe kayıtsız kalmadı. O dönem, birçok takımın taraftar grubu gibi Gençlerbirliği tribünlerinde de Gezi’ye destek verildi ve Gençlerbirliği’nden KaraKızıl gibi gruplar, tribünlerde bu desteği en net gösteren gruplardan biriydi. Biz de benzer bir çizgide mücadele ediyoruz aslında.
Gençlerbirliği, her zaman farklı bir kültüre sahip oldu. Çok büyük kitleler tarafından desteklenmese de bilinçli, muhalif ve sorgulayıcı bir taraftar profili vardı. Biz de tribünlerdeki sol bir tavrın eksikliğini görüp buna bir cevap üretmek istedik. Bizim iki sevdamız var; biri bu memleket, biri de Gençlerbirliği. Biz sevdalarımızı tribünde birleştirdik. Memleketi bu karanlıktan kurtarmak için hayatın her alanında var olmaya, Gençlerbirliği’ni güzel günlerine kavuşturmak için bir arada olmaya ihtiyacımız var.
Amacımız, tribündeki herhangi bir taraftar değil halk olmak, dayanışmayı ve kolektif ruhu büyütmek. Futbolun endüstriyelleşmesine, tribünlerin sadece bir eğlence alanına dönüşmesine karşı mücadele vermek, futbolu birkaç para babasının eline değil halka geri kazandırmak. Sonuçta ferman padişahınsa tribünler bizimdir.
CİNSİYETÇİLİĞE VE IRKÇILIĞA SES ÇIKARMAK
Nazlıcan Gökoğlu: Futbol, dünyada milyonları peşinden sürükleyen bir oyun. Ama bu oyunun sahada olduğu kadar tribünde de bir “erkek oyunu” olarak kodlanıyor. Tribünler; kolektif coşkunun, aidiyetin, bazen isyanın mekânı olsa da erkek egemen dilin, cinsiyetçi küfürlerin, kadınları dışlayan geleneklerin de üretildiği yerler. Bugün bile erkeklerin domine ettiği tribün kültüründe kadınların varlığı, çoğu zaman ya bir şova dönüştürülmeye ya da yok sayılmaya çalışılıyor.
İnsanların bu konudaki fikirleri, tribünlerdeki erkek nüfusunun sayıca fazla olması, dışlanma ve güvenlik korkum bu zamana kadar tribünde yer almamamın başlıca sebepleriydi. Bunlara rağmen erkek egemen futbol anlayışına karşı kadın taraftar grupları oluşuyor, kadınların tribündeki temsiliyeti artıyor ve kendilerine alan açıyorlar. Ben de tam bu noktada Kırmızı Hat ve Gençlerbirliği ile tanıştım. Azımsanmayacak bir kadın nüfusuna sahiptik, bu durum tabii ki en büyük kaygım olan güvenlik sorununu aşmamı sağlayınca bir sonraki maça heyecanla gittim. Gittiğim ikinci maçta Hrant’ın ölüm yıldönümü için BirGün ve Agos gazetelerini açtık. Böylece futbol benim için sadece bir spor olmaktan çıktı, cinsiyetçiliğe ve ırkçılığa karşı bir arada durduğumuz bir alana dönüştü.
Kadınların tribünlerde daha fazla yer alması, tribünü daha kapsayıcı hale getirme potansiyeli taşıyor. Erkekler arasındaki rekabetin ve şiddetin azalması, cinsiyetçi küfürlerin son bulması, futbolun bir erkek oyunu olmadığının kabul edilmesi kadınların tribündeki varlığıyla da bağlantılı.
Futbolda mücadele varsa tribünler de bir mücadele alanı. Kadınların varlığının sorgulanmadığı, tribünlerin sadece erkeklerin öfkelerini boşalttığı bir yer olarak görülmediği bir kültür yaratmak mümkün. Tribündeki cinsiyetçi, ırkçı ve homofobik küfürler sadece futbolcuları değil, bizleri de hedef alıyor. Ve ben artık sadece bu kültürün seyircisi olmak istemiyorum.
Bu oyunun içinde eşit, özgür ve onurlu bir yerimiz olsun istiyorum. Sesimizi yükselttiğimizde, aynı ritimde bağırdığımızda, sadece bir takımı değil, bir anlayışı da savunduğumuzu biliyorum.