Trump ve tek adamlar düzeni

Önder İşleyen - SOL Parti Sözcüsü
Amerikan seçimleri sonucunda D. Trump, bileğine takılan kelepçelerini kırıp, kulağını sıyıran kurşundan kurtularak kendi deyimiyle “Tanrının bir arzusu olarak” büyük bir geri dönüşe imza attı. Önemli bir farkla gelen bu sonuç Biden-Harris ikilisince de olgunlukla karşılandı.
Beklenmedik olmayan, aksine seçim yaklaştıkça daha net görülen D. Trump zaferi yine de bir olağanüstülük yaratmış görünüyor. Belli ki özellikle de liberallerin kapitalizmin ve ABD’nin geldiği bu durumun yarattığı dehşetten kurtulmaları daha zaman da alacak. Ama, onlarca yıl önce müjdeledikleri yeni dünya şimdi tam da Musk-Trump ikilisinin elinde –yeni bir– Novus Ordo Seclorum (Yeni Dünya Düzeni) çağrısına dönüşerek sürüyor.
ÇÜRÜYEN KAPİTALİZMİN YENİ EĞİLİMİ
D. Trump’ın Beyaz Saray koltuğunu oturmasının hem ABD hem de dünya için ne anlama geldiği doğal olarak gündemin ilk sırasını kaplıyor. “Project 2025” programı buna ilişkin kimi ipuçları vermekle birlikte, her şeyden önce D. Trump’ın da Amerikan devlet çekirdeğinin –her ne kadar kimi farklılıklarla çatışmalar yaşansa da– ana doğrultusundan kopmasının ve çürüyen kapitalizmin içindeki yeni eğilimlerin parçası olmaktan azade kalmayacağını söylemek gerek.
D. Trump’ın E. Musk başta milyarderlerin önemli bir kesiminin desteğini alarak, petrol baronlarından büyük sanayi kesimlerine uzanan sermayenin uzlaşısı üzerine yükselerek iktidara gelmesi de bunun göstergelerinden. Bu da kısmi bir iç kapanma etrafında serbest ticaretin sınırlandırılmasından, ulusal ve bölgesel ölçeği küresel ölçek karşısında önceleyen yeni bir yönelimin ifadesi. ABD hegemonyasının gerilemesi ile ortaya çıkan kapitalist güç merkezleri ve onların arasında keskinleşen paylaşım krizleri içinde gelişen bu eğilim, D. Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyük yapma” iddiasının da merkezine oturuyor. Çin’le ekonomik-ticari mücadele, savaşların keskin biçimde sona erdirilmesi bu iddianın parametreleri olarak ortaya konuluyor.
MÜESSES NİZAMIN DÖNÜŞÜMÜ
Asıl vurgulanması gereken ise kapitalist-emperyalist sistemin nasıl bir çürüme içinde olduğu gerçeğidir. Birbirinden çok farklı politikalara sahip olmayan iki eğilim, Trump-Musk ikilisi ile Biden-Harris ikilisi arasında geçip giden bir seçim geride kaldı... E. Musk’ın bütün Twitter (X) algoritmalarını dahi Trump lehine bir manipülasyon üzerine kurduğu, 1 milyon dolarlık çekler keserek bir kampanya yürüttüğü bir seçimin ardından... Sonunda tıpkı son seçimdeki Kongre Baskını benzeri ihtimalleri de barındıran, suikast girişimlerinin tamamladığı gösterinin, dört dörtlük kahramanı da Trump’tan başkası olamazdı.
Artık sadece ABD için değil, kapitalist sistem artık bütün kısmi demokratik niteliklerinden arınarak, bir tür tek adamlar etrafında şekillenmiş yeni faşist iktidarlar eliyle sürdürülebildiği bir çürüme içinde. Müesses nizamın temsilcilerinin gözden düştüğü, büyük bir eşitsizlik içindeki insanların güvence arayışlarının faşist tek adam liderliklerinde karşılık bulabildiği bir siyaset ortamındayız... Trump’ın farklı kimlikleri dışlayan ve göçmenleri hedefe koyan “beyaz üstünlükçü” görüşleriye buna eşlik eden kadın ve eşcinsel düşmanlığı ile ezilmiş kesimlere bir kimlik kuvveti kazandırmasına benzer faşist hareketleri her yerde görüyoruz. Şimdi, Musk’ın muştuladığı (yeni) “yeni dünya düzeni” bu tek adamlıklar etrafında, siyasetin bir gösteriye dönüşerek demokrasinin bütün unsurlarıyla rafa kaldırıldığı ortamda kapitalist güç merkezleri arasındaki bir bilek güreşi olarak şekilleniyor.
YENİ FAŞİST YÜKSELİŞ
Ekim devriminin 107. yılını geride bıraktığımız bu günlerde, Rusya’nın başında olan Putin’e bakarak da dünyanın geldiği durumu görebiliriz. Seçimlerin ya da halkın iradesinin tüm geçerliliğinin ortadan kalktığı Rusya’da oligarklar üzerinden yükselen bir iktidarın tepesindeki Putin, şimdi Trump’ın yeni dünya düzeni çağrısının ucundaki bir başka tek adam olarak boy göstermeye hazırlanıyor. Ukrayna’da sürüp giden savaş dahil dünya yakın geleceğinin bu tek adamlar arasındaki ilişkiler içinde şekilleneceği bir dönemi yaşıyor.
Benzer bir durum Fransa’da yaşanıyor. Faşist Le Pen’in önderliğindeki Ulusal Birlik’in yükselişi bir yana, iktidarda kalmak için Le Pen’leşen Macron seçim sonuçlarını da hiçe sayarak iktidarını korumaya çalışıyor. Yeni Halk Cephesi’nin kazandığı iktidarı yok sayan Macron, şimdi Trump’ı dengeleyecek Avrupa’da bir güç odağı yaratmak üzere girişimlerine hız veriyor. Görülüyor ki yakın zamanda Fransa’dan Almanya’ya yükselen yeni faşist hareketlerin iktidarlarını görmek de hiç sürpriz olmayacak.
Trump şimdi her ne kadar “savaşları bitireceğim” diyerek bu yeni dünya düzenini müjdelese de şu an dünyanın üç ayrı ucunda (Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Çin) bizzat ABD tarafından kurgulanan savaş cepheleri tüm dünyayı esir almış durumda. Çin’de ticaret savaşının yanı sıra Tayvan üzerinden kurgulanmak istenen yeni bir Ukrayna savaşı, Doğu Avrupa’da Batının her gün daha fazla dahil olduğu askerî tahkimat, Ortadoğu’da Netanyahu’nun şımarıklıklarına açılan kredi ve İran’ı çevreleme projesi… Çürüyen sistem ayakta kalmak için tüm gezegeni yeni savaşlara, yeni yıkımlara hapsediyor.
“DOSTUM TRUMP”
Ülkemizdeki durum da hiç farklı değil elbette. ABD’nin Ortadoğu politikalarına bağlı olarak BOP Eş Başkanı olarak atanmış olan Erdoğan eliyle, Türkiye siyasal İslamcı bir tek adam rejimine dönüştürüldü.
Bugün de bütün bu tek adamlar arasında, kendine yer açarak bu iktidar sürdürülmeye çalışılıyor. “Dostum Trump” çıkışındaki, yakınlık ve mutluluk tam da bu yeni düzenin içinde kendine yer açma umudunun bir ifadesi olsa gerek.
Ülkemizde bu durum, dizginlerinden boşanmış bir zorbalıkla birlikte, şimdiye kadar gördüğümüz türlü hile ve şikelerle, bitmeyen yalan ve manipülasyonlarla devletin tüm baskı kuvvetleri ve imkânları seferber edilerek sürdürülüyor. Geldiğimiz noktada da şimdi Bahçeli’nin de açıkça ifade ettiği üzere –anayasayı ihlal ederek üçüncü kez oturulmuş koltuktan- ömür boyu kalkmamak üzere bir kez daha kirli bir oyun tezgâhlanıyor.
Neoliberal çağın yıkıntılarının liberal siyasetlerle çıkışsızlığa sürüklendiği tek adamların tek alternatife dönüştüğü bu çağda sol bir çıkışın inşası artık geniş halk kesimleri için bir zorunluluğa dönüşmüş durumda. Düzen muhalefetlerinin de eski düzenin savunusu eksenindeki bir restorasyon saplantısını da aşamadıkları ölçüde gösterinin bir aparatı olmanın dışında bir işlevi olamıyor.
KARTACA YIKILMALIDIR
Bir yönüyle karamsar görünse de tek adam diktatörlükleri kapitalist sömürü düzeninin yıkılmaya mahkûm olduğunun göstergesinden başka bir şey değil. Bir başka biçimde söylersek yeninin henüz doğmadığı bir ortamda, ölmeye yüz tutmuş eski bir zombi misali ortalıkta dolaşmaya devam ediyor.
Buna karşın toplumların düzene karşı tepkileri şimdi faşist manipülasyonların kırılımlarına da uğrayarak, yeni düzen arayışı doğrultusunda sürüp gidiyor. Sol alternatifler de farklı zamanlarda bu mücadele içerisinde kendisine yer buluyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda Fransa’da, İngiltere’de, Latin Amerika’da çeşitli biçimlerde gördüğümüz üzere, gözden düşen neoliberal merkez, solu bulduğu her fırsatta sistem içerisinde boğarak, faşist hareketlere alan açıyor. Kuşkusuz ki eşitlikten ve özgürlükten yana gelişen birikimlerin serpilip gelişerek gerçekten yeni bir düzenin kapısının aralanacağı bir noktaya geçiş de şimdi faşist iktidarlara karşı mücadele içinde, onları yenilgilere uğratarak mümkün olacak. Bu da Romalı senatör Marcus Porcius Cato’nun ünlü “Kartaca Yıkılmalıdır” sözünde ifadesini bulan bir hedefe kilitlenmiş, kalan her şeyden önce bunu öne alan teyakkuz halinin yaratılmasını gerektirir… Evet haklarımızı kazanmak için de sorunlarımızı çözmek için de Kartaca Yıkılmalıdır ve de başka yolu yoktur! Ülkemizde de dünyanın başka yerlerinde de…