Tuz koktu II
Ülkemizde gündemin değişme hızı ışık hızına yakın, ses hızından yüksek. Türkiye’nin muzazzam hızla değişen gündeminde basında yenidoğan çetesi olarak adlandırılan bebeklerin özelleştirilen, piyasalaştırılan sağlık sisteminde mafyatik suç örgütleri tarafından para için öldürülmesi ise gündemden düştü.
26 Ekim’de, öldürülen bebekler hakkındaki yazımdan sonra iddianameyi okudum. 16 Ekim tarihli iddianame 1399 sayfa. Bebek ölümlerinden sorumlu tutulan 21 şüpheli hakkında altı farklı suç isnadı var. Bebeklerin ölüm sebepleri örtbas edilmiş. Bebekler için sahte hasta dosyaları düzenlenmiş, SGK’ye fatura edilmiş. Bebeklere pasif ötenazi uygulanmış, ölmeleri beklenmiş, usulsüz TPN sözleşmesi düzenlenmiş. TPN: Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatışı gerçekleştirilen bebeklerin beslenmesi ve kendilerini toparlaması amacıyla verilen besleyici maddelerin damar içinde verilmesi yöntemi.
Hastane yönetimleri; sırf giderleri azaltmak için bebekleri yeteri kadar beslememiş, hasta bebeklerin kan değerlerini sağlıklı bebeklerin dosyasına yazmış, bebeklere vitamin, magnezyum, mineral, protein desteği verilmemiş. Şüpheliler, sağlıklı bebekleri sağlıksız diyerek küvezde tutmuşlar. Ve yoğun bakımda yatırdıkları o sağlıklı bebekler hastanede mikrop kapmış, mikrop kapmaları sonucunda yaşayan bebekler de ağır engelli olarak yaşamlarını sürdürmekteler. Devlet hastanelerinin yoğun bakım ünitelerinde yer kısıtlı olduğu için devlet hastanesinde doğmuş olan bebekleri anlaşmalı oldukları o hastanelere götürmüşler. Özel Hastaneler Yönetmeliği’ne aykırı şekilde işletme devri yapılmış, hemşireler kendisini doktor olarak tanıtmış ve doktor olarak müdahalede bulunmuş ve usule aykırı epikriz raporları hazırlamış. Parayı SGK’den alan şüpheliler, bu işlemlerle yenidoğan yoğun bakım ünitelerinden elde edilen kazancı 3-4 kat artırmışlar.
∗∗∗
Öte yandan, bu suç yumağında hastane sahiplerinin sorumluluğu yokmuş gibi bir yaklaşım var. Oysa hastane sahipleri büyük kârla bu işin içinde. Tüm bu çeteleşmeden imkân sağlayanlar olarak haberdar olmamaları mümkün değil. Peki ama yönetim kurulu üyeleri neden dosyanın dışında? Hastaneleri kapatmak çözüm mü? Sermaye sahipleri gerçek anlamda bir bedel ödedi mi? Yoksa sermayelerini çoktan başka yatırımlara mı aktardılar? Zamanında denetim yapılmayan hastaneler kapatılarak kamuoyu rahatlatıldı, diğer yandan o hastanelerde işini doğru yapan, suça bulaşmamış emekçilerin de işsiz kalmasına neden olundu.
Yenidoğan çetesi bir bütünün parçası. Sözün kıymetinin kalmadığı, suyun çürüdüğü, tuzun koktuğu ülkemizde “Yok artık bu kadar da olmaz!’’ dediğimiz ne varsa hayatımızın ortasına oturuyor. “Sermaye her şeyden önemlidir, insan hayatından bile!” diyenlerin bedel ödemesini istiyoruz. Ne kadar çok suç işliyorlarsa, o kadar çok aklanıyorlar. Ama kime/neye güveneceğiz? Zira en büyük derdimiz hukukun uygulanmaması, hukukun üstünlüğü ilkesinin esamesi bile okunmuyor. Kazdağları’na vurulan kazmalar, talan edilen doğal yaşam alanları, yoksulluk oranının her geçen gün yükselmesi, çocuklara ve kadınlara yönelik erkek şiddetinin sıradanlaşması, hayvanları yüzleri kızarmadan öldürülenler, saraylardan saray beğenen partili Cumhurbaşkanı olan bir ülkede tasarruf bahanesiyle okulların temizlenmemesi, parasızlıktan diş tedavisini yaptıramayanlar, tatile gitmenin uzak bir düş olması, kendi yurdumuzda sürgün olduğumuz ülkemizde insanca yaşam için nereye koşacağımızı şaşırmış haldeyiz. En temel haklarımız için bile mücadele etmek zorunda olanlar olarak bebek katillerinin ve arkasındaki sağlığı ticaret konusu yapan sermayenin peşini bırakmayalım.