Google Play Store
App Store

Türkiye’de de nüfusun yüzde 11’i 65 yaş ve üzerinde, dahası bu nüfus hızlanarak artacak. Yaşlanmak biyolojik olarak, zaman içinde moleküler ve hücre düzeyinde hasarların birikimiyle başlıyor.

Türkiye’yi bekleyen sağlık yükü

Türkiye 85 milyon nüfusuyla kişi başına en az hekim düşen, ikinci basamak sağlık hizmetlerini* yok etmiş, birinci basamağı reçete hekimliğine ve beş dakikalık muayenelere mecbur bırakan bir ülke. Dünyadaki duruma gelince, dünya bir yandan hızla yaşlanıyor bir yandan da üreme hızı azaldığı için küçülüyor. 2020 yılında, dünyada 60 yaş üzeri nüfus, 5 yaş altı nüfusu geçmişti, 2030 yılında ise her altı kişiden birinin 60 yaş üzeri olacağı öngörülüyor.

Türkiye’de de nüfusun %11’i 65 yaş ve üzerinde, dahası bu nüfus hızlanarak artacak.

Yaşlanmak biyolojik olarak, zaman içinde moleküler ve hücre düzeyinde hasarların birikimiyle başlıyor. DSÖ, zamanla ilişkili olan yaşlanmayı, altmış beş yaş ve üzeri olarak kabul ediyor.

Aslında son yüzyıldaki tüm kazanımlarla 25-30 yıl kadar uzattığımız ve “uzatılmış ömür” ya da “longevity” dediğimiz sürecin uzamış bölümü yaşlılık dediğimiz dönemi kapsıyor.

Yaşlanmak, zihinsel, sinirsel, psikolojik sorunların, infeksiyonlara, infeksiyonların hasarlarına yatkınlığın arttığı bir dönem. Ve bu sağlık sistemlerindeki zayıflıkları sermayesine katan “anti-aging” sektörünün durdurabileceği bir şey hiç değil. Bireysel, sistemsel, sosyal ve psikolojik hazırlık gerektiren, doğru, sistemli yaklaşılması gereken bir yaşam evresi bu.

Her insanın uzun ve sağlıklı bir ömür yaşamaya hakkı var.

Yıllarca çalışarak, yüklü vergiler ödenilen bir sistemden de, yaşlılık evresindeki kişilerin sağlıklı kalabilmelerini destekleyecek mikro ve makro çevre düzenlemeleri ve emekliliğe geçiş olanaklarını sağlaması beklenilmektedir elbette. Çünkü sağlıklı bir yaşlanmanın ancak %25’i genetik, yani insanın doğuştan attığı iyi zarlarla ilişkili olup kalan %75’i ise fiziksel, sosyal çevre etkileşimleri, cinsiyet, ekonomik ve entelektüel kapasite ile ilişkilidir.

İnfeksiyonlara yatkınlığın önemli bir sorun olduğu bu dönemde, aşılanma ve infeksiyon yönetiminin önemini anlatırken sıkça başvurduğum verilerle, bizim yüzde yetmiş beşimize, benim de haklı kaygılarıma denk gelen, yaşamaya çabaladığımız ülke koşullarını gözden geçirelim birlikte.

TÜİK ARAŞTIRMASI

TÜİK(Türkiye İstatistik Kurumu) 2024 Mart ayında yayımladığı “Türkiye Yaşlı Profili Araştırması, 2023” başlıklı rapor, ülkede yaşamayı, yaşlanmayı başarabilen insanların yaşamlarının nasıl olacağını açık seçik ortaya koyuyor. Seçilmiş olan sağlık yönetim biçimi özetlenecek olursa; ilaç ve teknolojide dışa, sağlık bakımı verilen binalardan dolayı müteahhitlere bağımlı, kışkırtılmış sağlık talebine dayalı ve ağırlıklı tedavi edici bir sağlık hizmeti. Sağlık hizmetinde nitelik ve nicelik arasındaki uçurum, hekim yetiştiren tıp fakültelerinin içinin giderek boşalması, koruyucu sağlık hizmetlerinden tümüyle vazgeçilmesi, birinci basamağın üzerindeki basınç da durumun vahametini artırıyor.

Ve her insanın hakkı olan uzun yaşamak konusu, coğrafya, ekonomik koşullar, cinsiyet, sağlık sistemi ile yakın ilişkili olarak hem kişi hem yakınları için bir ızdıraba dönüşebiliyor. Öncelikle bu olgu yalnızca yaşlanan kişiyi ilgilendirmiyor.

Ülkedeki orta yaştaki üretken nüfusun da bir yandan çok çalışmak, çalışarak kazanmanın mümkün olmadığı bu ülkede, çok borçlanmak ve yaş almış yakınlarına bakmak zorunda kalacağı anlaşılıyor. Ve onlar yaşlandıklarında, eğer bu koşullarda yaşlanabilirlerse, böyle bir ülkede yaşamanın bedeli diyebileceğimiz sağlık sorunlarıyla ve yalnızlıkla baş başa kalacaklar.

RAPORLAR

Pandemi öncesinde ilişkili dernek ve TÜİK raporlarına göre 50 yaş üzeri nüfusun %50 ‘si, 60 yaş üzeri nüfusun da %60’ının, kalp, böbrek, akciğer hastalıklardan biri ya da diyabet gibi “kronik (süreğen)hastalıklar” ile yaşadıkları anlaşılmaktaydı. Bu yüzyılda, bulaşıcı hastalık mücadelesinde başarılı olunduğu için ortalama ömür uzadı ama “bulaşıcı olmayan hastalıklar” arttı ve en sık ölüm nedeni onlar oldu. Kronik hastalık, sürekli tıbbi bakım, ilaç ve teknoloji gereksinimi demek. Pandeminin kriz döneminde, bizler söze girebilmişken, hastalık yükü ağır bu nüfustan çokça söz etmiş ve ülkedeki ölümlerin çoğunlukla önlenebilir ve sağlık sistemindeki yetersizliğe bağlı olduğunu belirtmiştik. Ancak son rapordaki veriler, ülkede koruyucu hekimlik, çoktandır aradan çıkarılan ikinci basamak sağlık sistemi olmazsa, stratejik olarak ilgili disiplinlerin, uzmanlıkların nitelikli niceliği artırılmazsa sonuçları birey açısından taşınamayacak, ülke açısından da tüm ekonomik göstergeler dahil büyümeyi etkileyecek kadar vahim.

Rapor; 50 ve üzeri yaştaki 29 bin 785 kişi ile ilgili derlenen bilgilere dayanıyor. İncelenen nüfus sayısı az gibi görünse de temsili gücü yüksek, on iki bölgeyi de temsil eden bir örneklem seçilmiş. Sağlık yükü bakımından bize çok benzettiğim ABD de, yaşlanmak sınırı 65 olmasına rağmen, hastalık yükü bakımından 50 yaşı sınır almaya başladı. ABD ve Türkiye’de birey, hastalıklar, ağır çalışma koşulları, sağlığı değil karlılığı önceleyen yüksek katkılı gıda endüstrisi, bireyi yok sayan sistemler nedeniyle erkenden biyolojik olarak yaşlanıyor. İki ülkede de, sağlıklı ve üretken, üreyen nüfus küçülürken, sağlık sorunları, beslenme sorunları, kilo, kandaki şeker ve yağ düzeyleri büyüyor. TÜİK’in raporladığı araştırma, 65 yaş üzeri nüfusun %78.7 oranında kronik hastalığı olduğunu ortaya koyuyor. Yanlış okumadınız, her dört kişiden üçü ya da araştırılan temsili nüfusun dörtte üçü. Ve bu kişilerin üçte biri hastalıkları yüzünden hareketlerinin, günlük yaşamlarının ciddi şekilde kısıtlandığını belirtiyor. Yaşlanmayı başaranların olduğu illerin ilk üçü, Sinop, Kastamonu ve Giresun. Yaşlanamayan iller ise, Şırnak, Hakkari, Şanlıurfa.

Bu örnekleri paylaşma nedenim, çevresel faktörlerin, çok çocuk doğurmanın sağlıklı ve tatmin edici bir ömrün tamamlanamaması ile ne denli ilişkili olduğunu ortaya koymak.

Rapordan başka bir çarpıcı veri de görme ve işitme engeli hakkında; 65 üzeri olup görmede zorluk çeken kişilerin oranı %10,1, duymada zorluk çekenlerin oranı da %10,6. Her iki sorun da yaşlanmayı hızlandıracak ve kısıtlayıcı durumlar.

DİYABET

Dünyada hızla artan ve artışı öngörülenden çok daha hızlı ve erken olan bir hastalık olan ve aynı zamanda “metabolik pandemi “ diye mevcut durumu tanımladığımız, diyabetin ülkemizde 18 yaş üzeri nüfustaki yaygınlığı (prevalans).%13.2. Ayrıca DSÖ tarafından açıklanan verilere göre Türkiye’de obezite yaygınlığı %32. Hem diyabet hem obezite çevresel faktörlerin iyi düzenlenmesiyle, koruyucu sağlık yaklaşımıyla yönetilmezse erkenden erken yaşlanmak demektir. Obezite için güçlü kanıtlarla etkili bulunan ilaçları, İngiltere ücretsiz veriyor, ABD’de de sağlık sigortaları karşılıyor. İlgili uzmanlıklar dahil bu ilaçların neden yeterince konuşulmadığını ve gündem olmadığını anlayabilmiş değilim. Bir önceki yazımda, nörolojik hastalıkların sıklığının ve ölüm sıralamasındaki yerlerindeki artışın yaşlanan nüfus ile ilişkili olduğunu ve hazırlık gerektiren bir süreç olacağını belirtmiştim. (https://www.birgun.net/makale/beynimize-hasar-veren-virusler-639696)

Yanlış anlaşılma olmaması bakımından, düşünülenin ya da vazedilenin aksine yaşlılık insanın başkalarına muhtaç olduğu bir dönem değildir. Olağan koşullarda yaşlıların çok azı destek gereksinimi duyar. Tersine, çok çalışmak ile çocuk büyütmekle, üretmekle geçen yoğun zamanların ödülü gibi, seyahat edeceği, doğa ve insanlarla, evcil hayvanlarla geçireceği, kitap okuyup, sakince keyif yapacağı bir evredir. Kapitalist sistemin en tepesine yerleşen sanrılı, grandiyöz yaşlı erkeklerin aksine, sistem ve gençlik bilgeliklerinden çokça yaralanabilecektir.

İnanın ki kapitalist sistem, aşı, doğru bilgi gibi koruyucu sağlık sistemlerini, “aşı/bilim karşıtlığı nedeniyle yok etmiyor. Bilerek ve isteyerek işine yaramayacağını düşündüğü insanları öylece ölüme bırakmak niyetleri.

Oysa ne yaşlı ne de genç yaşta kronik sağlık sorunları olan kişiler sisteme düşünüldüğü ve sistemden atılmak istenilecek kadar yük değiller. Kapitalist sistem kendi küçülüşüne hüzün duyacağına, önüne katabileceği en kırılganlarla sonuna koşan, bizden de kalan ruhumuzun son kırıntılarını isteyen Amok Koşucusu gibi.

Not; ikinci basamak sağlık sistemi ;*;özel dal hastaneleri, merkezleri, eğitim ve araştırmayı kapsamayan sağlık bakım merkezleri, şehir içinde kolay ulaşılabilir merkezlerdir.

KAYNAK  

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Turkiye-Yasli-Profili-Arastirmasi-2023-53809

https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/ageing-and-health#:~:text=The%20pace%20of%20population%20ageing,from%2012%25%20to%2022%25.