Türkiye için daha beteri olamaz

Seçime 50 gün kaldı. Neredeyse AKP Genel Merkezi’nin camına “İttifak ortağı aranıyor” diye ilan asılacakken Cumhur İttifakı’na bir parti daha katıldı. Pazartesi günü Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkanı Fatih Erbakan seçimlere “müstakil” şekilde gireceklerini ve Cumhurbaşkanlığı yarışında kendisinin aday olacağını duyurmuştu. Ancak ittifak protokollerinin YSK’ye teslim edileceği son gün durum bir anda değişti. YRP dün seçime Cumhur İttifakı’yla katılma kararı aldı. Daha önce Erdoğan’a oy vereceğini ilan eden Hüdapar da AKP listelerinden seçime gireceğini açıkladı. Çok muhtemel ki iktidar blokunun can havliyle müttefik aradığını gören YRP ve Hüdapar, müzakere masasında mütevazı seçmen bagajlarına oranla hayli fazla kazanım elde ettiler.

Erdoğan hem kısıtlı oy potansiyelini maksimize etmek hem de MHP’ye karşı ittifakın muhafazakâr damarını bir nebze daha belirginleştirmek için YRP’yi ve Hüdapar’ı yanında istedi. F. Erbakan, henüz birkaç gün önce parti teşkilatlarının yüzde 60’ının seçimlere bağımsız katılmaktan yana olduğunu dile getirmişti. YRP, AKP’den uzaklaşan ama Saadet Partisi’ne de CHP ile yakın olmasından dolayı soğuk yaklaşan muhafazakâr seçmenin “ideal adresi” olabilirdi. Ancak parti yönetimi bunun yerine iktidarın safında yer almayı tercih etti. Bakalım YRP’nin tabanı ve teşkilatları bu manevraya uyum sağlayıp tam kapasiteyle Cumhur İttifakı için seferber olabilecek mi. Yoksa Saadet Partisi’ndeki kamplaşmadan doğan YRP’yi yeni bir yol ayrımı mı bekliyor? Geçen yılın temmuz ayında “Biz Yeniden Refah Partisi olarak kasa başındakilerle masa başındakilerin oyunlarını bozacağız” diyen Fatih Erbakan, gelinen noktada hangi oyunu bozduğunu açıklarsa hem kendi partisini hem de kamuoyunu bilgilendirmiş olur. Kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olması için imza veren 55 bin kişi şimdi ne düşünüyordur kim bilir.

***

İttifak büyüyor gibi görünebilir ama YRP ve BBP’nin Cumhur İttifakı içinde yer almalarına rağmen seçimlere kendi adı ve logolarıyla girecek olması önemli. Bu partiler AKP’den kaçan oyları toplamaya odaklanacaktır. Muhafazakâr seçmen neden-sonuç ilişkilerini farklı kuruyor. Türkiye’de sağ taban içinde Erdoğan’ın kredisi partisinden daha fazla. Erdoğan’a oy verme eğilimi gösteren milliyetçi-muhafazakâr kesimler, konu partilere geldiğinde aynı cömert tutuma sahip değil. Onlar muhalefetteki milyonlar gibi AKP’nin yanlışlarıyla Erdoğan’ın yanlışlarını eş tutmuyor. O nedenle sağ mahallede AKP’ye yönelik eleştiriler, YRP ve BBP’ye oy olarak yansıyabilir.

İttifaka her yeni katılım oy potansiyelinin genişlediği anlamına da gelmiyor. YRP ve Hüdapar’ın ideolojik karakterleri aslında iktidar açısından bir pranga. YRP’nin kadınları koruyan 6284’ü tartışmaya açması, AKP’li kadın siyasetçiler tarafından da tepkiyle karşılanmıştı. Fatih Erbakan hafta içi katıldığı bir TV yayınında bu kanunun kadın cinayetlerinin sorumlusu olduğunu bile iddia ederek, “2 milyon baba bu kanun yüzünden evden uzaklaştırıldı. Bir kısmı cinnet geçirdi; geldi eşini, çocuklarını öldürdü. Belki öldürmeyecekti” dedi.

Hüdapar’ı ise uzun uzun anlatmaya gerek yok. Domuz bağıyla, mezar evlerle, Gaffar Okkan suikastıyla hatırlanan Hizbullah gibi kanlı bir örgütün takipçisi konumundalar. Ne kadar inkâr etseler de toplumsal algıdaki yerleri belli. Şimdi Kürt coğrafyasında HDP’ye karşı bir kontra güç olarak AKP’nin ortağı oldular.

Bu kadar aşırı sağa hapsolan bir iktidar topluma gelecek için ne vadedebilir, kendi dar kafesinin dışında kalanları nasıl ikna edebilir? AKP hükümetlerinde 11 yıl önemli görevlerde bulunan Mehmet Şimşek bile artık böyle bir yapının içinde yer almak istemedi. Batan gemiye girmeye ikna edilemeyen Şimşek, AKP Genel Merkezi’nin arka kapısından çıkarak hızlı adımlarla olay yerinden uzaklaştı. Geriye bina önünde boş kürsüyü çeken kameralar ve sessizliği kaydeden mikrofonlar kaldı.

Toplum AKP-MHP aklının yeniden iktidar olmasının doğuracağı dehşet sonuçları engellemek isterken Erdoğan bu ihtimalin daha beterini yarattı: AKP, MHP, BBP, Yeniden Refah ve Hüdapar’ın ittifakı. Türkiye için daha kötüsü, daha karanlığı olamazdı. Bu ittifak, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere toplumun tüm unsurlarını yaşamlarıyla tehdit ediyor. Burada baskı, şiddet, gerilim, mezhepçilik, kimlik kutuplaşması, hak gaspı ve yoksullaşmadan başka hiçbir şey yok. Burada sadece yıkım, yağma ve çürüme var.

***

Siyasi yelpazenin farklı yerlerinde duranlar da bunu görüyor. O nedenle 14 Mayıs'taki büyük hedefe odaklanıyor. Muhalefet çemberine çomak sokmak isteyenler hemen her gün yeni bir atakta bulunsa da milyonların ülkeyi uçurumun kenarından kurtarmak isteyen sağduyusu, evde yangın varken halıların deseniyle uğraşılmayacağını gayet iyi biliyor. 2023'ün politik geometrisi bu.

Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş de Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi de adalet mücadelesinde Kılıçdaroğlu ile yan yana olmayı tercih ediyor. Gezi Direnişi sırasında Erdoğan’ın “Camide bira içtiler” yalanını boşa düşürdüğü için sürülen müezzin Fuat Yıldırım, CHP’den milletvekili aday adayı oluyor. Sol-sosyalist yapılar ve Kürt hareketi, bu çağdışı rejime son verecek bir politik tutumu örgütlüyor. SOL Parti öncelikli görevin Erdoğan’ı göndermek olduğunu vurguluyor, TKP bir oyu Erdoğan gitsin diye vereceğini söylüyor, Emek ve Özgürlük İttifakı aday çıkartmayarak tek adam yönetimine karşı tarihsel sorumluluğa işaret ediyor. Diyarbakır Newroz'unda konuşan Ahmet Türk, “Bugün Kürt halkına düşmanlık eden bu iktidara karşı eğer halen sessiz kalıyorsanız, bu büyük bir ahlaksızlık olur” sözleriyle kitleye sesleniyor.

Bu denklemde iktidara karşı olmalarına rağmen anti-Erdoğan tavrının yanına anti-Kılıçdaroğlu tavrını koyanlar için eğri oturup doğru düşünme vakti. Bu iki “anti”nin varacağı yer, Erdoğan'ın yeniden iktidarıdır; AKP, MHP, BBP, Yeniden Refah ve Hüdapar koalisyonudur. Zaman dev aynasına bakıp siyasi nutuklar atmanın, geçmiş kişisel hesaplaşmaları günün çelişkileri üzerinden görmenin zamanı değil. Yüzde 30 oy alacağını söyleyip 3 günde 100 bin imzayı denkleştiremeyenleri ne tarih ne de halk affeder.