Google Play Store
App Store

Bir ekonomik mücadele olarak tüketim boykotu, belirli bir sermayedara ait metaların tüketiminin topluca reddedilmesi ve böylece talebin düşürülmesiyle beraber sermayenin yeniden üretiminin sekteye uğratılmasıdır.

Tüketim boykotu başarılı olabilir mi?
Görsel yapay zekâyla üretilmiştir.

Önder KULAK - Kurtul GÜLENÇ

Tüketim boykotu, toplumsal hoşnutsuzluğun yüksek olduğu ülkelerde, bir süredir en sık tartışılan eylem biçimlerinden biri. Tartışmalarda ise hemen herkesin aklında, tüketim boykotunun başarılı olup olamayacağı sorusu var. Tarihsel örneklere bakıldığında, disiplinle uygulanıp başarı kazanan pek çok tüketim boykotundan bahsetmek mümkün. Hatta bunlardan kimileri, otoriter ve faşist iktidarlar karşısında yıkıcı birer araca dahi dönüşmüştür.

DOĞRUDAN BOYKOT

Başlı başına bir ekonomik mücadele fiili olarak tüketim boykotu, belirli bir sermayedara ait metaların tüketiminin halk tepkisi dolayısıyla topluca reddedilmesi ve böylece talebin düşürülmesiyle beraber sermayenin yeniden üretiminin sekteye uğratılmasıdır. Bu fiil karşısında sermayedarın boykota konu olan nedenleri ortadan kaldırması ve boykotu örgütleyen öznelerle sessiz de olsa bir anlaşmaya varması beklenir. Aksi takdirde ya boykot yıkıcı olur, azalan taleple üretim durur ve üretime koşulan sermaye zarara uğrar ya da sermayedar boykotu aşmayı sağlayan başka yollar bulur ve boykot başarısız olur.

Tarihte halkın sahiplendiği birçok başarılı boykot örneği sayılabilir. Bunlardan Apartheid sermayesine yönelik ANC ve SACP’ın çağırısıyla örgütlenen ve özellikle 1980’li yılların ikinci yarısında etkili olan tüketim boykotu, Güney Afrika ekonomisi üzerindeki görece yıkıcılığı düşünüldüğünde, son derece önemli bir örnektir.1 Boykot, halkın büyük kesiminin ırkçı burjuva kesimine ait metaları tüketmeyi reddetmesi ve ihtiyaçlarını küçük üreticiler, tüketim kooperatifleri ve dayanışma ağlarından karşılaması sayesinde dikkate değer bir başarı sağladı. Başarılı olan boykot, daha sonra yabancı sermayenin ülkeden çekilmesi konusunda dünya halklarının desteğini de pekiştirmiş ve bu destek GM, Ford ve IBM gibi onlarca markanın ülkeyi terk etmesinde etkili olmuştur.

GREV BAĞLANTILI BOYKOT

İşçiler grev ilan edip üretimi bıraktıklarında, ilgili ürün veya hizmet üretilmediğinden değişim sürecine de aktarılamaz. Böylece meta namevcut olduğu sürece, giderlerini karşılamayı sürdüren sermaye zarar etmeye başlar. Bu noktada sermayedarın işçilere karşı alacağı önlemler arasında, ekonomik açıdan lokavttan grev kırıcılığına ve siyasal açıdan grev erteleme kararından kolluk kuvvetleri saldırısına kadar pek çok koşul bulunur. Bunlardan hangilerine ne ölçüde başvurulabileceği mevcut ve potansiyel işçi sınıfı örgütlülüğü ve mücadelesinin ivmesine doğrudan bağlıdır. Harvey tam burada, sermayedara karşı bir hamle olarak tüketim boykotunun da dikkate alınabilecek bir eylem olduğunu anımsatır.2

Belirtildiği üzere, işçilerin greviyle birlikte üretimin konusu olan metanın arzı da kesilir. Ne var ki meta ürün formundaysa, marketlerden/mağazalardan üretim depolarına kadar belirli bir nicelik satıştaki varlığını korumayı sürdürür. Hatta ürün talebi yüksek bir ürünse, arzın düşmesinden ötürü fiyatlarda kısa süreli bir artış dahi yaşanabilir. Burada grev, eğer bir tüketim boykotuyla örtüşebilirse, karşılıklı olarak hem grevin hem de boykotun başarı şansı artar. Metaya ilişkin talebin durmasıyla, üretilse dahi tüketilmeyecek bir meta söz konusudur çünkü. Böylece sermayenin yeniden üretimi adeta felce uğrar. Sermayedar zamana karşı bir yarışa girmek zorunda kalır.

Güney Afrika’daki tüketim boykotu birçok grevle örtüşmüş ve böylece hem grevlerin hem de boykotların başarı oranı artmıştır. Ayrıca işçi sınıfı ve halkın diğer kesimlerinin ortak çıkarlar etrafında bir araya geldiği yeni olanaklar doğmuştur.

TÜKETİM KOOPERATİFLERİ

Boykotların uzun süreli olması halkın ihtiyaçlarını karşılamadaki alternatiflere de bağlıdır. Neticede meta üretiminin büyük kısmı “sermayedarlar” elindedir ve bir sermayedardan bir başkasına yönelmek nihai bir çözüm değildir. Bu nedenle özellikle büyük boykotlar sırasında başvurulan tüketim kooperatifleri burada daha kalıcı bir çözüm olarak ortaya çıkar. Böylesi kooperatifler siyasi parti ve sendikalar gibi emek merkezli kurumlarca kurulup yönetilerek, (varsa) işçilerin ortak mülkiyetindeki fabrikalardan ve üretim kooperatifleri ya da kırda ve kentte küçük üreticilerden doğrudan aldıkları ürünleri, kar amacı gütmeden halka ulaştırmayı amaçlarlar. Halka ihtiyaç duyduğu tüketim metalarını ucuz ve kaliteli biçimde ulaştırırken, işçi sınıfı ve alt ara sınıfları ortak çıkarlar etrafında bir araya getirirler.

Güney Afrika örneğinde, boykotla koşut olarak pek çok tüketim kooperatifinin kurulduğuna rastlanır. Bu kooperatifleri ANC ama daha çok da SACP ve etkisi altındaki sendika konfederasyonu COSATU örgütlemiştir.

Kaynaklara göre kooperatiflerin ilk işi, üyelerinden topladıkları küçük katkılarla ortak bir bütçe oluşturmaktı. Bu bütçeyle kırda ve kentte küçük üreticilerden doğrudan ürün tedariği gerçekleştirdiler. ANC, SACP ve COSATU, bu sırada arka planda kooperatiflerin lojistiğini destekliyordu. Kooperatiflerde un, şeker, meyve, sebze gibi temel gıdalardan giyecek ve yakacak gibi farklı ihtiyaçlara değin ürünler bulunuyordu. Kooperatiflerin işleyişten ürün seçimine kadar tüm yönetimi, üye ve çalışanlarının doğrudan katılımıyla gerçekleşiyordu. Bütün bütçe akışı şeffaf biçimde halka açık bir noktada paylaşılmaktaydı.

Güney Afrika örneğinin de gösterdiği üzere, bir boykotun doğru örgütlendiğinde ve yönetildiğinde, bırakalım başarılı olmayı, tüketim kooperatifleri gibi uzun süreli ve daha kalıcı çözümlere dahi kapı aralayabileceği aşikardır.

1 Bkz. J. N. Wilhelm de Jager, “Political Consumerism in the South African and British Anti-Apartheid Movements”, Political Consumerism içinde, OUP, 2019, ss. 58-63.

2 David Harvey, Marx, Capital, and the Madness of Economic Reason, OUP, 2018, s. 76.