Google Play Store
App Store

12 Eylül Çarşamba günü Resmi Gazeteyi açanlar Eğitim Bakanlığının kendi kendine darbe yaptığını, darbe geleneğinin ölmediğini gördüler. Eğitim Bakanlığı o gün Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Yönetmeliği ile Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği’ni bir darbede değiştirdi. Oysa bu iki yönetmeliğin ilki 2003’te ikincisi 2009’da Hüseyin Çelik tarafından öncekiler yürürlükten kaldırılarak tümüyle değiştirilmiş, daha sonra da defalarca üstünden geçilmişti! Öyle anlaşılıyor ki Ömer Dinçer, kadrosunu temizlediği Hüseyin Çelik’in mevzuatların altındaki imzasını da böylece hepten kaldırmak istiyor. Her iki değişiklik de Bakanlığın bir birimine işlerlik kazandırmak, çağdaş gelişmelere uyumunu sağlamak, Kurumu çocukların daha nitelikli bir eğitim almasını sağlayacak politikalara yöneltmek için değildi.

TTKB, EĞİTİM STRATEJİSİNİ HÜKÜMETLERİN PROGRAMINA GÖRE BELİRLEYECEK
Yeni Yönetmelikte rastladığımız önemli bir yenilik TTKB’nin hükümet eden siyasi partinin emrine verilmiş olması. Kurum, eğitim sistemini “Anayasa, kanunlar, kalkınma planları ve hükümet programları ile diğer mevzuat doğrultusunda belirlenen politika ve stratejilere uygun olarak yönetmek”le görevlendirilmiş. Buradaki “kalkınma planları ve hükümet programları”na dikkatinizi çekmek isterim. Kanunun “Bakanlığın bilimsel danışma ve karar organı” olarak tanımladığı Kurul, her hükümetle stratejisini değiştirecek! Ve biz de buna “bilimsel” kurul diyeceğiz! 

DERS KİTAPLARI SOKAKTA İNCELENECEK
Yönetmelik’le Kurumun program, ders kitabı hazırlama ve inceleme birimlerinden Öğretim Materyallerini Geliştirme, İnceleme Merkezi kaldırılıyor. Devlet ve özel sektör kitaplarının incelenmesinin Panel Sekretaryası adıyla oluşturulacak yeni bir oluşumda gerçekleştirileceği söyleniyor. Bu birimde oluşturulacak komisyonlara “panel”, görevlilerin her birine ise “panelist” adını uygun görmüşler. Panel, yani komisyon üyeleri ders kitaplarını bilgisayar ortamında ve kurum dışında inceleyeceklermiş. Bu konuyu bir dergi yazısına bırakıp saçmalık deyip geçeyim.
Komisyon ve panel, ikisi de Fransızca kökenli; Türk Dil Kurumu komisyonu “alt kurul”, paneli “açık oturum” olarak tanımlıyor, doğrusu bu. Bu yönetmeliği hazırlayanların komisyon yerine neden panel kullandıklarını tahmin ediyorum. TTKB’de komisyon denince akla hemen yayıncılardan alınan “komisyon” gelir. Yayıncılardan komisyon almanın önüne geçemeyince çareyi sözcük değiştirmede bulmuşlar. Ne de olsa sözcük değiştirmek Talim Terbiyenin huyu değiştirmekten kolay!

MEB “ETİK”TEN SÖZ EDİYOR!
Yönetmelikte Dinçer’in hele hele mevcut yapısıyla Talim Terbiyenin hiç mi hiç uyamayacağı bir sözleşmeden söz ediliyor. Eğitim materyallerini inceleyecek panelistlere, yayıncılarla çıkar ilişkisi içinde bulunmayacaklarını, bilgilerin gizliliğini koruyacaklarını taahhüt edecekleri  “etik ve yasal kurallara uyacaklarını beyan eden bir sözleşme” imzalatılacakmış. İlahi Ömer Dinçer! Ben kendilerine kaç kez duyurdum buradan, özel yayıncılara ders kitabı yazan, onlar adına çalışan kişiyi bırak komisyonu Talim Terbiyeye kurul üyesi olarak atadığını. O kişi hâlâ orada kurul üyesiyken “etik”ten nasıl söz edebiliyor anlamıyorum. Ben demiyorum, fakat bu yazıyı okuyanlar eminim ‘Kendisinde olmayanı başkasında neden arasın Bakan ki’ diyecektir.

DOKTORALI İNCELEYECEK, LİSANS MEZUNU KARAR VERECEK
Bu yönetmelikte de Kurumun organ ve birimlerine atanacakların eğitim düzeyi aşağıdan yukarıya gittikçe düşüyor. TTKB’nin en alt birimi sayılan komisyonlarda görev alacakların doktoralı, yüksek lisanslı olması isteniyor fakat en tepedeki kurula üye olmak için lisans mezunu olmak yeterli. Aradığın zaman bulunmalı, ne de olsa politik görev diye düşünülmüş. Ya da talimatla atılacak imza için eğitim gerekmez.

Dershane kavgasında Cemaatin üstünlüğü


Başbakan, dershanelere garabet adını taktığı Haziran 2008’den bu yana iki çıkış daha yaptı. Geçtiğimiz Mart ayında Seul’e giderken “ya liseye dönecekler ya da kapanacaklar” demişti. Geçenlerde yine bu konuya girerek "Dershanecilik olayını kaldıracağız. Bundan kim gücenirse gücensin kusura bakmasınlar(Erdoğan bu ifadeyi yakınlarına da dokunacak bir iş yapacağı zaman kullanır). Bu benim halkımın vatandaşımın ortak talebidir. Eğitim öğretime hizmet verecekseniz, okullaşın, okullar kurun." dedi. Dikkat ettim, son iki açıklamasında dershanelerin okullaşmasından söz ediyor. Oysa ilk çıkışında dershanelerden okul üretmek gibi bir önerisi yoktu.
Anlaşılıyor ki Başbakan, dershanelerin okullaşmasını, MEB’in öğrenci, maliyenin nakit transferini Cemaatten gelen tepkiye karşılık ödün olarak geliştirmiş. Fakat Zaman yazarlarının direnişine bakılırsa Cemaat, “Sizden hizmet alımı yapalım ve sizin sınıflarınızı öğrencilerimizle biz dolduralım. Bedeli neyse biz verelim. Sizi açıkta bırakacak değiliz."e varan ödünden tatmin olmuşa benzemiyor. Cemaat, Zaman aracılığı ile (son bir haftada çok sert yazılar çıktı) iş alanını korumaya çalışıyor; belki de yeni ödünler istiyor; bu da bize, Başbakanla Cemaat arasındaki atışma gibi yansıyor.
Ben bu tartışmada tarafların arasına girilmesinden yana değilim. Hangisi galip gelirse gelsin, atların tepişmesi misalindeki gibi yine olan yoksul, güçsüz, ezilen ailelerin çocuklarına olacak. Biz, dershanelerle uğraşma yerine, dershaneleri üreten nedenlerin kaldırılması mücadelesine devam edelim.

Her öğretmen bir medya olsa
15 Eylül’de Sıhhiye meydanını dolduran öğretmenler, diğerleri neyse, Radikal’in kendilerini görmemiş olmasına oldukça alınmışlar. Milliyet’in “50’sindeki Erkekleri Keşfe çıktı” kadın haberine sürmanşetinde yer bulup, 50’sinde ülkenin 50 yıl sonrasını inşa etmek için haykıran 30 bin kişiyi görmemesi de bir yere not edilmeli. Bir kısım medya görmezden gelse de mesajın asıl sahiplerine ulaşmış olduğunu düşünüyorum. Madem öğretmenlerin asıl muhatabı halk, o halde Eğitim Sen’li öğretmenler medyanın o kesimine inat Sıhhiye meydanında dile getirdikleri  “Laik, bilimsel, demokratik, kamusal, parasız, anadilinde, nitelikli eğitim-kardeşçe yaşam” arzularını okullarında pratiğe dönüştürsünler. Yani her öğretmen kendisi bir medya olsun.
Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi öğretmenler, sistemin uyumlu parçaları olma yerine çelişkilerini ortaya çıkarmalıdırlar. İş alanlarını değiştirmeden sistemin değişime zorlanamayacağını bilmek gerek. Okulun bahçesine çıkıp slogan atın demiyorum öğretmenlere: Sözüne, bilgisine güvenilir biri olmak yeterli öğretmen için. İşte o zaman fen (biyoloji, kimya, fizik), sosyal (tarih, coğrafya vb.), matematik, Türkçe (edebiyat ve dil dersleri) ve diğer derslerde öğrencilerin edindiği bilgilerin Kuran Hıfzı, Peygamberin Hayatı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde ezberletilen dogmalarla kuşkulu hale getirilmesini engellenmiş olur. Bu da az bir şey değil; Eğitim Sen’in sloganlaştırdığı ilkelerin yarısı (laik, bilimsel, demokratik) demek.