Türkiye’de menajerlik sistemi
Geçenlerde genç bir müzisyen arkadaşım aradı. "Ağabey, tanıdığın güvenilir, çalışkan bir menajer var mı?" dedi. Ben de, "40 yıldır biz de arıyoruz" deyince şaşırdı. Benim dediğim biraz latife ama içinde gerçeklik payı da yok değil. Yıllarca bizi temsil edecek, vizyonu olan, klasikleşmiş piyasa koşullarından uzak, profesyonel bir menajer arayıp durduk. Hâlâ da bulmuş değiliz. Bu konuyla ilgisi olmayan tiyatrocu eşim – hiç işi olmamasına rağmen – menajerlik konusunda bize destek veriyor. Bizler, hayatımızı müzikten kazanan profesyonel insanlarız. Ama bu demek değil ki önce alacağımız kaşe konuşulsun. Bizim önceliğimiz çok iyi bir ses-ışık sistemi – neyse ki artık bu çözüldü gibi – mekânın canlı performansa uygunluğu ve de dinleyici profili. Ne yazık ki çalıştığımız menajerlerin hiçbiri –benim anlayışıma göre– bu görevi yerine getirmedi.
Menajerlik, sadece sanatçının aldığı kaşeden yüzde almak değil ki. Sahne kıyafetinden, sosyal medya yönetimine, repertuardan beslenmeye kadar birçok ayrıntı da menajerin görevi içinde bence. Ve bir menajerin sadece bir sanatçısı olmalı. Menajer, yeri geldiğinde hukukçu, yeri geldiğinde tüm sırlarınızı anlatacağınız güvenilir bir dost olmalı. Ben bunlardan da vazgeçtim. En azından yaptığınız müzikle ilgili bir fikri ve de bunun tanıtımı ve pazarlanmasıyla ilgili değişik projeleri olması lazım.
∗∗∗
Yıllar önce, ülkenin önde gelen bir yapım firması, çıkan bir albümümüz sonrası bize hazırladıkları bir medya planlamasını gösterdi. Bütün sabah programları, öğleden sonra kadın kuşakları, arabesk radyolar... Ne ararsanız var. Bir baktık ki, bu programın içinde o dönemde o firmadan çıkan bütün sanatçılar da aynı PR havuzunun içinde. Yani Serdar Ortaç da var, Hakan Taşıyan da var, biz de varız. O zaman o departmanın başında olan yetkiliye, bizim dinleyicilerimizin bu tarz programları izlemediğini, böyle radyolar dinlemediğini, eğer oralarda görülür, duyulursak tam tersi tepki çekeceğimizi söyledik ama ne fayda; onlar ısrar ettiler, biz çıkmadık ve hiçbir tanıtımı da olmadı albümün. Bunlar bizim başımıza gelenler. Bu demek değil ki herkes aynısını ya da benzerini yaşıyor. Tanıdığım çok değerli sanatçılar yıllardır aynı menajerlerle çalışıyorlar. Burada önemli olan sanatçı ve menajerin tek bir kimliğe bürünmesi. Ben her zaman örnek olarak Justin Bieber’ı çocuk yaşta keşfeden ve de cebinden paralar harcayarak ailesini Atlanta’ya taşıyan Scooter Braun’u örnek gösteririm. Justin Bieber’ı önemli müzik insanlarıyla tanıştıran ve de plak firmasını ikna eden Braun olmasaydı belki de dünya bu çocuk yaşındaki genç yeteneği tanımayacaktı.
Ayrıca Türkiye’de bazı plak firmaları, albüm yaptıkları sanatçıların menajerliğini de alıyor. Bunu da hiç doğru bulmuyorum. Zira menajer, sanatçısının hakkını yapımcıya karşı da korumak zorunda. Ama sektör geliştikçe büyüdükçe, güzel şeyler de oluyor.
∗∗∗
Mesela geçtiğimiz akşam gittiğim Melike Şahin konserinde – sağ olsunlar kuliste de ağırladılar beni – her şey o kadar güzeldi ki. Büyük bir hayranlıkla izledim sahne arkasını. Konser sonrasında da yine kuliste yaşanan coşkuyu. Zaten artık menajere bir kişi gibi bakmamak lazım. Arkada çalışan onca insanın koordinasyonunu sağlamak, onları mutlu etmek de yine menajerin işi.
Bu arada, Michael Jackson, Madonna, Metallica ve Guns N’ Roses gibi sanatçıları ilk kez Türkiye’ye getiren Ahmet San’a da selam olsun.
Kalın sağlıcakla…