Türkiye’nin seçimi ve popülizm
Seçimlere yaklaşık 3 hafta kaldı. Her geçen gün Türkiye yeni bir döneme umutlanıyor. Bir taraftan çok da heyecanlanmamak lazım. Çünkü yeni iktidar koalisyonu bol miktarda AKP’li politikacı ve bakan içeriyor. Kılıçdaroğlu her ne kadar temiz siyaset peşinde olsa da, “Yolsuzluk, haksızlık cezasını bulacak” dese de zurnanın zırt dediği bir yer var. Eller yeniden karıldığında masada kalanların bir kısmı işin ucu kendilerine değeceği için yargılama, cezalandırma hızla yerini “helalleşme” ritüeline bırakacaktır.
Buna da kötünün iyisi diye bakabiliriz. Sonuçta buradan daha aşağıya gitmek mümkün ama istenilen bir durum değil.
Ancak seçim eğer şu ana kadarki anketleri ve genel hissiyatı yansıtacak biçimde sonuçlanırsa bu sadece Türkiye değil tüm dünya için önemli bir değişim olacak. Bu seçimin sonucu, popülist kutuplaştırıcı siyasete karşı yapıcı olumlu siyasetin mücadelesini de yansıtacak.
*****
AKP’nin seçimi kaybetmesine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Bunun birkaç nedeni var. Tabii ki ekonomik kriz, yani “soğan TOGG’dan büyüktür” siyaseti belirleyici. Aynı zamanda hem Erdoğan’ın siyaseti yaşlandı hem de insanlar artık “bu işten” çok sıkıldı. Erdoğan’ın siyaseti öteden beri kutuplaştırmaya dayalı. Kürtler, Aleviler, Geziciler, Fetöcüler ve daha niceleri Erdoğan’ın hedefi oldu. Bu seçimin önemi de buradan kaynaklanıyor. Kavga mı kazanacak uzlaşma mı?
Anketler ekonomik sıkıntıların seçmenler için en önemli mesele olduğunu gösteriyor. Bu aslolarak tüm zamanlarda böyleydi ve Türkiye gibi gelir dağılımının aşırı derecede bozuk olduğu bir ülke için şaşırtıcı da değil. Erdoğan ve ekibinin seçmene söyleyebileceği gerçekçi hiçbir şey yok. Bir ay doğalgaz, üç kilo beleş şeker falan bir yere kadar. Yaygınlaşan ve derinleşen yoksulluğun iktidarın kendinden başka sorumlusu yok. Her zaman her şeyi 1940’lardaki CeHaPe’ye ihale edemezsiniz. Akıllı seçmen bedava şekeri ve gazı alıp yoluna devam edecek diye düşünüyorum.
*****
Uzlaşma siyasetinde Kılıçdaroğlu kadar Akşener’in de payı var. Son dakikada masayı devirmeler falan neyin emaresiydi anlamak zor ama gelinen noktada Erdoğan ve minik milli ortağının karşısındaki en büyük rakip, rakibin sadece CHP olmaması. Akşener, bu zamana kadar muhafazakâr seçmeni “CeHaPe zihniyetiyle” korkutan Erdoğan için yolun sonu anlamına geliyor. Çünkü aklı selim muhafazakâr seçmen için ortada bir muhafazakâr liberal seçenek de var. Yani kimse Erdoğan’a mahkûm değil. CHP’ye oy vermeye eli varmayanlar İYİ Parti’ye oy verecekler.
Millet İttifakı’nın başından beri yürüttüğü uzlaşma siyaseti, imar aflarıyla büyütülüp bugüne gelen deprem felaketiyle yeni bir ivme de kazandı. Çünkü böyle büyük kriz anlarında insanlarda dayanışma duygusu güçleniyor ve bu bir süre de devam ediyor. Asıl önemlisi bu dönemlerde insanların daha çoğu kendinden olmayanları duyabiliyor. Millet İttifakı’nın deprem sonrasında da siyasete ara vermemesi bu anlamda doğru ve gerekliydi. Açıkçası Erdoğan’dan seçim ertelemesi beklerdim bu durumda ama sanırım o noktada başka atlara oynamaya karar verdi.
*****
Dünya genelinde siyasi eğilimler ve davranışlar açısından Türkiye’de uzlaşma siyasetinin kazanması önemli. Hatırlarsanız Brezilya’da Lula benzer bir strateji ile seçildi. Bu daha ılımlı bir küresel siyaset döneminin kapısını açabilir.
Giderek ihtimali azalsa da Erdoğan’ın kazanması 20 yılı geçen bir iktidarın giderek kişiselleşen ve Rusya’da Putin’in temsil ettiği cinsten daha da otoriterleşen ve muhafazakârlaşan bir gelecek vaat ediyor. Bu hem bölge hem küresel siyasette pek de arzulanmayan bir durum olacağından muhalefetin seçimi kazanması iöçerde ve dışarda barışçıl bir hava yaratacak.