Üç Terzi: Birinin adı Fikri
Hermes, terzilerin atasıydı. Beş bin yıl önce Mısır’da yaşadı. Yıldızbilimiyle uğraştı ve göğü, atlas kumaşlar gibi yere serdi. Gerçeği
Hermes, terzilerin atasıydı. Beş bin yıl önce Mısır’da yaşadı. Yıldızbilimiyle uğraştı ve göğü, atlas kumaşlar gibi yere serdi. Gerçeği bilmesi ona yetmezdi, ki hangi terziye yeter, bilgisini her yere yaymaya çalıştı.
Koca boşluğun en altında ölümlülük yeri Dünya var, dedi, en üstünde de ölümsüzlük yeri Zühal yıldızı (Satürn) var. Bu yıldız, yedinci ve son kattır, evrensel aklın bütün sırları oradadır. Zühal parlak bir ışık içindedir, oradaki ruhlar koparak aşağı düşmeye başlar. Düştükçe parlaklığını yitirir ve en alttaki Dünya’ya ulaştığında artık ruhun ışığı gitmiş, karanlık bir madde olmuştur. Dünya bu yüzden bir sınav yeridir. İnsan olmanın, erdemli ve sorumlu olmanın sınavı. Eğer ruhumuzu yüceltmek istiyorsak, dünyadaki karanlık maddeye boyun eğmemeliyiz. Bu hayatın hakkını vererek içimizdeki ışığı çoğaltmalı, yeniden o yıldıza kavuşmalıyız.
Hermes, kumaş tezgâhının üzerine felsefeyi, yıldızları ve kâinatı serer, dünyaya öyle bakardı. İnsanlara biçki-dikişi de o öğretmişti, bu yüzden ‘Terzi Hermes’ diye bilinirdi. Sonradan Yunanlılar ona “üç kez bilgin” anlamında “Trismegiste” dedi, çünkü bütün bilginlerden daha bilgindi.
Terziler geldiler.. kumaşları buldular,
kenti doldurdular
O çelenk on bin yıllıktı, taşıyıp getirdiler
Ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar,
tozlarını silkmediler.
•••
Kutsal kitaplar da o filozof-terziden söz eder. Kuran’da adı geçen İdris peygamberin o (Hermes) olduğu söylenir. Öyle ya, İdris terzilerin piriydi, iğne ile dikiş diken ilk insandı. Yıldız ilmini bilir ve “müselles bin ni’me” diye anılırdı, yani “kendisine üç nimet verilen kişi.” Fen, tıp ve astroloji konusunda insanları aydınlattı.
Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların
altında, kesip biçtiler..
Şarkılara başladılar ölmüş olan bir at için
Makaslarını bırakmadılar. Bekleniyorlardı.
•••
Ve sonra, ne filozof ne de peygamber olan terzilerin çağı başladı. Bekleniyorlardı. Hermes’ten beş bin yıl sonra, Fatsa’ya Terzi Fikri adında biri geldi. Elleri kumaşları seviyor ve Türkiye bir iç savaşın içinde yanıyordu. Şehirler cinayetlerle yaşarken, Terzi Fikri, o küçük Karadeniz kasabasında kanı durdurdu. Dur! dedi halk. Halk, bazen bir dalgadır, bazense bir çığdır, iner ve keser yolları.
Terzi Fikri o dalganın içinde bir ses, o çığın içinde bir umuttu.
Binlerce kişi..
ormanlardan ve kıyılardan ve
kıraç yerlerden gelmiş
senin mutlu ovanı doldurup haykırırlardı.
Büyük sesler içinde sen, geçerdin..
Türkiye karanlığa sürüklenirken, Fatsa başka bir yöne gidiyordu. Halk, kendi kendini yönetiyordu. Mahalle meclisleri, kentin çamurlu yollarını kurutuyor, karaborsayı durduruyor, mümkünmüş demek, sosyalizmin kardeşlik ormanı göveriyordu. İnsan olmanın, erdemli olmanın sınavıydı bu. Eğer ruhumuzu yüceltmek istiyorsak, karanlığa boyun eğilmemeliydi. Eğmediler! Bu hayatın hakkı için ışığı çoğaltmak gerekiyordu. Çoğalttılar!
Söz, yetki ve karar halkın elindeydi. Fatsa yoksuldu ve kimsenin burnu kanamaz olmuştu. Fakat bu, birilerinin canına dert verdi. O zamanlar Demirel diye biri vardı ve “Fatsa’ya bakın!” dedi. Baktılar. Tankları ve binlerce askeri, çamurdan temizlenmiş sokaklara sürdüler. Halk meclisleri de neymiş, deyip meclisleri dağıttılar. Kan kusturup, karanlığı oraya da yaydılar. Ve yıldızlar çekildi kentin göğünden.
Terziler geldiler. Ateş ve kan getirmediler.
Hüzünleri kan ve ateşti ama…
Tarafsız bir aşk çağlıyordu
onların solgunluğunda.
12 Eylül darbesi olduğunda Terzi Fikri ve binlercesi hapisteydi. Devlet, köhnemiş rejimine karşı bir demokrasi örneği olsun istemedi. Eğer bugün geldiğimiz yer, kör zihniyetlerin Türkiyesi ise, birileri bizi buna mahkûm ettiği içindi.
Bu zulme, bu haksızlığa ne kadar dayanılabilirse o kadar dayandı Terzi Fikri. Kumaş kesen, iğne tutan parmakları dayandı. Ve sonunda kalbi, o zindanların birinde durduğunda, aylardan Mayıs’tı ve artık göremediği gökyüzünde yıldızlar kayıyordu.
Terzi Fikri’nin yıldızı mı? Zühal değil, o başkaydı, ve her yıldızın ayrı bir hikâyesi vardı.
NOT: İtalikle belirtilen dizeler, Turgut Uyar’ın
‘Terziler Geldiler’ adlı şiirindendir.