Google Play Store
App Store

Trump mermiden kaçmış, Biden adaylıktan çekilmiş, Kamala yerine gelmiş. Oy bakalım oyalar mı?

Köpekler ölsün denilmiş, insanlar isyan etmiş... Türkiye merhametini bulacak mı?

Soylu bıyık bırakmış, Akşener kırmızıya boyatmış… Bakalım saçlar çıkacak mı?

Varlık barışı, imar affı derken, paralar aklandı, çökenler çöktü, depremlerde onbinler toprak altında kaldı, suçlular suçsuz çıktı, olan ölene oldu. İşte hayatımız.

Yaşamanın hayatta kalmak olduğu bir ülkeden iyi günler dilerim. Gününüz artık nasıl iyi geçecek bilemiyorum. Belki bir top dondurma alabilirsiniz evladınıza, belki yolda yürürken elektriğe kapılıp ölürsünüz, belki bir mafya hesaplaşmasının arasında kalırsınız, belki bir cemaat evinde başınıza bir şeyler gelir… Belki de işleriniz iyi gider. Cinayet işler, salınır; içeri alınır sonra bırakılır; adam döver elinizi kolunuzu sallayarak dolaşırsınız. Belki çakarlı araçlarla yollarda gazlarken havaya sıkarsınız, belki tanesi bin liraya lahmacun yanında konyak içersiniz, belki lüks arabanızda kertenkele müzikleri dinlerken stori atarsınız, belki bir güzellik yapıp güzellik salonunda kara para aklarsınız. Sonuçta burası fırsatlar ve fırsatçılar ülkesi Türkiye. Bizim iki günümüz Finlandiya’nın bir yıllık gündeminden daha yoğun.

∗∗∗

Haliyle böyle bir ülkede çocukluktan itibaren yetişen birim vatandaş da bir noktada ülkenin gündeminin radyasyonunu yedikçe acayipleşmeye başlıyor. Bir zamanlar öyle ya da böyle uygulanan kanunlar, hukuk, adalet, giderek yerini hukuksuzluk, adaletsizlik ve “adamına göre muameleye” yerini bırakınca, haliyle vatandaşı da böyle bir ülkede hayatta kalabilmek için artık hayatını “kuralına” göre oynamaya başlıyor. Kuralların olmadığı, saçma sapan bir hayatın sizi beklediği, her günün bir öncekinden daha da karanlık ve zor geçtiği bir yerde, giderek karanlıklaşan bir tünelde, çıkıştan günden güne uzaklaşırken tünelin mağaraya, mağaranın da mezara dönüştüğü bir hayat döngüsü içine giriyoruz ister istemez.

İstemiyoruz, kabul etmiyoruz ama bir yandan da tamamen bezmiş, korkmuş ve ürkmüş durumdayız. Gösteri ve protesto hakkının kriminalize edildiği, üç öğrencinin yan yana gelmesinin “olay” sayıldığı, bir yerde basın açıklaması yapan vatandaşların iki katı güvenlik görevlisinin görevlendirildiği, beğenilmeyenin, istenilmeyenin hemen yasaklandığı, kapkaranlık bir tünel. Tünelin sonundaki ışık ise pamuk beyazı…

Zamanında da ifade edildiği gibi: Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir…

∗∗∗

Tabii tam durumumuzu tanımlayan bu satırlar bir yana, idarecilerimize kameralarımızı uzatsak, onlara göre tüm dünya bizi kıskanıyor, dünya yalan söylüyor ve daha mutlu olamayız… Cambaz ipte oynamaya devam ediyor, hokkabaz şapkasından bir tavşan daha çıkarıyor. İşaret edilen yere değil, yıllardır parmağa bakıyoruz. Baka baka hipermetrop olduk, şaşı olduk.

Eski bir arkadaşımın da dediği gibi: “En azından hayattayız, bu da bir şey abi.”

Ne olursa olsun, yaşamaya mecburuz. Güzel günler göreceğiz, belki yarın belki yarından da yakın. İnsanlık kazanacak, sevgi kazanacak, hayat kazanacak. O gün geldiğinde güneşe doğru süreceğiz güneş yağlarımızı. Şimdi bir kutusu 700 lira olmuş, hayatta alınmaz. Günü geldiğinde alırız artık.