Türban ve taksimetre
Geçen gün Radikal gazetesi yazarı Hakkı Devrim saymış. Aynı gün, tam 70 köşe yazarı "türban" konusunda yazmış...
Geçen gün Radikal gazetesi yazarı Hakkı Devrim saymış. Aynı gün, tam 70 köşe yazarı "türban" konusunda yazmış. Ben de, tam bu nedenle, "ben yazsam ne olur yazmasam ne olur?" diye düşünüyordum. Ama dostlarım, arkadaşlarım, "sen de yaz" diye "mahalle baskısı" yapıyorlar.
Doğrusu ne yazacağımı da iyi bilmiyorum. Bir yandan, "masumiyetlerine" şiddetle inanmak istediğim genç kızlar, bir yandan şu "baş örtmeyi" Cumhuriyet rejimi ile "hesaplaşma" olarak gören "dinci eylemciler." En iyisi size birkaç olay anlatayım.
Üniversitelerde türbanın serbest olduğu zamanlarda, K.Maraş'ta oturan halamın oğlu, kızını A.Ü Eğitim Fakültesi'ne kaydolmaya getirdi. Akşam vakti kapıdan içeriye, halamın oğlu ve eşi ile birlikte, kızıl saçları beline kadar inen, ufak-tefek, yeşil gözlü, dünya güzeli bir "Türkmen kızı" girdi. Bayıldım saçlarına, övgüler dizdim.
Çocuk fakülteye başladı. Yurtta kalıyordu. Hafta sonları ablamın Bahçelievler'deki evine "evci" çıkıyordu. Bir süre sonra ablam beni arayıp "Uğur, bu kız türban takmaya başladı. Bize gelirken köşeye kadar türbanla geliyor, orada çıkarıp eve öyle giriyor" dedi.
Hemen babasını aradım. "Sen mi kapattırıyorsun?" dedim. "Yok vallahi Uğur; okuldaki Maraş'lı erkek öğrenciler baskı yapıyorlarmış; ondan takıyor" dedi. Neyse yargı kararları çıktı; Yeğenimin kırmızı bir şelaleye benzer saçları özgürlüğüne kavuştu. Okulu bitirdi. Bir sınıf arkadaşı ile evlendi. Şimdi Anadolu'da öğretmenlik yapıyor.
Tabii ki bir üniversite öğrencisinin kılığına-kıyafetine, saçına-sakalına karışılması ağırıma gidiyor. Ama sevgili sınıf arkadaşım Prof. Dr. Rengin Erdal'ın, Samsun'da Hemşirelik Yüksek Okulu yöneticisi iken anlattıkları da hiç aklımdan çıkmıyor: "Hemşirelik öğrencisi, steteskopu (doktorların dinleme aleti) türbanın üzerinden kulaklarına takıyor; hastanın tansiyonunu öyle ölçüyor. Böyle tansiyon ölçülemez; dinleme aletini kulağına yerleştirmelisin, diyorum", "dini inancım böyle gerektiriyor" diye yanıtlıyor."
Şimdi ne yapacaksınız? Ben hocası olsam o öğrenciyi asla mezun etmem. 0 çocuk bu mesleği yapmak istemiyor demektir. Tıpkı "ben erkek hastaya bakmam" diyen türbanlı doktorlar gibi.
Kızlarımızı, sırf kendilerinin siyasal çıkarları uğruna, seviyesiz bir oyunun piyonları haline getiren "erkek milletine" lanet olsun. Bu oyunun sonu nereye varır bilmiyorum. Ama toplumumuzu, türban yasağı kalksa da kalkmasa da, tatsız günlerin, gergin zamanların, tedirgin beklentilerin beklediğine eminim.
12 Eylül öncesinde, taksi şoförleri ile yolcular arasında, fiyat meselesinden kaynaklanan gerilimler had safhadaydı. Gazetelerin üçüncü sayfaları, şoför-yolcu vukuatları ile doluydu.
12 Eylül sonrasında, üstat Aziz Nesin bir konuşmasında: "Bazen bu 12 Eylül darbesi hiç iyi bir şey getirmedi mi diye düşünüyorum. Getirdi tabii; taksilere taksimetre koydular. Ama taksimetre koymak için de ihtilal yapılmaz ki kardeşim" demişti.
Şimdi ben de bu "türban" meselesi çözülsün istiyorum. Ama hem yeğenimin, kıpkırmızı, dalgalı, gümrah saçlarına kıyılmasın, hem de darbe-marbe olmasın istiyorum. Hem, "bir türban için ihtilal olur mu kardeşim?"