Google Play Store
App Store

Zor zamanlar, şahıslar için de kurumlar için de memleketler için de önemli ve son derece faydalı imtihanlardır. Hani şu, İngilizce'den Türkçeye genellikle hep yanlış tercüme ettiğimiz "challenge" kelimesi vardır ya, "meydan okuma" fiilini sıfat olarak kullandığmız kelime. Aslında bir "zor görev/imtihandır o "challenge" denen şey.

Hem tarihi bir "risk" hem tarihi bir dönemeç, hem de (iyi geçebilirsek) tarihi bir fırsat olarak değerlendirebileceğimiz, hepimiz için zor bir imtihandan söz ediyoruz burada.

Tek tek şahıslar açısından baktığımızda, bu dönemin zorluklarına göğüs gerebildiğimiz oranda, er ya da geç aşılabilecek bu zorlukların altında ezilmemeyi başarabildiğimiz oranda, daha da güçlenmiş olarak çıkabiliriz yeni ve ferah bir döneme.

Kurumlar da böyledir. Tek tek şirketleri, sivil toplum kuruluşlarını, her türlü kitlesel örgütlenmeyi ve tabii ki siyasi partileri kastediyorum. Türkiye'de, içinden geçtiğimiz ve "zor" sıfatının bile tam olarak tanımlayamadığı bu dönemin, bu kapkara kaotik yılların, bu felaket tünelinin içinden geçerken, yukarıda anlatmaya çalıştığım "zorlu sınav" söz konusu olduğunda düzen/rejim muhalifi siyasi parti, sendika, meslek örgütü ve sivil hak savunucusu bilcümle diğer teşekküle daha da tarihi bir dönem düşüyor.

Ancak bunlar arasında biri var ki, içinden geçtiğimiz dönemde, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sınavla karşı karşıyadır.

Cumhuriyet Halk Partisi'nden, kendilerinin haklı ve isabetli olarak vurguladıkları üzere, "Mustafa Kemal ATATÜRK'ün kurduğu" partiden, yine haklı ve doğru bir tespitle "ATATÜRK'ün Türkiye Cumhuriyeti'nden sonra ikinci eseri (mirası)" sayılan siyasi partiden, Türkiye'nin ana muhalefet partisinden söz ediyorum.

Ana muhalefet, bütün demokrasilerde en önemli unsurlardan biridir. Ama Türkiye gibi, senelerin kapkaranlık sağcı - dinci - sömürgen - emperyalist işbirlikçisi yönetimlerinin birikimiyle faşizmin batağına gırtlağına kadar batmış bir ülkede, bu önem daha da kritik ve tarihi bir nitelik kazanmaktadır.

Tam da bu yüzden, sözünü ettiğim "zorlu imtihan", bu partinin birincil ev ödevidir.

O imtihanı başardığında, belki ülke için yepyeni ve 86 milyonu yeniden umutlandıracak (1923 Türkiyesi benzeri) bir ufka yelken açabilecektir, belki de daha çok uzun bir süre o "kurtuluş umudu" yeniden ertelenecektir.

Türkiye'nin bugün yaşadığı ağır ve tarihi ekonomik buhranın da, demokrasinin tabutuna her geçen gün çakılmaya devam edilen çivilerin de, hukukun artık sadece tek (yönetici partinin/şahsın) bir odağın aleti/oyuncağı haline gelmesinin de, adaletin neredeyse tamamen unutulmasının da, örgürlüklerin her dakika acımasızca boğazlanmasının da, memleketin itibarının da aynı para birimimiz gibi yerlerde sürünüyor olmasının da yegâne sorumlusu bellidir.

O nedenle, geniş halk yığınları, uçurumun kenarından bu memleketi kurtaracak bir alternatif arayışı içindedir. O kurtuluş reçetesinin de "sol politikalar, solcu, yani halktan yana çözümler olduğu" tartışılmaz bir gerçektir.

Bugün Cumhuriyet Halk Partisi'nin önündeki en önemli görev ise, tüzüktü, bilmem neydi, bu tür şekli değişimlerin uzun ve vakit harcayıcı, kısır, klikler arası mücadelenin adeta "tadını çıkardıkları" iç çekişmeler değil, Parti'yi "nerede, nasıl ve hangi ideolojik ilkeler temelinde konumlandıracağı" tartışması olmalıydı.

Açıkçası, "Biz kimiz? Neyiz? Nerede duruyoruz? Nerede durmalıyız? Alternatif çözümlerimiz ne olmalıdır?" sorularının toplu bir karşılığı olan bir "program" çalışmasına öncelik verilmeliydi. 2023 seçimlerinin ardından açılan ve partiyi birleştirmekten ziyade daha da böldüğü (bölmekte olduğu ve bölmeye devam edeceği) anlaşılan "değişim bayrağı"nın amacı ve hedefi, tam da bu olmalıydı.

Yani, "kimlik belirleme" hedefi.

Kimliğin, halkçı, devrimci, laik ve devletçi (kamucu ekonomik politikalar) ağırlıklı olmak suretiyle belirlenip perçinlenmesi ve geçmişin hatalarından arınarak özümsenmesi, öncelikli hedef olmalıydı.

Oysaki, bugün bakıldığında, CHP'nin içindeki asıl tartışmanın "Bilmem Kim'ciler mi hakimiyet kuracak? Yoksa Bilmem Kim'ciler, kasım 2023'ün rövanşı için mi mücadele edip geri gelecek? Bilmem Kim'cilerin hakimiyetini güçlendirmek için nasıl bir iç seçim, görevlendirme ve karar alma mekanizmaları oluşturmalı" tartışmalarının maalesef ağırlıkta olduğu görülmektedir.

CHP, maalesef bu zorlu Türkiye dönemecinde yanlış bir hedef peşinde koşmakla kalmamakta, aynı zamanda da Tek Adam (Şahsım) Rejiminin "Yumuşama-Normalleşme-El Sıkışma" oyununa/tuzağına düşmüş ve zaman yitirmektedir.

CHP liderliği de maalesef "2024 Mart seçimi"nde geniş halk kitlelerinin kendisine gösterdiği istikameti okuyamamış, "halkın navigasyon komutlarına" kulağını tıkamış, garip bir rotada yoluna devam etmektedir.

Her gün yeni bir gaf ve hata ile yalpalaya yalpalaya giderken, son olarak en vahim ve tarihi taktik hatalarından birini yapmaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan'ın, Anayasa'ya göre sadece 2 kez Cumhurbaşkanlığı yapabileceği (hükmü) gerçeği ortada iken, 2023 seçiminde Anayasaya aykırı olarak 3'ncü kez aday olmuş ve (hile ile) seçilmişken, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "2025'te erken seçim yapalım. O da aday olsun (düşünebiliyor musunuz? 4'ncü kez adaylığını ve muhtemel yeniden başkanlığının önünü açıyor)" diyerek inanılmaz fahiş bir hataya imza atmaktadır.

Ne yaptığınızın, ne dediğinizin farkında mısınız hanımlar-beyler?

2023 hüsranının tekrarı için Recep Bey'e koca bir can simidi ve hatta koca bir tahlisiye sandalı fırlattığınızın farkında mısınız?