Trump, Almanya’yı hızla değiştiriyor!
Almanya’da anayasaya (daha doğrusu anayasa fonksiyonu taşıyan “temel yasa”ya) göre hükümet her yıl milli gelirin en fazla binde 35’i kadar yeni borç alabilir. Bütçe disiplini konusunda en istikrarlı ülkelerin başında yer alan Almanya yıllardır “borçlanma freni” (Schuldenbremse) olarak tanımlanan bu anayasal sınırlamayı tartışıyor. Son yıllarda bu kavram öyle çok kullanıldı ki artık belki de siyasetle şöyle ya da böyle ilgilenen birçok kişinin kelime dağarcığına yerleşmiş, siyasi saflaşmaların temel unsurlarından biri haline gelmişti.
Tabii ki bu konudaki saflaşmanın temel aktörleri siyasi partilerdi. Liberallerden merkeze onlardan da aşırılara kadar siyasi yelpazenin sağındaki tüm partiler şimdiye kadar bu frenin keskin savunucularıydı. Son yıllarda üstüste yaşanan ve artık süreklilik arzeden ekonomik krizler nedeniyle mevcut bütçeler kapsamında çevre koruma, toplu konut, eğitim, altyapı yatırımları ya da dargelirli kesimlere sosyal yardım gibi alanlardaki zorunlu harcamalara yeterli kaynak bulunamadığı için sosyal demokratlar ve yeşiller bu anayasal sınırlamanın gevşetilmesini savunuyorlardı. Birkaç hafta sonra sonlanacak azınlık hükümetini oluşturan sosyal demokratların bu konuda bir gerekçeleri daha vardı: Bu durumun Ukrayna’ya askeri yardımların sürdürülmesi ve silahlı kuvvetlerin yeniden yapılanması için gerekli harcamalara da engel görüyorlardı.
∗∗∗
Sol partiler ise bu sınırlamaların tamamen karşısındaydılar... Sosyal demokrat, yeşil ve liberal koalisyon hükümetinin yıkılıp, erken seçime gidilmesi de bu sınırlamalarla ilgili saflaşma nedeniyle olmuştu. Başbakan Scholz, hem Ukrayna’ya askeri yardım hem de hükümet programındaki sosyal harcamalar için bu anayasal engelin gevşetilmesini istiyordu. Hükümetin küçük ortağı liberal parti buna kesin olarak karşıydı, sosyal harcamalardan feragat edilip, buralardan tasarruf edilen paraların Ukrayna’ya silah yardımı ve ülkenin silahlanması için kullanılmasını istiyorlardı. Aslında yeşiller ile liberaller arasında büyük bir fark yoktu. Ancak Scholz, bu konudaki inatçı tutumuyla hükümeti felç eden ve kendileri için uygun koşullarda hükümeti devirmeyi planlayan liberal Maliye Bakanı’nı geçtiğimiz kasım ayında görevden alınca, aynı zamanda genel başkanı olduğu liberal parti koalisyondan çekildi, böylece hükümet çöktü ve erken seçim zorunlu oldu.
“Borçlanma freni” konusundaki saflaşma seçim kampanyası döneminde de devam etti. Önümüzdeki haftalarda Almanya’nın yeni başbakanı olmaya hazırlanan merkez sağın başbakan adayı Merz, ısrarla bu konudaki keskin tutumunu sürdürdü. O da liberaller gibi borçlanma yoluyla değil, silahlanma hariç diğer alanlarda kısıntılara giderek ekonomiye nefes aldırabileceğini hesaplıyor (tabii bunu açıktan dile getirmiyordu), sandıktan da buna uygun bir hükümet aritmetiğinin çıkmasını umuyordu. İktidarın bir parçası olabilmek için kendi köklerinden neredeyse tamamen uzaklaşmış olan Yeşiller onun bu hesapları için biçilmiş kaftandı, ama olmadı. Sandıktan başka bir sonuç çıktı. İkinci parti olarak güçlenen aşırı sağcılarla ortaklığa gidemeyeceği için önünde tek seçenek var, o da sosyal demokratlarla koalisyona gitmek. Bunun için borçlanma konusundaki saflaşmadaki konumunu değiştirmek zorunda.
∗∗∗
Seçim akşamından itibaren yaptığı açıklamalarda bu konuda taviz vermeye hazır olduğu belli oluyordu. Ancak bu konuda yeni bir engel vardı. Sosyal demokratlarla anlaşsa bile yeni yeni meclisin aritmetiği bu konudaki anayasal değişiklik için uygun görünmüyordu. Bunun için ya muhalefetteki aşırı sağcı parti AfD’nin ya da Yeşiller ve Sol Parti’nin (Die Linke) desteği gerekiyor. AfD’nin böyle bir talebi desteklemesi sözkonusu değil. Yeşiller desteklese bile, Sol Parti olmadan gerekli çoğunluğun sağlanması mümkün değil. Aslında iki parti de bu konuda uzlaşmaya hazır, ancak öne sürecekleri koşulların, alacakları ödünlerin bedeli Merz için oldukça ağır olabilir.
Yani Almanya borçlanma freni yüzünden yaşanan siyasi krizden kurtulmak için erken seçime gitmişti, ancak sandıktan yine kriz çıkmıştı.
Bunun üzerine bir çözüm önerisi ortaya atıldı: Seçilen yeni meclis toplanana kadar eskisi birkaç hafta daha devam ediyor ya. Bu meclis içinden sözkonusu anayasal değişiklik için gerekli çoğunluk çıkarabilirdi. Yeni hükümetin büyük ortağı olacak Hıristiyan birlik partileri (CDU ve CSU) ile küçük ortağı sosyal demokratların (SPD) başlatacakları değişiklik girişimini Yeşiller ve barajın altında kaldıkları için yeni meclisin dışında kalacak olan liberal parti FDP bunu destekleyebilirdi.
Halkın büyük bir katılımıyla seçilmiş yeni meclis içinde demokratik bir uzlaşma yoluna gitmek yerine (bunun için yeni mecliste daha da güçlenmiş olarak yer alan Sol Parti’yle masaya oturmaları gerekecekti), artık dönemi bitmiş olan eski meclis aracılığıyla apar-topar bir anayasal değişiklik anlamına geliyor. Ancak önceleri tüm demokratik teamüllere, değerlere, ilkelere aykırı olan bu skandal öneriye fazla şans verilmiyordu.
∗∗∗
Ama durum hızla değişti. İnanılır gibi değil, ama öyle yapacaklar.
Bunu Trump başardı.
Onun Ukrayna konusundaki tavrı, ABD’nin Almanya’yı ve daha doğrusu Avrupa’yı Rusya’nın gelecekteki askeri saldırısı karşısında yalnız bırakacağı, Avrupa’nın kendi başının çaresine bakması gerektiği ve bunun için de yüz milyarlarca euroluk askeri harcamanın zorunlu olduğu propagandasının temel gerekçesi oldu.
Hıristiyanlar ve sosyal demokratlar Almanya’yı, gelecek kuşakları (bunun büyük bir bölümü askeri harcamalara gidecek tabii ki) yüz milyarlarca euroluk borca sokacak olan mali planı büyük hızla hazırladılar. Artık birkaç haftası kalmış eski meclis aracılığıyla bunu yürürlüğe sokmaya çalışıyorlar.
Bir zamanlar hayranı olduğu, ancak son dönemlerde eleştirmek zorunda kaldığı Trump, Merz’in imdadına yetişti.
Birileri onu borçlanma konusundaki “dün dündür, bugün bugündür” tavrı nedeniyle eleştiriyor ama aslında hem Putin’e, hem de Trump’a karşı böyle bir uzlaşmanın gerekli olduğu mazeretiyle eli güçlenmiş durumda...
Özetle: Bu arada Ukrayna’da bir ateşkes ya da barış sağlansa bile Almanya’nın üç yıl önce başlayan yeniden silahlanma süreci daha da kapsamlı olarak sürecek. Trump sayesinde.