Az sayıdaki insanın refahı, çoğunluğun refah ihtimalini ortadan kaldırdığı gibi “büyüme” politikaları ve “tüketimciliğin demir kafesi”ndeki hapisliğimiz ahlakı, dürüstlüğü ve kamusal değerleri öteliyor. Dolayısıyla sistem yalnızca kendisini değil, nefes alabileceğimiz alanları da yiyip bitiriyor.

Tüketimciliğin demir kafesinden çıkış yolu

Ali Bulunmaz

Philip Roscoe’nin deyişiyle kapitalizm, özellikle de neolibeal kapitalist sistem, “bireysel ahlaksızlığın toplumsal değere, kişisel çıkarın ortak faydaya dönüştürüldüğü bir dünya yarattı.” Performans, verimlilik, kazanç ve tüketim ise bu dünyanın ve sistemin alametifarikası haline geldi.

İktisadi insan (Homo Economicus) daha çok kazanmaya, tüketmeye ve sistemin büyüme propagandasına inanmaya zorlandı. Peter Fleming’e göre bu durum “sapkın küreselleşme”nin bir yansıması. John Ralston Saul ise söz konusu işleyişe “çarmıh ekonomisi” diyor. 

Tüketimini sürdürmek için daha fazla çalışan ve Zygmunt Bauman’ın “borçlu nesil” dediği insanların ağırlıkta olduğu büyüme soslu ekonominin mağdurları, “yeteri kadarsa çoktur” anlayışından hızla uzaklaştırılıp “daha fazlası hep azdır” önermesine koşullandırıldı; bu sayede borçları arttı, eşitsizliğe mahkûm edildi ve ekonomik krizlerin yumuşak karnına dönüştü. Başka bir deyişle küreselleşme destekli “post-demokrasi”nin özne gibi görünen nesnesi haline geldiler. Fakat artık kapitalist sistem ve onun büyüme anlayışıyla inşa ettiği binada gözle görülür çatlaklar ve hasarlar oluşmaya başladı. 

Büyüme söylemi ve eylemi yüzünden yoksulların sayısı artıp eşitsizlikler derinleştikçe, sosyal parçalanmalar ve ekolojik krizler meydana geldikçe “daha fazlası değil, daha farklısı” diyenlerin sesi gürleşti. 

Ekonomi-ekoloji ilişkisi ve sürdürülebilir kalkınma üzerine uzmanlaşan Tim Jackson da kapitalizme ve büyüme söylemine şüpheyle yaklaşan isimlerden biri. Kaleme aldığı Büyüme Sonrası’nda, kapitalizme alternatifler yaratma gerekliliğinden bahsediyor. Daha çok kazanmayı, tüketmeyi, kâr elde etmeyi ve iktidar hırsını her şeyin önüne koyma anlayışının dışına çıkma yollarını tartışırken şimdilerde içinde bulunduğumuz durumu da anlatıyor. 

Tarihten ders çıkrma çağrısı 

Gezegendeki yoksullar zenginlerden çok daha fazla. Doğal kaynaklar hızla azalıyor, ekolojik krizler derinleşiyor, ekonomik krizler daha fazla insanın canını yakıyor. Jackson’a göre ilerleme ve büyüme eksenli ekonomik ve sosyal politikalar nedeniyle bu noktaya geldik. Artık “Kapitalizmden sonra yaşam nasıl olacak?” hayati bir soru. Yazar da bu soru ve ona aradığı yanıtlarla şekillendirdiği kitabında herkesi “tarihten ders çıkarmaya” davet edip bir istikamet gösteriyor: “Değişimin orta yerinde bile büyümeye saplanıp kalmış haldeyiz. Büyüme Sonrası, bu saplantı sona erdiğinde olabilecek şeyler hakkında bir düşünme şekli. Bizi toplumsal ilerlemenin yeni hudutlarını keşfetmeye davet ediyor. Haritası çıkarılmamış toprakların olduğu bir yöne, bolluğun dolarlarla ölçülmediği ve tatminin amansızca maddi servet biriktirerek elde edilmediği keşfedilmemiş topraklara işaret ediyor.” 

Kapitalizmin “büyüme” şiarının, yarattığı krizleri büyüttüğünü kabul ettiğimizde daha kolay yol alabileceğiz. Jackson, “büyüme miti” derken buna atıf yapıyor; “ilerleme” ve “ekonomik patlama” gibi söylem ve eylemlerin doğurduğu “bolluk” yeryüzünü yaşanmaz hale getiriyor. Üretme, tüketme ve fırsatçılık gezegeni örseliyor, eşitsizlikleri keskinleştiriyor. Az sayıdaki insanın refahı, çoğunluğun refah ihtimalini ortadan kaldırdığı gibi “büyüme” politikaları ve “tüketimciliğin demir kafesi”ndeki hapisliğimiz ahlakı, dürüstlüğü ve kamusal değerleri öteliyor. Dolayısıyla sistem yalnızca kendisini değil, nefes alabileceğimiz alanları da yiyip bitiriyor. Böylece büyüme mitiyle allanıp pullanan kapitalizme güven ve inanç da azalıyor. Söz konusu güvensizliği engellemek ve krizlerin üstesinden gelmek için uygulanan “büyümeyi geri getirme politikaları” ise Jackson’ın deyişiyle problemi derinleştiriyor; “kapitalizmin çöküşü, onun büyüme saplantısının sonucudur” gibi bir gerçeği hatırlatıyor. Diğer bir ifadeyle mit çöküyor, kapitalizme dair umutsuzluk ve anlamsızlık baş gösterince sisteme bel bağlayan kitlenin esenliği sarsılıyor. 

Peki, bu noktada Jackson’ın “kapitalizm sonrası yaşam” dediği şey ne? İlk olarak kapitalizmin inkârının tersine çevrilerek kaynakların, finansal istikrarın ve iştahın sınırlarını hatırlatıyor yazar.

Jackson’ın kapitalizm balonuna dair gündeme getirdiği ikinci şey, refahın mutluluğu artırdığı inancı. Yazar, yüksek gelirin kişiyi ve kitleleri mutlu kılmadığını, hem tecrübelerinden hareketle hem de filozofların görüşlerini anımsatarak ortaya koyarken bir soruya yanıt arıyor: “Ekonomik büyümenin hedefi, hayatı geliştirmek ve mutluluğu artırmaksa neden zengin ülkeler her zaman yoksullardan daha mutlu oluyor?” 

Jackson, kapitalizmle zenginleşenleri aşırı beslenenlere, sistemin yoksullaştırdıklarını ise eksik beslenenlere benzetiyor. Kapitalizm sonrasının ise dengeli beslenmeyi getireceğini düşünüyor. Başka bir deyişle kaostan bir düzen çıkarma ihtimaline atıf yapıyor: “Dünyanın en muhtemel hali kaos durumudur. Fakat bu kaos içinden, düzenin en ihtimal dışı, en olağanüstü ve en güzel türleri çıkabiliyor. İnsan türünün karmaşıklığı. Sağlığımızın dayandığı o ince denge. Muazzam yaratıcı potansiyelimiz ve insani duyguların en yoğun, en güzelleriyle karşılaşmaya yatkınlığımız.” 

"Sistem hatalarından oluşan katalog"u rafa kaldırmak

Jackson’a göre ekonomistler iyi birer hikâye anlatıcısı. Büyüme mitini dilden dile yayan bu “hikâyeciler”, taktığı kapitalizm gözlükleriyle dünyaya bakarken toplumsal eşitsizlikleri artırdı, çalışma koşullarını kötüleştirdi, büyük göçleri tetikledi ve doğa talanını en üst seviyeye taşıdı. Hikâyeyi tersine çevirecek olansa yazarın deyişiyle uç noktalara savrulmamızı engelleyecek, rekabete değil işbirliğine ve dayanışmaya öncelik vermemizi sağlayacak erdem. Bu, aynı zamanda hiperaktif tüketiciliği, alışveriş bağımlılığını, modern toplumun olmazsa olmazı stresi, sıradan insandan alıp hissedarların cebini dolduran sakat sistemin yarattığı şiddeti ve trajik ruh halini tedavi etme imkânı sunuyor. 

Jackson, “sistem hatalarından oluşan bir katalog” dediği, insanların dengesini altüst eden ve yeryüzünü harabeye çeviren kapitalizmden sonra dünyaya, ilk ve önemli adım için bir öneri getiriyor: “Büyüme sonrasına ait bir ekonominin temellerini geliştirmek, bizden birikimin gücüyle toplum ve gezegene verilen devasa zararlar hakkında yakınmaktan fazlasını yapmamızı gerektirir. Nasıl kapitalizmin boyunduruğu altında insana ait çabaların kötülenip çarpıtılmasını sağlayan dinamiği açığa çıkarmamız gerekiyorsa, üzerinde farklı türde bir ekonominin inşa edilebileceği bir değer dönüşümüne varmadan önce, sermayenin kendi aygıtlarını daha derinlemesine irdelememiz de gereklidir.”

Jackson, bahsettiği ihtiyatın ise geleceğe bağlılık temelli yatırımla ve bilgece davranma becerisiyle hayata geçirilebileceğini hatırlatıyor. Dolayısıyla kapitalizmin gölgede bıraktığı ya da görmezden geldiği bir anlayışa dikkat çekerek unutturulan bir yaşamı anımsatıp mevcut sistemden sonraki adımları sıralıyor.