“Uç kendin gibi, kelebek gibi…”

Öykü AĞTAŞ
“Bir kelebek olarak çıksam kozamdan…”
Hepimiz bir kelebeğin geçirdiği aşamaları biliriz: yumurta, larva (tırtıl), pupa (koza) ve imago (yetişkin) yani bizim bildiğimiz kelebek. Bitmek bilmeyen bir dönüşüm, muazzam bir değişim, başkalaşım.
Böylesi bir döngüyü temsil ederken mitolojide yer almaması beklenemez. Yunanlıların “psyche” dediği kelebek Yunan mitolojisinde bir tanrıçanın da adıdır. Psyche, aşkın ve ruhun ölümsüz ilişkisini temsil eder. Kızılderili mitolojisinde “değişim, dönüşüm ve umut” sembolüdür. Azteklerde ise doğum sırasında hayatını kaybeden kadınlar veya savaşta ölen askerlerin ruhlarıyla ilişkilidir. Kelebeğe “dönüşüm ve ruhun ölümsüzlüğü” olarak bakan ise Kelt mitolojisidir.
Bu anlamların hepsini düşününce boşa değil kendilerine “Kelebekler” demeleri. Hatırladınız değil mi onları: Mirabal Kardeşler; Patria, Minerva, Maria Teresa ve Dedé. Esasında Minerva’nın kod adıdır “kelebek”. Bundan etkilenerek kendilerine “Las Mariposas” diyorlar, yani “Kelebekler”. Kendilerine bunu demekte oldukça da haklılar. Bir hareketin oluşumunu, öfkeyi örgütlemeyi, mücadeleyi, karşı koymayı, kendini değiştirip yeniden doğurmayı, faşist diktatörlüğü yıkmak için girdikleri savaşta nasıl vahşice katledildiklerini ve fakat o savaşta devrimci ruhlarını nasıl aşkla ölümsüzleştirdiklerini yazdılar tarihe. Bir direnişin kanatlanmasını işlediler hayatlarımıza.
Her 25 Kasım’da okuruz Mirabal Kızkardeşler’in onurlu mücadelesinin tarihçesini. Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı nasıl mücadele verdiklerini, savaştıklarını. Gururla anarken mücadelelerini içimizi yakar onlara yaşatılanlar. Hissederiz neler yaşadıklarını, öfkemiz katmerlenir. Biliriz. Kendi topraklarımızdan biliriz.
YENİDEN UÇMAYI ÖĞRENDİK
Kelebekleri hapsetmeye çalışan, renklerini soldurmak isteyen, kanatlarını kırmaya ant içmiş yöneticiler, diktatörler, rejimler sona ermedi. O zamanlar olduğu gibi bugün de varlıklarını sürdürüyorlar. Mücadele bitmedi. İsyanımız dinmedi. Aşkımız yitmedi. Öğrendiklerimiz de silinmedi. Kadın direnişi büyüdü. Yeri geldi atıllaştı, belki sessizleşti, ama her seferinde kozasından çıkmayı bildi. Yeniden uçmayı öğrendi. Pes etmedi, geri durmadı. Biliriz. Kendi topraklarımızdan biliriz.
Yasaları uygulamayan, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkan, failleri ödüllendiren, kadınları eve hapseden, eril tahakkümü bir apolet gibi omuzlarına nakşeden, kadın düşmanı fetvalar veren, katledilen kadınları her defasında suçlayan erkek adalete karşı her bir kadının, her bir kız kardeşimin, her bir kadın örgütünün kozasından çıkıp tüm renkleriyle öfkesini örgütleme ve fabrikalarda, okullarda, mahallelerde, sokaklarda buluşma vakti.
Siyasal İslamcı, yobaz, gerici politikalara karşı kendini haykırma zamanı, kazanımlarından vazgeçmeme zamanı, 6284’ü tartıştırmama zamanı, kadın katliamlarına karşı birbirine yurt olma zamanı, kanatlanma zamanı…
Çünkü gökyüzü bizim!
Çünkü umut bizim!
Çünkü bu hayat bizim!