Trump neden kazanır, Kamala neden kaybeder?
Bu yazıya “Özgür Özel kime normalleşiyor?” veya “Yeni bir dönemin eşiğinde nasıl muhalif olunur?” başlıklarını da verebilirdim. Şu anda pek farkında değiliz ama Amerikan seçimleriyle beraber dünya yeni bir çağa girdi. Bu yeni çağın tahmin edemeyeceğimiz kadar korkunç sonuçları olabilir ve önlemler almak için bugünden başlayarak daha fazla kafa yormamız şart.
Moda bir sözcükle başlayalım: Normalleşme… Büyük çoğunluk normalleşmeyi “Erdoğan’ın iktidarını normalleştirme” olarak algılıyor. Bu sözcüğün yapıştığı kişi olarak Özgür Özel muhalif vatandaşlardan ağır eleştiriler alıyor. Bir pencereden bakarsak, bunca saçmalığın ve haksızlığı olduğu bir ortamda normalleşmek abes. Aynı pencere bize muhaliflerin görevinin zıtlaşmak, karşı çıkmak, isyan etmek olduğunu gösteriyor.
Öte yandan normalleşme neden tek anlamlı bir sözcük olsun? Normal olan adil, düzenli, özgür bir ülkede yaşamaksa, normalleşmek hepimizin isteği değil mi? Türkiye nasıl normalleşir? Gelir dağılımı adaletsizliği azaldıkça, orta ve alt gelir grubu zenginleştikçe, bu zenginleşmeyi mümkün kılacak kısa vadede denetleme sistemleri, uzun vadede eğitim ve kültür politikaları dünya standartlarına yönlenince… Bunlar bir anda olmasa da, en azından geminin yönü buraya çevrildiğinde normalleşme süreci başlamış olur. Böyle bir normalleşmeye kim itiraz eder?
Halısının altı hayli kabarık ülkelerde bu süreçleri işletmek zor. Bugün adı Türkiye olan topraklarda toplam nüfusun dörtte birini aşan oranda Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlar vardı. Onlardan boşalan yerlere Anadolu’da kalanlara nazaran daha donanımlı olan Balkan ve Kafkas göçmenleri yerleşti. Muhacir ve yerlinin; tahsilli ile cahilin mücadelesi yüz yıldır devam etti. AKP yok sayılan, küçümsenen ve hor görülen “Anadolu’nun sesi” olarak yükseldi.
∗∗∗
1970’lerden 2010’lara kadar, bir köylü, köylü olmaya devam ederek nasılsa sahip olduğu evinin rant değeriyle kentte tutunabiliyordu. Anadolu köylülerinden büyük kentlere yığılan örgütsüz nüfusu cami ve hemşeri derneklerinde yakalamak mümkündü. Son on beş yılda bu iç göç yavaşladı ve büyük kentlerde ilk kez “kendini İstanbullu (veya İzmirli, Bursalı) hissedenlerin oranı yüzde 50’nin üzerine çıktı. AKP ben veya bir başkası sihirli reklamlar yaptığı için değil, bu sosyolojik tabanı kaybettiği için yenildi.
Ama atı çalan Üsküdar’ı geçti ve Kamala tipi hatalı muhalefetin de desteğiyle AKP yasama yürütme ve yargıda tüm kaleleri ele geçirdi. Bugün AKP dediğimiz mikro ekip, sosyal bir sonuç değil. Yüksek denetim kabiliyeti, aynı oranda yüksek manipülasyon imkânları, kanunlar ve silahlarla korunan bir üst güç. Adını siz koyun.
Böyle bir gücü nasıl yeneceğimizi bilmek için öncelikle bu gücün neyle beslendiğini anlamamız gerekiyor. AKP tıpkı Trump gibi, güncelin ve tarihin istediği yerini alıp paketliyor ve bu paketi ortaya atıyor. Aslında paket sadece bir araç. Konu Abdülhamid olabilir veya 12 ada veya İstanbul Sözleşmesi veya kayyum… Çok farklı konular olsalar da, hepsinin paketlenme nedeni aynı: Çatışma. Çünkü çatışma varsa rating de var. Türkiye veya ABD gibi ülkelerde binlerce çatışma konusunu piyasaya sürebilirsin. Bu konuların her biri kendi içinde önemlidir ama iktidarlar bu konuları çözmek için değil sömürmek için kullanırlar. Sonuçta telefon şebekeleri üzerinden yüksek denetim kabiliyeti elindedir, istediği bilgiyi istediği zaman, istediği şekilde kullanabilir ve yüksek manipülasyon imkânlarıyla yayabilir.
2020 Amerikan seçimlerinde tuhaf bir deneyim yaşadım. Biden’ın seçim kampanyasını yürütenler beni aradılar ve 2019’da CHP için hazırladığım Radikal Sevgi Kitabı’ndan yararlanacaklarını söylediler. Kampanya harfiyen kitaba uygun geçti. Bir Trump’ı görmezden gel, iki Trump’ı sevenleri sev ve üç Twitter’dan çık. Radikal Sevgi Kitabı’nda kampanya yöntemleriyle ilgili de şu maddeler vardı: Asla kamplaşma, kibirli olma, alaycı olma, yüksek siyaset konuşma ve velvelelere kapılıp telaşlanma… Kamala bu seçimde yukarıdaki maddelerin neredeyse tamamen tersini yaptı: Geçmişte CHP’nin de düştüğü bu tuzakların tamamına düştü. Sürekli “Anti Trump Kampı”na konuştu, ders verir gibi üst kavramlardan bahsetti ve bu nedenle kibirli ve alaycı bir görüntü verdi. Bunca hata nasıl yapıldı anlamıyorum. 2020 Biden kampanyasındaki birçok insan 2024’te de aktifti. Onları tam da Trump’ın isteyeceği şekilde çatışma tuzaklarına düşüren ne olabilir? Yoksa mesele “Twitter’dan çıkamamak” mı?
∗∗∗
Twitter, dünyanın en tehlikeli adamı tarafından satın alındı. Bugün sadece ABD değil, Türkiye dahil tüm ülkeler için en güçlü çatışma üretme aygıtı X. Trump’ın mitinglerinde dans ederek katılan Elon Musk aynı zamanda Şili’deki bakır madenleri için “Şili’yi istila edip, ülkenin bakır madenlerine derhal el koymalıyız” diyen kişi. Bana bugüne kadar yaşadığımız her şeyin, yarından itibaren yaşayacaklarımızın fragmanı olduğu bir çağa girdiğimizi düşündüren sebeplerden biri bu.
Elon Musk’ın X’i Jack Dorsey’in Twitter’ından farklı olarak en tepeden örgütlü biçimde Kamala’yı sürekli tuzağa düşürdü. Böylece Kamala muhalefeti orta sahayı kaybetti, “makul” olmaktan uzaklaştı. Sadece Kamala değil, tüm “Kamalacılar” delirmiş gibi görüntü verdi. 2020’de Amerika’nın “makul”ü, Trump ve taraflarlarını deli olarak görüyordu, 2024’de Demokrat Partili seçmen deli gibi gösterildi. Dünya tehlikenin farkına geçen pazar vardı: Artık Twitter’ı kullanan troller çağı çağ atladı, Twitter bir trol tarafından satın alındı. Seçimin sonucunu tamamen buna bağlamıyorum ama bu seçimi “makul”ün trolleşmesinin ilk somut örneği olarak görüyorum.
Hacivat’ı olmayan bir Karagöz izlenmez. Çatışmanın zayıf yanı karşıda bir “çatışmacıya” ihtiyacı olması. Neyse ki bu konuda hiç yokluk çekilmiyor. “Allah belanızı versin” cümlesiyle özetlenecek pasif agresif muhalefet, Trump ve benzerleri için yaşam iksiri.
Özgür Özel “normalleşme” kavramını nasıl anladığını tam bilmiyorum. Radikal Sevgi kitabını okudu mu, yoksa bazı örtüşen tavırları tesadüfi mi, haberim yok… Normalleşmeden anladığı elini sıkarak, hürmet ederek Erdoğan’a bir tür “Koca Ağabey” misyonu yüklemekse bu yapılacak en büyük hata olur. Özel kafayı Elon Musk’ın X’indeki atmosfere takar ve çatışma noktalarından beslenirse kapandaki peyniri yutar. Ama belki de yüzünü Erdoğan’a değil de, Erdoğan’la büyülenmiş seçmen kitlesine, kardeşlerimize, yoldaşlarımıza çevirip, bariyerleri aşarak oradaki insanlarla gönül köprüleri oluşturmaya çalışıyor. Öyle ise bunu biraz daha belirgin yapmalı. Çünkü ben şu anda neye ve nereye “normalleştiğini” anlamış değilim, AKP seçmeni anlıyorsa ne ala.
AKP artık köyden kente göçün yarattığı sosyal faylardan beslenemiyor ama çatışma kültürü yaratmakta hiçbir zaman olmadığı kadar tecrübeli ve yetkin.
Türkiye’nin normalleşmeye gerçekten ihtiyacı var. Bunun yolu AKP’yi bir an evvel sosyolojik dönüşümün gereği olan noktaya, yani öfkeli zengin ihtiyarların yüzde 1 alan partisi haline getirmeye çalışmak. “Özgür Özel çok yanlış yapıyor” korosuna katılmadan önce, tam olarak ne yaptığını daha iyi gözlemlemeliyiz.