Google Play Store
App Store

Yeni hükümet döneminde eğer İsrail yeniden Hizbullah’a saldırırsa, Trump’ın Biden dönemindeki kadar bile efor sarf edeceği şüpheli. Bunun yerine yeni başkan İsrail’i Hizbullah’ı Lübnan ve İran’da vurması için cesaretlendirebilir.

Trump 2.0 Ortadoğu’ya daha kötü günler getirecek

Richard Silverstein - Gazeteci

2020 seçim kampanyası döneminde, Demokrat Parti kendi adayı ve Donald Trump arasında açık bir fark ortaya koyuyordu. Biden kazandığında, Amerikalılar rahat bir nefes aldı ve ülkenin felaket geçen 4 yılın ardından “normale” döneceğine inandı. Her ne kadar içeride bu gerçekleşmiş olsa da ABD’nin Ortadoğu politikası açısından pek az şey değişti.

Biden’in dikkati başka yerdeydi. Çin ABD’nin en büyük rakibi olarak görülüyordu ve Asya başkanın en önemli önceliğiydi. Barack Obama’nın Asya Ekseni stratejisini sürdürmek istiyordu. Bu yüzden hükümet dönemi boyunca Biden Trump’ın Ortadoğu politikasından açık bir kopuş yaşamadı. Daniel Moyniahn’ın bir dönem adlandırdığı şekilde “iyi niyetli ihmal” statüko olarak makul bir yaklaşım olarak görülüyordu.

Örneğin, Biden 2015 İran nükleer anlaşmasına geri dönmedi. Trump ve cumhuriyetçiler İsrail başbakanı Netanyahu ile koro halinde Obama’nın yaptığı anlaşmadan dolayı Demokratları yıllarca eleştirdiler. Trump’ın en önemli kampanya vaatlerinden biri anlaşmaktan çıkmaktı ki 2018’de sözünü tuttu. Biden Beyaz Saray’a geldiğinde yeni bir anlaşma için gerekecek siyasi sermayeyi buraya harcamak istemiyordu.

Benzer şekilde, Trump’ın Filistin’e ağır diplomatik ve finansal ambargosunu da sürdürdü. Bu ambargo Trump hükümetinin Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Washington’daki ofisinin kapatılmasını ve Filistin hükümetine finansal ve güvenlik desteğinin durdurulmasını içeriyordu. Biden Kudüs’e taşınan Amerikan büyükelçiliğini eski yerine taşımadı, Batı Şeria ve Golan’da İsrail egemenliğinin tanınması kararını geri çekmedi. Tüm bunlar Trump’ın ilk hükümet döneminde gerçekleşmişti.

Trump ayrıca ABD’nin Birleşmiş Milletler Yakındoğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) desteğini çekerek, Batı Şeria, Gazze, Suriye ve Lübnan’daki Filistinli mültecilere yönelik hayati hizmetlerin önemli ölçüde gerilemesine sebep oldu. Biden bir süre ajansın finansmanını sürdürmeye devam etse de İsrail’in BM ajansı personellerini Hamas’la ilişkilendiren gerçek dışı iddialarından sonra bunu da kesti. İddiaların düşmesine rağmen finansman yeniden başlatılmadı. ABD finansal desteği sürdürmeyen 16 bağışçı devletten biri. Trump ikinci döneminde yalnızca Ortadoğu politikalarını sürdürmeye devam etmeyecek – İsrail’in UNRWA’nın tamamen kapatılması talebini destekleyebilir.

Biden’in kasti şekilde dikkatleri Ortadoğu’dan uzaklaştırma çabası ve İsrail-Filistin gerilimini öncelemeyişi Gazze savaşının felaketlerine yol açtı. Çatışmayı yönetmek, çözmek için gerekli çabayı göstermekten çok daha farklı. Yönetmek genelde işler gerildiğinde çok daha büyük bir hasara yol açar. Eğer başkan gerilime daha fazla dahil olsaydı, daha erken ve kararlı davranabilirdi. En kötü çilelerin önüne geçebilirdi, hatta 2021’deki gerilimde olduğu gibi tırmanmasını da durdurabilirdi. Biden’in dikkatinin başka yerde olması Netanyahu’yu Hamas ve Gazze halkına karşı bir imha savaşı açabileceğine ve yaptığının yanına kâr kalacağına ikna etti. Biden Netanyahu’yu haklı çıkardı. İkinci Trump dönemi, İsrail’in ABD ve Batılı müttefiklerinin desteği ile İran ve bölgesel vekil güçlerine savaş açma olasılığı dahil olmak üzere bölge için çok daha fazla acı ve felaket vaat ediyor.

TRUMP VE BIDEN: İRAN’A DÜŞMANLIKTA ORTAK

Trump İsrail lideriyle hem ideolojik hem de kişisel özellikler açısından benzerliklere sahip. Her ikisi de kendi şahsi çıkarlarının ülke çıkarlarıyla aynı olduğuna inanan habis narsistler. Her ikisi de her yerde düşman gören otoriter liderler. Her ikisi de amaçlarına ulaşabilmek için demokrasiyi yok etmeye niyetli.

Trump’ın ilk döneminde İsrail’e tam desteğini, en cömert bağışçılarından İsrail destekçisi milyarder Sheldon Adelson’un 2020 kampanyasına yaptığı 100 milyon dolarlık bağış da "motive etmişti." Kumarhaneler kralı Adelson, elçiliği n Kudüs’e taşınması ve Batı Şeria’da İsrail egemenliğinin tanınması için yoğun lobi faaliyetleri yürüttü.

Trump’ın yaklaşımı stratejik olmaktan çok ticariydi. Kendisini en çok öven, en çok fonlayan favorisiydi. Hükümete de onlara yaptığı iyiliklerle döndü. Bu da iki lider arasındaki sıkı ilişkileri ve Trump’ın İsrail’e siyasi “hediyelerinin” sebebini açıklıyor, örneğin ne kadar tehlikeli ve provokatif olacağını düşünmeksizin İran’ın en sevilen ve tecrübeli askerî lideri Kasım Süleymani’nin suikastına onay vermesi gibi. İsrail’in 8200 numaralı birliği CIA’nin Süleymani’nin yerini belirlemesi, hedef alabilmesi ve öldürebilmesi için gerekli sinyalleri sağlamıştı.

Trump’ın nükleer anlaşmadan çıkışını eleştirenler, haklı şekilde İran’ı nükleer kapasitesini yükseltmek için ciddi adımlar atmaya itti. Yeni bir anlaşma yapmayı reddeden Biden da bu başarısız politikayı sürdürmüş oldu.

Gazze Savaşı boyunca son demlerindeki Amerikan Başkanı Filistin halkına sırtını döndü ve İsrail’in Hamas’la birlikte Gazze’nin çoğunu imha edebilmesi için açık çek verdi. Bu da İsrail’i Lübnan, Suriye ve İran’daki düşmanlarına karşı azami saldırganlık stratejisi güdebilmesi için cesaretlendirdi.

Birkaç ay önce İsrail Şam’da İran’ın önde gelen askerî komutanlarından birini öldürüp, diplomatik bir merkezi yok etti. Bu saldırı İran’ın İsrail’e karşılık olarak doğrudan iki sürpriz saldırısıyla sürdü. Bu her iki tarafın düşman topraklarındaki ilk saldırılarıydı.

İsrail ve İran arasındaki restleşme her iki ülkede kritik ekonomik varlıkları ve nüfus merkezlerini hedef alan büyük misli saldırılarına sebep olabilirdi. Ayrıca, İsrail’in İran’a doğrudan saldıracak hava gücü de var.

Biden sonunda bölgenin savaşın ucuna geldiğini anlayarak İsrail’i İran’ın nükleer tesislerini vurmaması için baskı altına aldı. Netanyahu’nun beklenmedik itidali sayesinde belki de savaşın önüne geçilmiş oldu, her ne kadar İsrail’in nükleerle bağlantılı varlıklara saldırdığını iddia etmiş olsa da. Zaten ne İran ne de Batı istihbarat yetkilileri bunu doğrulamadı.

Uzmanlar, bu türden bir İsrail saldırısının İran’ı nükleer seçeneğin ellerindeki en önemli koz olduğuna ikna edebileceğine dikkat çekiyor. Kuzey Kore’de olduğu gibi bir nükleer güce dönüşmek, İran’ın ayakta kalabilmesi için mutlak, hatta belki de tek teminatı olabilir.

Yeni Trump hükümetinin İsrail ordusunun bölgesel hedeflerini kısıtlaması çok olası görünmüyor. Bunun sonucu, bölgede yeni çatışma ve savaş imkânları olacaktır. Her ne kadar Netanyahu Trump’ın Ocak’ta Gazze savaşını durdurma hedefine razı görünse de ikinci Trump dönemi ilkinden de tehlikeli olacaktır.

Biden, Hizbullah ve İsrail arasında bu hafta duyurulan ateşkese arabuluculuk ederek Trump’a büyük bir iyilik yaptı. Geçmişteki başarısız denemelerde olduğu gibi Netanyahu son dakikaya kadar direndi. Ancak Amerikalı arabulucuların aradan çekilme tehdidi Netanyahu’yu anlaşmayı imzalamaya itti ki meclisi de onayladı. Ancak anlaşma sadece altmış gün sürecek, yani Trump’ın hükümete geçişinden birkaç gün sonra bitecek şekilde mükemmel zamanlandı. Yeni seçilen başkan bu anlaşmayı bozacak bir durumdan kaçınmak isteyebilir. O yüzden İsrail belki geçmiş kıyaklara karşılık olarak ateşkesi onurlandırabilir.

Yeni hükümet döneminde eğer İsrail yeniden Hizbullah’a saldırırsa, Trump’ın Biden dönemindeki kadar bile efor sarf edeceği şüpheli. Bunun yerine yeni başkan İsrail’i Hizbullah’ı Lübnan ve İran’da vurması için cesaretlendirebilir. İsrail de istediği yere istediği zaman saldırabilme konusundaki bu teşviki karşılıksız bırakmayacaktır.

Çevirmen: Mutlu Erol Kahya

jacobin.com