Adıyaman’da, önce apartman olarak tasarlanan fakat on yıl boyunca yarım kaldığı için yağmur, kar gibi dış etkenlerden zarar gören inşaat 2001 yılında tamamlanmış. Bu süreçte binanın kullanımına yönelik plan da değiştirilmiş ve beş katlı apartman yedi katlı İsias Otel’e dönüştürülmüş. 6 Şubat’daki depremde yıkıldı. Voleybol turnuvası için Adıyaman’da bulunan Mağusa Maarif Koleji ortaokul öğrencilerini enkazdan çıkartmak için Kıbrıs’tan gelen arama kurtarma ekipleri “adeta beton konulmamış kum yığını” ile karşılaştı. Betonun kalitesizliği, işçiliğin kötü oluşu, kolon ve kirişlerdeki demir azlığı…

Özetle binanın çürüklüğü apaçık ortadaydı. Yıkılıp da onlarca çocuğa, insana mezar olana kadar yetkililerin onay ve izniyle hizmet vermeye devam etmişti. Otelin sahipleri Fatih, Ahmet ve Efe Bozkurt’un AKP ile siyasi bağlantıları biliniyor. Tutuklandılar. Ancak soruşturma dosyasına getirilen ‘gizlilik’ kararı, çocuklarının ölümünden sorumlu herkesin yargılanmasını isteyen Kıbrıslı Türkleri isyan ettirdi. Tepkiler üzerine açıklama yapan Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı, İsias Otel dahil hiçbir dosyada gizlilik kararının olmadığını söyledi. Kamu yönetiminde hesap verebilirlik ilkesini ortadan kaldıran AKP iktidarının toplumun sabrını test eden yöntemlerine karşı açık bir sınır mücadelesi sürüp gidiyor yıllardır. Maalesef ki, Türkiye’deki siyasi tercihlerden doğrudan etkilenen Kıbrıs Türkleri de, Türkiye halkı kadar bu kavganın bir parçası.

***

Dünyaya, Kıbrıs Türk tarafının bağımsız bir ülke olarak kabul edilmesi gerektiğini tekrar edip duran, ancak ada halkının iradesini, demokratik sürece bizzat dahil olarak baltalayan AKP iktidarının atanmış bakanlarla halktan kopuk yönetme biçimi Kıbrıs’a da sirayet etmişe benziyor. Seçimlere katılmadan KKTC Dışişleri Bakanı olarak atanan Tahsin Ertuğruloğlu, deprem sonrasında Kıbrıs’ın güneyinden gelen yardım teklifini Rumların ‘siyasi manipülasyonu’ diyerek reddetmekle suçlandı. İnsani yardımı geri çevirme sebebi olarak yaptığı açıklama ise, Erdoğan siyasetinin aynı toprak üzerinde yaşayan insanları ayrıştırma yönteminin adadaki bir benzerinden ibaret olduğunu ortaya koydu. Dünyanın yardıma koştuğu, içeride ve dışarıda toplumları birbirine yakınlaştıran güçlü bir dayanışma hattının kurulduğu deprem sonrası Ertuğruloğlu’nun tek görebildiği şey, elimdir ki akla ve vicdana aykırı bir ‘sinsilik ve düşmanlıktı.’ Tavrını eleştirenleri “ülkeyi Rum’a peşkeş çekmekle” suçladı. Yetmedi. İtirazları ‘yok hükmünde’ ilan etti. Depremde, çürük otelin altında kalıp ölen çocuklarının hesabını soran Kıbrıs halkına ülkenin kapısını gösterdi. ‘Ana vatanından’ tanıdık gelen partizanlık ve sorumsuzluk refleksiyle hareket etti. Baktı ki, Türkiye’de kurumların çürümüşlüğüne “nerde bu devlet, nerde bu Kızılay” diye isyan edenlere “terbiyesiz, ahlaksız, adi” diye hakaret edilip, isimleri not alınıyor, ben de Kıbrıs’ta kapıyı gösteririm herkese, ne olacak diye düşünmüş olmalı!?

***

Şöyle olacak; ne on binlerce insanını kaybeden Türkiye halkı, ne de çocukları ölen Kıbrıs halkı vazgeçecek hesap sormaktan. Tıpkı yapanlar kadar, kaçak katlı, kesik kolonlu, eksik malzemeli binaları affedip yasal hale getirenlerin de ensesinde olacaklar. Olacağız. Deprem, hayatımızda nelerin çürümüş olduğunu çok ağır, çok acılı bir yerden gösterdi. Külliyelerin, sarayların içine sokuşturulmaya çalışılan ‘büyük devlet’ anlatıları sapır sapır döküldü. İktidarın, halkın parasıyla halka şov yaparak ‘işte devletin şefkatli eli’ diye topladığı milyarlarca lira, insanların emekli maaşından, öğrenci harçlığından, hayvanının yeminden keserek gönderdiği üç beş liranın samimiyetini gölgeleyemedi işte. Toplum kendi yarasını kendi sarabilmek için olağanüstü bir çaba gösterdi. Halka hizmet etmekle yükümlü kurumların nasıl da birer boş tabelaya dönüştürülmüş olduğuyla ilgili yaşadığımız sert yüzleşme geleceği inşa etmek konusunda önemli bir yol gösterici olacak. Halkı kendiyle baş başa kaldığı bir felaketin; otoriteye teslim ettiği gücünü, gerektiği yerde geri alabileceğine dair umuda dönüşme ihtimalini gözden kaçırmayalım. Büyük ve güçlü devlet, ortak bir gelecek için beraber yürümeye kararlı insanlar tarafından inşa edilebilir. Bize, biz gerek.